Bu “anti-emperyalizm”in doğrudan ve dolaylı biçimleri var ama ortak paydaları aynı: Gayrimüslimleri ve Batı’yı “öteki”leştirme: Pontus kurmak istiyorlar; Fener’i Vatikan yapacaklar; Misyonerler bizi bölüyor; Ermeniler toprak istiyor; Dönmeler her yere egemen, vs. Daha doğrudanı: AB Türkiye’yi parçalayacak. En çok görülen pankartlardan biri: “Ne ABD Ne AB”.
* * *
Sabancı Arjantin’de fabrika kuruyor. Fransa’da banka alan var. Balkanlar’da ve Orta Asya’da Türkçe kursları açıyoruz. Onun için, bu kavramı dar tanımlamak lazım: “Ekonomik ve siyasal çıkar sağlamak için işgal”. İşgal olmadan emperyalizm olmaz. Olursa, Türkiye de emperyalisttir.
60’larda, Ankara’daki yabancı kültür derneklerine “kültür emperyalizmi” dedik. Bıraksalar, bir kabilenin öbürüne saldırmasına da emperyalizm diyecektik. Aynen diasporanın “jenosit”ine benzer biçimde, terimi tepe tepe kullandık. Neden? Bilmiyorduk ki sosyal bilimlerde bir kavram ne kadar geniş anlamda kullanılırsa o kadar yozlaşır. Ayrıca:
1) 1964’te Mülkiye’ye girdiğimde damarda getirdiğim milliyetçilik ile orada bulduğum Marksizm uyuşmuyordu. Anti-emperyalizm bu ikisi arasındaki köprüyü kurdu. Tabii, ayağı birincinin üzerine inşa edilmiş bir köprü.
2) Her kötülüğü emperyalizmden bilmek rahatlatıcıydı. Birçok şeyi “emperyalizmin oyunu”na yükleyip geçtik.
3) O devirde 141-142 vardı; kapitalizmi eleştirmek zordu. Anti-emperyalizm sayesinde, ABD karşıtlığı üzerinden dolaylı anti-kapitalizm yapabildik.
* * *
Aradan 40 küsur yıl geçmiş, mitingciler Türkiye’de bu kavram aynen kullanıyor. Ama bizimki kadar çocuksu ve masum biçimde değil.
1) “Ne ABD ne AB” diyenlerin çoğu, 60 ve 70’lerde moda icabı “ABD’ye Hayır” diyorlardı. Kendi gençlikleri ile bugün arasındaki köprüyü şimdi böyle kuruyorlar.
Normal de, komünizmin yıkılmasından yararlanarak bunu Marksist terimlerle ifadeye yeltenmelerini kabul edemiyorum. Nazım’ı 28 yıl 4 ay cezaya çarptıran bu zihniyet şimdi şiirlerini okuyor. Bir yandan hiçbir cop ve gaz endişesi olmaksızın meydanlara çıkıp, başka bir meydanda coplanan ve gazlanan 1 Mayısçılara zerre kadar yakınlık duymamalarını hazmedemiyorum. Üstüne de, “sol”un birleşmesini istiyorlar.
2) Mitingler piknikten farksızdı (bkz.). Ama piknik bile yüce sebep ister. Anti-emperyalist slogan atınca oluşan “mağduriyet” (victimization) durumu onları yüceltiyor. Ermeni Sorunu açısından da iyi duruyor.
3) Mitingcilerin içinde elbette “Ne Takunya Ne Postal” diyenler vardı. Ama büyük çoğunluk, “Eğer laiklik elden gidiyorsa, tabii ki ordumuz bâşımızın tâcıdır” esprisindeydi. “AB’ye Hayır” diyerek bunu dolaylı söylediler.
* * *
Bundan sonrası, bizim o zamanki tıfıllığımızı aşıyor. Çünkü şu sonuçları doğuruyor:
1) “Ülkenin Bölünmez Birlik ve Beraberliği” açısından: Dönmeler, Fener Patrikhanesi, misyonerlere kananlar vs. dedin mi, bu ülkede gayrimüslim doğan veya olanları düşman ilan ediyorsun. Bunun adı Nefret Söylemi’dir. TCK 216’ya girer. Bölücülüğün de dik âlâsıdır.
2) Demokrasi açısından: Büyük çoğunluk, LAHASÜMÜT avantajlarını kaybetme korkusu belasına, alıştığı cinsten laiklik devam etsin de demokrasi her zaman bulunur diyen türden. Tabii, AB’yi uzak tutmak önkoşul oluyor.
3) Dış politika açısından: AB’yi Emperyalist ABD’yle aynı kaba koyarak Türkiye’nin bütün dış politika olanaklarını yıkıyor. Türkiye’yi yaşatan hep Kuvvet Dengesi oldu. Doğu-Batı karşıtlığı olmayınca Batı içindeki hiziplere oynama olanağı vardı. “Ne ABD Ne AB” sloganı bizi ABD’ye mahkum ediyor.
4) “Vatan” kavramı açısından: Avrupalıya sayfiye evi satmak = “vatanı satmak”. Oxford’daki lojmanın kapıcısıyla aramız pek iyiydi: Marmaris’ten ev almış. Sizin bir ülkede eviniz olsa oranın iyiliğini mi istersiniz kaosunu mu? Sanki adam evi cebine koyup götürecek. Bu ne menem bir anti-emperyalizmdir?
Bitmedi. “Küçücük çocukları katil yapan ırkçılığa karşıyız. Asla olmayacak darbelere karşıyız” diyeceği için Prof. Türkan Saylan’ın konuşturulmadığı (E.Temelkuran, Milliyet, 15.05.07) İzmir mitinginde Alpaslan Işıklı, o da profesör, konuşuyor: “İzmir limanı satıldı ey İzmirliler! İzmir limanı artık İzmir’in de, Türkiye’nin de değildir”. Aman tanrım!
5) Bizzat Atatürkçülük açısından: Biz gençken sadece ABD düşmanlığı yaptık; Batı değil. Slogana AB’yi de katan, “Muasır Medeniyet” Batı’yı düşman ilan ediyor. Bunu şimdiye kadar bir tek Şeriatçılar yapmıştı yahu.
(Not: Geçenlerde İstanbul’dan bir öğrenci benle eposta röportajı yaptı. Bir hafta sonra yine yazdı: “Son bi soru sorucam hocam ama bu ödevle ilgili değil. Kürt müsünüz”. 1971’de cezaevinde eşcinsellerin hasta olmadığını anlatmaya kalktığımda mahkumlardan Gazozcu Doğan demişti: “Yani, sen bize şimdi ibneleri mi müdafaa ediyon?” Bu yazıdan sonra benim emperyalist ajan ve gayrimüslim olduğuma inananlar artacaktır. Selam söyleyin).