Bir önceki bildirinin (28 Şubat) adı “Postmodern” konmuştu. Genelkurmay Başkanlığı (GKB) veb sitesinde ilan edildiği için yenisine “E-muhtıra” dendi ve bir sonrakinin “Nanoteknolojik” olacağı beklentisi başladı.
Darbe ve Muhtıra İç Hizmet Yönetmeliği’nin 27 Mayıs 1960’tan beri (yani 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997’de) aksamadan uygulanan ilgili maddesi icabı, yine bir Cuma gününe denk gelindi. Ama artık insanların sokağa çıkmasını değil, piyasaların şirazeden çıkmasını önlemek için.
594 kelimelik bildirinin tamamına yakını “dinciler”in 23 Nisan’a alternatif programlarını kınamaya, sonu ise işin özüne ayrılmıştı: TSK bu uygulamalar konusunda tavrını gerektiğinde açık ve net biçimde ortaya koyacak ve kendisine kanunlarla verilmiş açık görevleri eksiksiz yerine getirecektir. “Açık görev”le kastedilen, 27 Mayıs darbesinden kalma TSK İç Hizmet Kanunu Md. 35’in, dünyanın belki en kısa ama en lastikli metni: “TSK’nın vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa’yla tayin edilmiş olan TC’yi kollamak ve korumaktır”.
İlginç olan ise, oraya post-it’le yapıştırılmışa benzeyen ilginç bir “finale”: “Ne Mutlu Türk’üm Diyene anlayışına karşı çıkan herkes TC’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır”. Bütünle ilgisiz bu cümle sivil toplumda ürperti yerine ironi doğurdu: “GKB sitesi hacklendi” ve “İçeriden bir general koydurttu, Büyükanıt da geri çekemedi” (bkz.) türünden e-dedikodular. “Kim, kimi, kimden koruyor?” (bkz.) diye çemkiren hukukçu tepkileri. “Bu GKB’nin olamaz; kötü bir köşe yazarının” yorumları. Ve hatta, “Uykusu kaçan birileri…” cinsinden çok sayıda bildiri.
Fakat e-muhtırayı mizahî algılamayanlar da oldu. Anayasa Mahkemesi hemen “367 şarttır” hükmünü verdi ve böylece bir yandan, bütün mevcudiyetini Türkiye’nin 75 yıldır taş gibi dondurulması üzerine bina etmiş 1930cuları, bir yandan AKP kurmayını kurtardı. Ve tabii, bir yandan da, “Bu yargı organı değil, parlamento dışı muhalefet!” diyenleri.
E-Muhtıra suç işledi
1) “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” (TCK Md. 309, cezası ağırlaştırılmış müebbet).
2) “Yasama organına karşı suç” (TCK Md.311, cezası ağırlaştırılmış müebbet). 3) “Hükümete karşı suç” (TCK Md.312, cezası ağırlaştırılmış müebbet).
4) “Halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit” (TCK Md.213, cezası 4 yıl).
5) “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” (TCK Md.216/1, cezası 3 yıl). Halkın bir kısmını resmen düşman ilan ediyor.
6) “Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” (TCK Md. 288; cezası 3 yıl).
Yani, katmerli suç. Hatta, ekleyebilirsiniz: Askerî bildirilerin etkisini sıfırladığı için “Halkı askerlikten soğutmak” (TCK Md.318; cezası 3 yıl) ve “Devletin askerî teşkilatını aşağılamak” (TCK Md.301/2, cezası 2 yıl).
Ama bu konu savcıların işi; geçelim. Yani, askerî savcıların. Çünkü artık darbe girişimleri GKB Askerî Savcılığı’na gönderiliyor (Milliyet, 28.04.2007).
Askerin bildirisi niye korkutmadı?
