Baskın Oran

“Cumhuriyet Mitingleri” ve Tam Bağımsızlık

Bu önemli mitinglerin temalarını dikkatle incelemeliyiz ki gerekirse ders alalım, gerekirse verelim. Laiklik dışında iki tema daha vardı: “Anti-emperyalizm” ve ”Tam Bağımsızlık”. İkincisinden başlayalım.

Bağımsızlık, bir dış politika terimi. “Bir devletin başka bir devlet yönetimi ve denetimi altında olmaması” demek. 1920’lerde ve 1960-70’lerde de öne çıkmıştı. Ama bu seferki takvimini şaşırmış (anokronik). Çünkü, M. Kemal 1920’lerde “İstiklal-i Tam” derken, ekonominin önemine gönderme yapıyordu. Miting hocalarında ekonomi, özelleştirmeleri protestodan ibaret. 60 ve 70’lerde solcular “Tam Bağımsız ve Gerçekten Demokratik Türkiye” diyordu. Miting hocalarının çoğu demokrasiyi “Kemalist Ordu konuşacak!” diye anlıyor. Silahlı konuşursa silahsıza ne düşer?

Bu hocaların niye böyle konuştu? Çünkü hem dış politikayla hiç ilgisiz dallardan geliyorlar, hem de 1) Kavramın içeriğini bilmiyorlar; 2) Bugünün, 1920 ve 60-70’lerdeki dünya ve Türkiye’den 180 derece farklı olduğunu görmüyorlar. Anlatalım ve gösterelim.  

Bağımsızlık yok, “Göreli Özerklik” var

Bağımsızlık, aslında “sınırlılık” demek. Nasıl bireyin özgürlüğü başkalarının özgürlüğüyle sınırlıysa, devletin bağımsızlığı da ötekilerin bağımsızlığıyla sınırlı. Üstelik, bağımsızlığı sınırlayan iki unsur daha var: 1) Devletler, daha avantajlı görüyorlarsa, kendi kendilerini imzalarıyla sınırlıyorlar (Bulgaristan’ın vs. AB’ye girmek istemesi); 2) Devletleri hem iç hem de dış dinamikler sınırlıyor (birazdan geleceğiz).

Yani, alınmayın ama devletin tam bağımsızlığı diye bir şey yok. Uluslararası ortamdan mutlak tecrit diye bir durum mümkün olmadıkça da olmayacak. Bakın, rakipsiz ABD bile kıtipiyoz Saddam Irakı’na saldırabilmek için nasıl tam 21 ülkenin askerine muhtaç oldu. Hatta, bağımsızlık da yok. Dahası, özerklik bile yok.

Peki, ne var? Literatürde “Devletin Göreli Özerkliği” denen şey var. Yani, ilke olarak içte de dışta da bağımlı olan devleti zaman zaman nispeten rahatlatıcı dönemler var. Bize bağımsızlık (hatta, tam bağımsızlık) diye öğretilmiş bu kavramı daha yakından tahlil edelim:

1) Devletin İç Göreli Özerkliği, o devletin ülkedeki sosyal sınıfların etkisinden kimi durumlarda nispeten sıyrılması demektir. a) Sınıflar tam oluşmadığında (Atatürk Türkiyesi); veya b) Dengede olduğunda (60 ve 70’ler) yaşanır. Ama konumuz bu değil.

2) Konumuz, Devletin Dış Göreli Özerkliği (bundan sonra: Özerklik). Bir devletin a) başka devletlerin; ve b) uluslararası sistemin (ittifaklar, vs.) sınırlayıcı etkisinden kimi durumlarda nispeten sıyrılması demektir. Bu, a ve b’nin geçici olarak etkisizleştiği dönemlerde görülür. 1929 Bunalımı ve Hitler-Mussolini çıkınca 1930’larda ve ABD-SSCB dengesi kurulunca 60 ve 70’lerde yaşandığı gibi. Biraz daha yakından bakalım da, miting konuşmalarının değerini ölçelim.

Göreli Özerkliğin de koşulları var

Bir devletin Özerklik’e sahip olması iki unsura bağlı: Uluslararası ortama (dış dinamik) ve ulusal ortama (iç dinamik).

1) Dış dinamik: Türkiye buna etki yapamaz. Çünkü devedişi gibi iki güçten oluşuyor: a) “Sermayenin yayılması” biçiminde tanımlanabilecek küreselleşme; b) Uluslararası siyasal sistem.

Birincisini alalım. Yılda 44 trilyon dolarlık dünya gayri safi üretiminin yüzde 20’sini ve dünya ticaretinin yüzde 70’ini gerçekleştiren çokuluslu şirketleri “Benim jeostratejik önemim var ama!”yla nasıl etkileyeceksiniz? Dünya para piyasalarında bir günde işlem gören 1,5 trilyon doların yüzde 90’ı spekülasyon amaçlı serseri mayın iken bunu hangi Merkez Bankası denetleyecek?

1909 yılında 371 tane olan NGO’lar bugün 25.000’in üstünde. Demek ki, soyadı asimilasyon olan Ulus-devlet “Ben içişlerime karıştırmam. Ben kendi insanıma istediğim muameleyi yaparım” dediği anda özerkliği daha da zorlaşıyor.

İkincisini alalım. Türkiye’nin (+Osmanlı, Bizans) velinimeti olan Kuvvet Dengesi bitti. 1930’ların ve 60-70’lerin Özerklik ortamı yokken, hangi Tam Bağımsızlık?

2) İç Dinamik: Özerklik’i güçlendirmek için yapılacak tek şey, bunu düzeltmek. Nasıl? Dış politikanın ardında bulunan ve üç halkadan oluşan (Askerî, Ekonomik, Toplumsal) “arkaplan”ı güçlendirerek. Oysa, askerî bakımdan Türkiye ABD’nin verdiği silahlara bağımlı. Ekonomik bakımdan da İMF’ye.

Sonuç

Bu durumda, Özerklik için yapılacak tek bir şey var: Toplumsal halkayı güçlendirmek. Yani Kürt ve İslam sorunlarını cesurca karşına alıp çözmek. Oysa miting profesörleri Türkiye’nin 75 yıldır yapageldiği devekuşluğunu, yani bütün sorunları halı altına süpürmeye devam etmesini istediler nutuklarında.

Kürt sorununu bütün Kürtleri Türk yaparak çöz ve olmayacağım diyenlere de “TC’nin Düşmanıdır ve Öyle Kalacaktır” bildirisi yayınla. Ermeni sorununu “Yağmur yağınca mağaradaki iskeletleri sel götürmüş, ama bakın Roma seramikleri var” diye çöz. İslam sorununu, başını örtenlere evinden çıkmayı haram ederek çöz. Sonuçta, kendini de çöz, gitsin. Ondan sonra da “Tam bağımsızlıkçıyız”, öyle mi?

Önceki Yazı
Sonraki Yazı