Baskın Oran

İki düşmanın koalisyonu

Bugün İstanbul’dan röportaja gelen avukat arkadaşın sorularından canalıcı bir tanesi: “Bu Rapor iki türlü sonuç çıkardı deniyor: 1) Türkiye olumlu bir sürece girdi, çünkü tartışmaya başladı; 2) Türkiye tehlikeli bir sürece girdi, çünkü faşizan eğilimler belirdi. Sizce hangisi doğru?”

Lafı dolaştırmayalım: İkisi de doğru. Ama burada asıl önemli olan, bardağın boş yanı: Özellikle “Türkiyeli” üst kimliğine gelen tepki. Bazılarımız iyice şaşırdı: “Bu, İngilizce’ye bile çevrilemez!”. Sanki biz bunu İngilizler için düşündük. Sanki, “Estağfurullah”ın İngilizcesi var. Sanki, “I’m Turkish” yerine “I’m from Turkey” veya “Je suis turc” yerine “Je suis de Turquie” denemiyor. Sanki, “Fransız” ile “Fransalı” arasında bir fark var; sanki eskiden buna “Fransevî” demiyorduk.

***

Bir bakıma, tepki çok şaşırtıcı. Bir bardak suda fırtına. Çünkü bu öneri çok birleştirici ve çok pratik.

Birleştirici, çünkü bu sınırlar içinde istisnasız herkesi kucaklayan bir topraksal (teritoryal) üst kimlik.

Pratik, çünkü “Ben Türk’üm” diyeni de kucaklıyor, demeyeni de. Diyen için zaten sorun yok; demeye devam edecek. Sorun, demeyenlerin Türkiye’nin beşte birini oluşturmasında. “Ben Türk’üm” demeyene ne yapacaksınız? “Dağ Türkü” deyip asimile mi edeceksiniz? “Terk et!” deyip de tehdit mi edeceksiniz?

Yoksa, 1985 sonrasında Bulgaristan’daki Jivkov faşist rejiminden kaçanların “Bulgar Türkü” terimine tepki gösterip “Biz Bulgaristan Türk’üyüz” demelerinden ders alarak “Türkiye Kürdü” veya “Türkiye Ermenisi” vb. terimlerine mi alışacaksınız?

***

Bir bakıma da, tepki çok normal. Yastığınızı bile değiştirdiğinizde iki gün alışamazsınız. Ama esas olay şurada ki, kendi kimliğinden başkasına tahammül edemeyenler “Türk” teriminin yerine bir başkasını duymak bile istemiyor. Biri yurt dışında, biri içinde iki eposta grubunu izliyorum, şunları bir okuyun:

“Haydi! Evlerinize, işyerlerinize, arabalarınıza TÜRK BAYRAĞI asın! Siz kıvılcım olun, yanmaya orman var mı, görün! Evet, sadece 29 Ekim için değil. Bayrak hiç inmemeli! Asmayan ikaz edilmeli. Dost düşman bilinmeli!”

Bir başkası: “Dünya’da raconun daha binlerce yıl değişeceğini sanmak geri zekalılık bile sayılmaz. Mankafalılıktır. O halde, savaşacaksın. TC TÜRK’ÜN KILIÇ HAKKIDIR. Hadi, ya sus, ya savaş. Sözüm herkesedir”.

Bir başkası Ege’de Türk ve Yunan uçakları arasındaki it dalaşını aktarırıyor, bir diğeri de Bodrum’daki yerel muhabirin “Yunanlılar Ege adalarına asker yerleştirecek” yollu nereden çıktığı belli olmayan haberini kopyalıyor. Çıkardıkları ortak sonuç şu: “Biz paranoyağız, öyle mi!”

Gayrimüslim yurttaşların vakıflarını gasp eden “1936 Beyannamesi” rezaleti hakkında yazılanlar tam bir ibret: “Azınlıklar (…) kendilerine yapılan onca iyiliği unutup ekmeğini yedikleri Osmanlıya ihanet etmekte hiç gecikmedi (…) Savaş sonrası hakkettikleri cevabı alan bu hainlerin yüzyıllardır yağmaladıkları ve vakıf adı altında sakladıkları vatan toprakları da Atatürk tarafından ellerinden çekilip alınarak esas sahipleri olan Türklere verildi. Çünkü hainlerin bu topraklar üzerinde hiç bir hakkı olamazdı artık”.

En masumu da şu (imlasını düzeltiyorum): “Urum, bayındır demektir. Bundan günümüze Rum sözü kalmıştır (…) İmparator Heraklius +630’da, Grekçe’yi resmî dil diye kabul ettiğine göre, Bizans’ta bu yıla kadar konuşulan dil Ön-Türkçe’dir (…) İstanbul Rumları, İstanbul Grekçesi konuşan, Ortodoksluğu kabul etmiş Türklerdir. Sonuç: Bizanslılar bizim çocuklarımızdır.”

Deveyi düzeltmek daha kolay olurdu; böyle bir “ulusal kültür” ortamında hangi birinin neresini düzelteceksiniz? Geçen hafta yazdığım “orta sınıf” korkusunun yanına bir de bu “ulusal kültür ve kimlik” olayı ekleniyor. Küreselleşmenin bütün kültürleri dümdüz edip yerine McDonald’s kültürü yerleştirmesine aciz kalanlar, içeriden biri hataları söyleyince horozlanma gücü kazanıyorlar. Ne hazin.

***

Hüznü artıran esas olay, bu tepkiyi verenlerin epey bir kısmının yukarıda örneklerini sunduğum “Turancı” türden değil, kendini solcu ve anti-emperyalist sayan türden oluşu. Yaptıklarının anti-emperyalizm değil, düpedüz küreselleşmeye bilinçsiz tepkiden kaynaklanan bir yabancı düşmanlığı olduğunun farkında değiller. Aynen, arabaları çiviyle çizenler gibi. Murat Belge’nin Radikal’de yazdığı gibi, imparatorluk hülyasından tam vazgeçememişlerin “anti-emperyalizm”i ancak bu kadar oluyor. “Solcu” Yalçın Küçük abimizin “Sebetaycılık” türkü kasetinin bu kadar satması boşuna mı?

Orta sınıfın daha aşağıya düşme korkusu gibi bir “evrensel” olgunun yanına, bir de “ulusal” korku eklendi: 80 yıl boyunca “Sen biriciksin, övün, güven!” denmişlerin “eski solcu-yeni yabancı düşmanı” olgusu.

17 Aralık’ta AB’nin gün vereceğini Mayıs 2003’ten beri yazıyorum; isteyen www.baskinoran.com sitesine baksın. Asıl işimiz ondan sonra. Çünkü AB’deki Türkiye düşmanları ile Türkiye’deki yabancı düşmanları koalisyon yapacaklar. Ya nasip!

Önceki Yazı
Sonraki Yazı