Baskın Oran

Devlet, Quo Vadis?

Seçimler yaklaştı, politikacılar artık “ne yapsa yeridir” durumunda. Partiler için normal. Normal olmayan, devlet’in de son günlerde askeriyesiyle, üniversitesiyle, yargısıyla, çeşitli kurumlarıyla değişik bir havaya girmiş olması. Bu kurumlar, Türkiye insanını insan yerine koyacak Uyum Yasalarına karşı denge kurmaya çalışıyor sanki. Devlet ile siyasi partiler arasındaki fark kapanıyor. Son haftaki gazete başlıklarına gözatalım:

Öcalan’ı Nasıl Öldürelim Anketi (Milliyet, 27 Ağustos): www.ulkucu.org sitesi bir anket düzenledi. Katılan Ülkücü kardeşlerimizin önerileri şöyle: Çivili tabuta sokmak, iç organlarını çıkartmak, ezmek, İspanyol eşeği (?), toptan atılma, tekerlek, demir kadın, sarkaç, demir kap, germe, böceklerle öldürme, atlarla parçalama, kafa kesme, öldüresiye dövme, gömme, yakma, parçalama, kazığa oturtma, boğma, zehirleme, testereyle kesme, yüksekten atma, okla vurma, taşlama, yarma, deri yüzme.

Yargılanmış ve müebbet yatmakta olan birini işkenceyle öldürmeyi öneriyor. Tipik bir “hate speech”, yani insanları birbirinden nefret etmeye kışkırtma durumu. En özgür Batı ülkelerinde bile suç olan, bırakın suç olmayı, bir de gayrı insani olan bu konuda devletimizin kılı kıpırdamıyor.

Dilekçe Yok, Ama Ceza Var (Radikal, 30 Ağustos): Suç olmayan başka bir konuda ise durum tam tersine. Bize Mülkiye birinci sınıfta “suçsuz ceza olmaz” diye öğretmişlerdi. Diyarbakır’daki Dicle Üniversitesine anadilde eğitim için dilekçe vermek isteyen, ama veremeyen öğrenciler yarım ilâ bir dönem okuldan uzaklaştırma cezası aldılar. Üniversite yetkililerinden, “Allah korusun, ya gözüne gireydi!” cinsinden bir de teselli: “Dilekçeleri verselerdi, eğitim hakları ellerinden alınacaktı. Cezaları biten öğrenciler, eğitimlerine kaldıkları yerden devam edecek”.

Erken Seçim (Radikal, 31 Ağustos): Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur, “HADEP’in Meclis’e girmesi durumunda bunu nasıl karşılayacaksınız?” diye soran gazetecilere şöyle diyor: “Daha önce bunun örneğini  gördük, yaşadık. Ülkeyi bölmeye çalıştılar”. Bize Mülkiye birinci sınıfta “Hükmü kesinleşene kadar ceza davası hakkında mütalaa yayınlanması yasaktır” diye öğretmişlerdi. Dört kuvvet kumandanından biri olarak çok özel ve etkileyici duruma sahip Org. Eruygur bunu bilmiyor mu?

Orgeneral Hurşit Tolon: Bu Konseri Şüpheyle Karşılıyorum (Milliyet, 01 Eylül): Ege Ordu Komutanı Sezen Aksu konseri üzerine şöyle devam ediyor: “Böyle bir konser için bugünü mü buldular? (…) Türkiye mozaiği adı altında anlamsız bir konser verilmesini şüpheyle karşılıyorum”. Konserin tarihinin Kültür Bakanlığı tarafından verilmiş olması bir yana; Türkiye’deki çeşitli kültürlerin Zafer Bayramında hep bir ağızdan şarkı söyleyerek bir kültürel bütünlük ilan etmesinin neresi kötü? Ama, “Türk” kavramını “Türkiyeli” biçiminde değil de etnik olarak anlıyorsanız, elbette çok kötü olmalı.