Çok basit: “Ortam” yok. Tam tersine. Piyasalar memnun, TÜSİAD mesut. Komünizm mafiş. AB tarafından da terörist ilan edilen PKK mayınlardan medet umar hale geldi. AKP’nin kasabalılıkları (yani türbe yeşili giydirilmiş bebelere 23 Nisan’da ilâhi okutmalar) e-darbeyi “meşru”laştırmaya yetmiyor. GKB, sanki, Baykal’ın ve 14 Mayıs mitinginin rüzgarına mı kaptırdı? Rüzgar deyince, iki “Esas Oğlan”a bakalım:
1) Erken seçimde AKP çok daha güçlü gelecek; hep öyle oldu. Ama iktidar olmayı istiyorsa, artık “insanların içki içmesine karışmaktan vazgeçmek” biçiminde simgelenebilecek bir demokratlığa sarılması lazım. Kasabalılıktan küçük burjuvalığa geçiş o kadar kolay iş değildir, ama yapmak zorunda. Yapamazsa, benim gibiler ümüğüne atlar. Çünkü bu saatten sonra, bırak kendine, Türkiye’ye yazık etmeye hakkı yok.
2) Süreçten esas etkilenecek 1930cular olacak. Çünkü mitinglere sayıları (ve beklentileri) muazzam kitleler geldi. 600’e yakın STÖ; içlerinde 1 Mayısçı DİSK bile var. Mitingler bitince, 1930cular bu dondurmacılığı bırakmadan bunları nasıl tutacak? Olay başladı:
- a) 14 Nisan’ın düzenleyicisi, acele darbe merakı herkesin ağzında olan E. Org. Şener Eruygur idi. 29 Nisan’ınkiyse, kürsüden “Darbelerin çözüm olmadığı çok ama çok açıktır” diyen Prof. Türkan Saylan. “Ne Postal Ne Takunya” diyen CHP’li genç cabası.
“14 Nisan, 1930cuların son çığlığıdır” derken, kastım Anıtkabir’i Kâbe’ye çeviren “laik dinci” profesörler ve politikacılar idi. Şimdi olayların gidişi halk açısından bir de bu diyalektik sonucu patlattı. Şeyh uçmaz, mürit uçururmuş; 1930cular şimdi ne yapacak uçmaya devam için?
- b) Büyük çoğunluk, hayatında ilk defa sokağa dökülenler. Dahası, bunlar solcu evlatlarına durmadan “Oğlum! Ne işin varmış yürüyüşte!” demiş anneler. Şimdi “suç ortağı” oldular. İçlerine değişim mikrobu girdi. 1930cular bunları nasıl kabzedecekler? Üstelik sokağı bulunca kendine güven gelivermiş bu insanları? Edemeyecekler tabii. Sokağa döktükleri kitle onları zapt edecek ve değiştirecek.
- c) Dahası, bu kitleler kendilerini ezilmiş hissetmek nedeniyle, başka ezilmişlerin varlığını yavaşça fark edebilirler. Kendilerinin Türk değil Beyaz Türk (LAHASÜMÜT) olduğunu önce sezmeye, sonra anlamaya başlayabilirler. Aşağıladıklarının dincilik değil, aslında zencilik olduğunu görebilirler. “Din Elden Gidiyor”la “Laiklik Elden Gidiyor”un parallelliğini kurabilirler. Kazık kadar çocuğa ebedi kanat germenin çocuğun değil ebeveynin ihtiyacından doğduğunu zamanla idrak edebilirler.
Ve her iki taraf, didişerek geçtikleri ipten köprünün bir ucunun laiklik, öbür ucunun demokrasi yakasına bağlanmış olduğunu algılayabilir.
Nereye varırız?
Toplumsal barışa. Yine parmaklayan çıkmazsa, Fransa’da yaşanmış olana: 1905 sonrasında “Kavga Laikliği” yerini “Ortakyaşam Laikliği”ne bırakmış ve “iki kız”, Marie (Meryem) ile laik devletin simgesi Marianne birbirini ehlileştirmişti. Burası erkek memleket. Bizde de “İki Oğlan” birbirini ehlileştirecek. Hatta, çok önemli, onların uzlaşması “İkinci 2 Türkiye”yi yani Türk-Kürt’ü de etkileyecek.
75 yıl sonra doğal süreç başladı; sancı bundan. Kimi profesörlerin “vatan için” tahrik ettiği kürtajcılar şimdi “ortam” inşa etmeye girişebilir. Ama büyük burjuvazinin, solun ve gençlerin birlikte “Ne Darbe Ne Şeriat” dediği bir ülkede hiç sanmam sonuç versin. Bundan sonra darbe hayaldir. Nanoteknoloji de üçüncü sayfa haberi olur.