Şu anda Yargıtay aşamasında olan bir isim değiştirme davası anlatacağım, sıkı durun. Dikran Akgüç adlı Süryani kökenli yurttaşımız Midyat Asliye Hukuk Mahkemesine başvuruyor.
Avukatı özetle şöyle diyor: “Müvekkilim 15 yıldır İsveç’te oturmaktadır ve aynı zamanda İsveç yurttaşıdır. Akgüç olan soyadını Ego olarak değiştirmek istemektedir, çünkü çevresinde hep Dikran Ego olarak tanınmaktadır”. Mahkeme, davacının “aranan kişilerden olup olmadığı”nı araştırıp, aranmadığını saptadıktan sonra tanıkları dinliyor.
Tanıklar özetle şöyle diyorlar: “Biz davacının köylüsüyüz. Davacı ve ailesi, yörenin tabiriyle familyası, çevrede hep Ego diye bilinir”.
Savcı söz alıyor, özetle şöyle diyor: “Nüfus kanununun 46. Maddesine göre soyadı değiştirilebilmesi için ya bu soyadının hiç kullanılmamış olması, ya gülünç olması, ya anlaşılamaması, ya söylenmesinin güç olması, ya ahlak ve edebe uygun bulunmaması, yada manasız olması gerekir. Bu şartlar olmadığından, davanın reddi gerekir.”
Yargıç özetle şu kararı yazdırıyor: “Davacı, soyadı değişikliği için gerekli nedenlerden herhangi birini ileri sürmediği gibi, yeterli delil de sunamamış, değiştirilmesini istediği soyadından başka soyadı ile çağrılmış olduğunu kanıtlayamamıştır. Aşiret ismi, familya ismi soyadı olarak kullanılamaz. Davanın reddine karar verilmiştir”. Tarih: 02 Ağustos 2002.
Şimdi burada bir durup nefes almak lazım, çünkü hangi bir yanlışı önce düzelteceğine karar vermek zor.
1) Adam 15 yıldır İsveç’te yaşıyor ve çifte vatandaşlık da almış. Belli ki artık orada sürekli yaşama ve sülalesini de yaşatma iradesine sahip. “Akgüç” kelimesi acaba orada da “Beyazkuvvet” anlamına gelir ve hemen anlaşılır mı? Ç harfini nasıl söyler ve yazdırırsın? Her seferinde “verin, ben yazayım” mı diyeceksin? K harfi İsveç dilinin kaç kelimesinde vardır? Oysa, “Ego” her dilde “ben” anlamına geldiği için yazılması ve anlaşılması çok kolay. Demek ki, 46. maddedeki “anlaşılmama” ve “söylenmesinin güç olması” koşulları bu davada fazlasıyla mevcut.
2) Bu konuda “yeterli delil” dediğin, yeminli tanık ifadesi dışında daha nasıl ibraz edilir?
3) Yargıç herhalde Süryani ile Kürt’ü birbirine karıştırdı. Familya yani düpedüz “aile” adı ne zamandan beri “aşiret adı” oldu?
Bir de işin tarihsel geçmişi ve perde arkası var ki, daha içler acısı.
Bir defa, Lausanne md.42/1, gayrimüslim azınlıkların “aile hukuku” konusundaki sorunlarının, onların “gelenek ve görenekleri” uyarınca çözümleneceğini söylüyor. Midyat mahkemesi adamın herkesçe tanınmış aile adını bile reddediyor! “Akgüç” adının ise, hele o vakitler, nüfus memurunun “öyle uygun görmesi” sonucu yazılıverdiğinden hiç kuşkunuz yoktur, umarım.
İkincisi, Türkiye’de şimdiye dek geçerli uygulama yalnızca üç tür gayrimüslimi (Musevi, Rum, Ermeni) azınlık kabul ediyor. Bunların dışındakileri kabul etmiyor ve Lausanne md.40’daki hakları (eğitim, vs.) onlara tanımıyor. Oysa, Lausanne yukarıdaki üçlüyü hiçbir maddede saymıyor ki! Sadece “gayrimüslimler” diyor. Süryaniler ilk Hıristiyanlaşan Aramiler (İsa Aramca konuşuyordu); daha nasıl “gayrimüslim” olunur?
Bu acayip durumu izah etmek için Süryanilerin Lausanne’dan hemen sonra bu haklardan vazgeçtikleri söyleniyor ki, tam evlere şenlik bir iddia. Çünkü, hem azınlık hakları Hobbes’dan (16. yy) beri bireyseldir yani hiç kimse (cemaat lideri, vs.) kalkıp da bireylerin hakkından onların adına vazgeçemez, hem de uluslararası bir antlaşma hâlâ geçerliyse Türkiye bunu uygulamaktan kaçınamaz.
Üçüncüsü, devletin sağ eli, sol elinden habersiz. Dinleyin ve ürperin:
- a) Vakıflar Bitlis Bölge Müdürlüğü, İdil-Şırnak’daki Süryani Kadim Kilisesi Vakfına yazdığı yazıda, açık açık, “Siz azınlıksınız” diyor.
- b) Akgüç’ün avukatı Erol Dora’nın daha önce yine bir Süryani müvekkili için açıp kazandığı soyadı değiştirme davasından sonra mahkeme, Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğüne yazıp mütalaa istemiş, oradan gelen yazı özetle şöyle: “Süryani ve Keldaniler azınlık olarak Lozan’ın kapsamında değillerdir.”
- c) Yine Midyat’ta açılmış bir soyadı düzeltme davasında, mahkeme yine Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğüne danışıyor, oradan gelen yazı da özetle şöyle: “Azınlıklara bu konularda sorun çıkarılmaması gerekmektedir.”
Vallahi, bu durumda ben de olsam ne yapacağımı şaşırır ve küçüklüğümden beri kafama genel doğru olarak ne sokulmuşsa, o yönde karar verirdim. Anlaşılan, yargıç da öyle yapmış.
Şimdi, biraz “gazeteci ağzı” kullanayım izin verirseniz: Sayın Yetkili’den şöyle bir açıklama bekliyorum: “Çelişkili olduğunu iddia ettiğiniz resmî yazılarda bir çelişki bulunmamaktadır. Devletin sağ elinin sol elinden haberi vardır. Olumsuz mütalaalar eski tarihlidir ve bu insanları gayrivatandaş (bu matrak terim Etyen’den aktarmadır!) kabul ettiğimiz döneme aittir, olumlu mütalaalar ise AB’nin bastırması üzerine kendilerini gayrimüslim kabul etmeye başladığımız yakın döneme ilişkindir. Durumun böylece tavzihini rica ederim”.
O zaman bir diyeceğim kalmaz. Ama bunu genelge olarak mahkemelere de bildirsinler ki, Türkiye’de artık insanların kendi isimlerini seçme özgürlüğü olduğunu söyleyebilelim dosta düşmana.
Hadi, ağız tadıyla bitirelim. Laz’ın biri mahkemeye başvurmuş, isim değiştirecek. Yargıç adını sormuş, Laz kalkıp söylemiş: “Ahmet Cöt”. Yargıç duraklamış: “Biz bu işlere kolayına izin vermeyiz ama, seninkinin gerçekten değişmesi lazım. Peki, ne istiyorsun yeni ad olarak?” Laz yine doğrulmuş: “Mehmet Cöt”.