Bu Beş Paşayı Gören Savcıya Haber Versin (Milliyet, 03 Eylül): Haberin alt başlığı: “Korkut Eken’i [yasanın suç saydığı fiili] övdükleri için haklarında soruşturma açılan yedi emekli paşadan beşi kayıp. Soruşturma 10 gün sonra zamanaşımına uğrayacak”. Burada yorum yapmak, okurun zekasına hakaret olur.

Korkut Eken Yeniden Yargılanıyor (Milliyet, 03 Eylül): Haberin alt başlığı şöyle: “İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi, Susurluk davası kapsamında 6 yıl ceza alan Eken’in iade-i muhakeme talebini uygun buldu”. Aynı tarihli Radikal, Eken’i aklayan ifade verenler arasında “Doğan Güreş, Haluk Kırcı ve Mehmet Ağar”ı da saydığına göre, burada da yorum yapmak ayıp. Hemen yanıbaşındaki şu haber konusunda da:

Mahkeme Reisi de Politikada (Milliyet, 03 Eylül):K.Eken’i yeniden yargılama kararı alan İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi Yargıcı Adil Güreşçi (…) istifa ederek YTP’den milletvekili aday adayı oldu”.

Kürtçe Kurs Başlıyor (F.Bila, Milliyet, 03 Eylül): Şekil şartları arasında “poşu takma” ve “özel renkler giyme” yasağı da var. Böylece devlet, türban sömürüsü yanında kendine bir de poşu sömürüsü imal etmiş oluyor. Bu kurslar PKK’nın en etkili sloganı olan “Sana, dilini bile çok gördüler”i susturacak yerde, “Sana, poşunu bile çok gördüler” cinsinden yeni sloganlar yaratacak. Üstelik, güneydoğu köylerinde poşu, Ege’deki kasket kadar doğal ve yaygın değil mi?

Eski İkinci Ordu Komutanına Yeni Görev (Cumhuriyet, 03 Eylül): “Geleceğin Genelkurmay Başkanı” olarak gösterilirken emekli edilen Orgeneral Edip Başer, büyükelçi yapılıyor. Anlaşılan cihet-i askeriye, Dışişleri kadrosunu kullanarak paşanın gönlünü alacak. Üstelik, Başer’in, iki ay önce yeni büyükelçi gönderdiğimiz Pakistan’a gideceği bildiriliyor. Orada devleti temsil eden büyükelçimiz, bu durumda, sanki bir suç işlemiş pozisyonuna düşmez mi? Kordiplomatikte, bu duruma düşürülen büyükelçilere artık randevu bile vermezler. Türkiye’nin itibarı bu kadar ucuz mu? Gazetede “İngiltere Kraliyet Koleji’ni birincilikle bitiren, öğrenim hayatı boyunca büyük başarılara imza atan, çok iyi derecede İngilizce bilir, doktorası var” dendiğine göre, sayın orgeneral değerli bir zat. Böyle bir durumu kabul eder mi, bilmem.

Erdoğan’ı Etkilemiyor (Cumhuriyet, 01 Eylül): Haberin alt başlığı şöyle: “Anayasa Mahkemesinin internet sitesinde ‘yanlışlıkla’ yayımlandığı belirtilen H.C.Güzel’le ilgili karar taslağında yer alan Erdoğan’ın lehine yorumlanabilecek ifadeler, son metinde çıkarıldı”. Anayasa Mahkemesinin, HADEP seçim ittifakları aramaya başlayınca, bu partiyi kapatma davasını birdenbire hatırlaması da ayrı konu.

Bütün bu haberler, cihet-i askeriyenin, kendi geleneğinin çok çok ötesinde ve farklı bir biçimde öne çıkması demek. Böylesi bir öne çıkış, bırakın vatanınkini, askeriyenin bizzat kendi prestiji için ne kadar yararlı? Ayrıca, bu türden durumların, engellenmek istenen partilere ve özellikle de İslamcılara her seferinde en az on bin “tepki oyu” kazandırdığını hesaplayan var mı? AKP kamuoyu yoklamalarında niçin en büyük parti?

Quo Vadis? Çocukluğumuzun o ünlü filmini görmemiş olanlar için, nereye?

Önceki Yazı
Sonraki Yazı