Baskın Oran

Cumhuriyet Kızı

25 doğumlu; başka ne olabilirdi ki? İzmir Amerikan Kız Kolejinden birincilikle ‘44 mezunu. İstanbul Hukuk’a da birincilikle giriyor, eve katkı için devam etmeyip bırakıyor. Dikiş dikiyor. İngilizce dersi veriyor. En küçük kardeşine evde pijamayla oturmamayı, yolda kadını sağına alıp yürümeyi öğretiyor. 1952’de, henüz açılmış NATO Karargahına giriyor.

“Ressam Vedat”la (Mavitan) evlendiğinde 47 yaşındadır. NATO’dan emekli edilmesinin nedeni ise doktrinde tartışmalı: “İzinsiz” evlendiği için mi, kardeşi solcu olduğu için mi, yoksa, yeni atanan Yahudi kökenli asteğmenin “Bunu buraya kim göndermiş!” diye hemen uçurulmasına yüksek sesle “Allah kahretsin!” diye gösterdiği tepki komutan Necdet Öztorun’a anında yetiştirildiği için mi, belli değil.

Eski milletvekili babasına sırılsıklam aşık. En küçük kardeşinin CHP’ye söylediklerinin yarısını bir başkası söylese, paralar. “Dinciler”e durmadan sokuşturuyor. “Ben artık öyle, inanç falan tanımıyorum” diyor. Sadece Cumhuriyet okuyor; bir de kardeşi için, Agos. ABD politikasına ifrit oluyor. Arada bir, fî tarihinden beri başkanı olduğu İzmir Türk-Amerikan Derneği için, “Şu derneğin adını da bir değiştiremedik!” diyor.

Araba kullanırken bir adet fırtına; arkasından korna çalanı bıraksanız inip dövecek. Çoğu Kolej’den sınıf arkadaşı, 75 yaş ortalamalı “Altın Kızlar” grubunu her yıl ayrı bir ülkeye tura götürüyor.

Ama bir o kadar da romantik, 1925 icabı. 86’da ölen Vedat Abiye aşkla baktı sonuna kadar. Babasının soyadına dönse yeşil pasaport alacak, dönmedi. Masamdaki Desk Standart Dictionary’nin iç kapağına da kurşun kalemle yazmış: “Çarşamba 18.2.1942 (buraya bir imza atmış). Saat gece ona çeyrek var. Boyuna rüzgar esiyor…”. Buraya da bir imza.

Bodrum’a geldiğinde, bahçeyi sulayan Dalavera’yla flört ediyor. Geceleri Berk’e gidiyoruz, Ahmet’le içip içip azıtıldığı durumlarda dönüyor, “Feyhan, ne diyor bunlar?” diyor.

***

İki ay önce biraz kendine gelmek için Ege Üniversitesine yattı. Her işini kendi görecek. “Lor mu süreyim ablacım, peynir mi?” – “Ben sürerim!”.

Son bir haftadır gözle görülür bir düşüş var. Yine de, elini tutturmadan ve koluna da girdirtmeden ısrarla tuvalete kalkıyor çünkü sürgünün adını bile duymak istemiyor. Püritenlikten mi? Muhakkak; Cumhuriyet Kızı bu; her devrim püritendir. Ama esas olay, dış müdahaledir diye, bütün hayatını vakfettiği insanlara bile muhtaç olmamak.

***

Geçen gece yine davrandı saat 02 gibi. Ayağının birini indirdi yataktan.  Feyhan’la hemen fırlıyoruz, kollarımız önde. Eliyle sert emir, karışmayın! Ötekini indirirken, bir külçe gibi gidiyor yere. Sabaha karşı, yine aynı biçimde, yere bir daha yıkılış. Bu sefer havada yakalıyoruz.

Gün ağardı. Serumların etkisi, bir daha kalkmak istiyor. Tuvalete bu sefer ulaşıyor, giriyor, Feyhan’ı sokmuyor. “Ablacım, geleyim mi?” – “Sakın!”. Bekliyoruz. Bir hışırtı içeriden. Biraz sonra, inilti gibi: “Feyhan…”. Oracığa devrilmiş. Yatağına taşıyoruz. Alnını tutuyor. Buz koyuyoruz. Sabah doktor geliyor: “Başınız mı döndüydü?” –“Hayır! Tutalım deyip acele ettiriyorlar ondan düşüyorum. Panikletiyorlar beni!”. Fazla güçlü kişilik onun zayıflığı; hey gidi diyalektik burada da mı olmak zorundasın?

Haftaya yurtdışına gideceğiz, gece bakacak kadın arıyoruz. Hiçbirini beğenmiyor. Mesela, “Laubali! Konuşurken elimi tuttu” diyor. Nihayet doktor dayatıyor ve sonda takılıyor. Artık sürekli kontrol ediyor eliyle, nevresim kayar mı diye. Gündüzleri gelen Canan soruyor, Cumhuriyetleri okumuyorsunuz, almayayım mı? Eliyle, devam et!” işareti. Söylüyor da: “Kalkınca… toptan… okurum”. Sonra, yine eliyle, kapıyı açın, kapıyı! işareti. Oysa, burnundaki oksijen tüpleri maksimumda. Hava girmeyince ciğerine, kendini sağa sola atıp çekmek istiyor. Hemen morfini yetiştiriyor hemşire. Uyku.

***

Uyanır gibi olduğunda iyi. Kendi aramızda anlayacağımız bir espri bile yapıyor Feyhan’a: “Çok fazla… koşuşma… birileri sana… hiperaktif diyecek!”. Dört gün önce saçını yıkattı, sonra kuaföz çağırtıp tarattı. Canan’dan cımbız istemiş, eliyle yoklayarak çenesinde tüy var mı diye. Serum takacaklar, yüzüklerini çıkarmasını istemişler, bitince Feyhan’a işaret ediyor: getir! getir!”. Uğraşa uğraşa takıyor birini. Sonradan, şişmiş parmağından ancak keserek çıkartacaklar.

***

21 Mart Çarşamba saat 18.20. “Bitiyor” diyor, başından hiç ayrılmayan, çok sevdiği Profesör Emel. Tutuyorum, soğuyor…

Dernek’teki törende 89’luk Ayşe Mayda, Türkiye’nin ilk kadın diş hekimi, oturduğu yerden doğrulup, “Nesrin, evladım,” diyor, “ben onun gazetesiydim”. Sabahları telefonlarının saatlerce meşgul olmasının baş müsebbibi.

***

Köydeki evinin bulunduğu Urla Güvendik. Altın Kızlar sonuna kadar refakat etti. İmam sanki cemaate iman tazeletme töreni yapıyor. Kelime-i şahadeti yüksek sesle tekrarlatıyor. Bir daha, bir daha, sayıyorum, üç kere.

Aklımdan geçiyor, benim bildiğim Cumhuriyet Kızı Fatma Nesrin Oran Mavitan kimbilir şu anda içinden neler sayıyor, diye…

 

Önceki Yazı
Sonraki Yazı