“Tam bağımsızlık” ve “antiemperyalizm”den sonra, mitinglerin tahlilini esas sloganla tamamlayalım: Laiklik.
Mitinglerin temel ayırıcı özelliği olan kadınlar ilk iki sloganla değil, laiklikle ilgiliydi. Bundan anladıkları da, doğal olarak, kimse karışmaksızın rahat olmaya devam edebilmek. Oysa, mitingleri düzenleyenlerin derdi başka. Ama, buraya gelmeden önce, konumuzla ilgili temel bilgilere bakalım.
Laiklik ve sekülerlik nedir?
Laik, Latince ruhban dışı demek olan “laicus”tan. Feodalitenin ve Kilise’nin bir zamanlar güçlü olduğu Katolik ülkelerde kullanılıyor. Laiklik/laisizm de, dinin etkisini silmeyi hedefleyen devlet politikasının adı. Laik de zaten devlete ilişkin bir sıfat.
Seküler, Latince çağdaş demek olan “soeculum”dan. Protestan ve Anglo-sakson ülkelerde kullanılıyor. Bunlar feodalitenin ve Kilise’nin gücünü uzun bir süreçte iyice kırmış. Nitekim, İngiltere Kralı VIII. Henry’nin Kilise topraklarını gasp edip soylulara satması yani “millileştirmesi” olayı, bu gaspın Fransa’da yapıldığı 1789’dan tam 2,5 asır önce. Sekülerlik devletin değil toplumun sıfatı. Toplum sekülerleşince laisizm gerekmiyor. Buralarda (göçmenlerin dini İslam dışında) dinden korku yok.
İkisinin ortak noktası şu ki, dinsel ortamları Katolik ve Protestan diye çeşitlilik (=denge) arz ettiği için devletin karşısına “yekpare” bir din kurumu çıkamamış. Dolayısıyla, toplumun sekülerleşmesi kolay olmuş.
Bizim Türkiye Kilise emsali bir İslami kurum tanımamış. Hatta Sünni İslam’ı daima devletin pençesi altında tutmuş (Sultan>Şeyhülislam). Ama feodal yapı Kemalizm’le tam tasfiye edilemediği için dinsel tortular duruyor ve korkutuyor.
Daha önemlisi, dinsel çeşitliliğe de izin vermemek yüzünden din kurumunu karşısına bir yekpare blok olarak almış. Öyle bir devletin laiklik politikasından bahsediyoruz ki gayrimüslimleri ya öldürerek (1915), ya göndererek (1923), ya korkutarak (1934), ya pogromlarla (1955), ya mülksüzleştirerek (1942, “1936 Beyannamesi”), ya sınırdışı ederek (1964) durmadan tasfiye etmiş. Üstelik, dinsel çeşitliliğin öteki kanadını yani Alevileri de sürekli bastırmış; sisteme sokmamış, pogromlara seyirci kalmış: 1978, 1979, 1993, 1995.
Sonuç: devlet bir yanda, dağ gibi Sünni İslam diğer yanda. Tabii ki sürekli zor kullanacak. Bu, yenilgiyle eşdeğer.
* * *
Dönelim mitinglere. Bu durumda beklersiniz ki kürsüdekiler bu “yekparelik”ten rahatsız olsunlar. Sünni İslam’ın bir miktar dengelenmesi için dinsel çeşitlilik talep etsinler. Üstelik, dünyadaki tüm laikler gibi insan ve azınlık haklarını savunsunlar.
Çok beklersiniz. “Din elden gidiyor”un altındaki imza: Rahşan Ecevit. “Rahşan elden gidiyor” diye espri yapıp “sesini benzetseniz”, bu sefer “Hıristiyan misyonerliği başını alıp gitmektedir” ve “Elimize bedava İncil tutuşturuluyor”ları ne yapacaksınız?. Bunları söyleyen Prof. A. Işıklı İzmir mitinginde de Hrant’ın cenazesinde “Hepimiz Ermeniyiz” diyenleri kınadı. Acaba dünyanın herhangi bir yerinde, tehdit saydığı egemen dini zayıflatmak için onun rakibi olan azınlık dinine saldıran laikler var mıdır?
Bu acayipliğin çok net iki sebebi var: 1) Bu “laikler” aslında Millet-i Hakime ideolojisinin militanları. Kafalarındaki Türk falan değil, farkında olmadan LAHASÜMÜT. Laik olmak şartıyla Hanefi, Sünni, Müslüman, Türk; 2) Bu “laikler” “tam bağımsızlıkçı” ve “antiemperyalist” oldukları için, katledilen gayrimüslimler ve papazlar bizi sömürgeleştirmek isteyen emperyalist Batı’nın ajanları oluyorlar.
Sonuç: 2 temel ikili ayrım
2007’de “laiklik”i anlamak için şu tahlilleri yapmak lazım:
1) “İki tür küçük burjuvazi” ayrımı: Küçük burjuvazinin iki kanadı vardır: Okumuş ve Okumamış. Birincisine “aydın” diyoruz, ikincisine de “esnaf”. Bugün bize “laik-dinci” kavgası diye takdim edilen olay işte bu ayrımla ilgili, şeriatla değil. İki sebepten: a) Bu kavga bu iki kanadın sınıf-içi iktidar kavgası. “Kemalist” dediğimiz yerleşik ve eski seçkinler bir yanda, yeni seçkin olmak için yanıp tutuşanlar diğer yanda. Molière gibi başyapıt yazmak zor; jogging yapan bir başıbağlı görünce dudak bükmekle idare ediyoruz. b) Mesele din’i kullanmaksa, ikisi de kullanıyor: “Dinci”ler Sünni İslam’ı, diğerleri de laik din ulusalcılık’ı. Hatta, birinciler ikincilerden çok daha hızlı evrilmekte!
2) “Düzenleyenler-katılanlar” ayrımı: Katılanlar, fiesta kültürü olmayan bu ülkede ilk kez fiestaya çıktılar. Amaçları, korkudan kurtulmak.
Düzenleyenlerin amacı: Korkuyu sürdürmek. Bu sayede laiklikle kitlelere, ulusalcılıkla aydınlara tahakküme devam. Bir de, darbe yapılamayacak kadar gelişen bir ülkede müdahale’nin yeni “meşruluk” temelini “Koruma-kollama”dan mecburen “Meydanlarda toplanan Atatürkçü milyonlar!”a kaydırmak…