Baskın Oran

Cezaevlerine işte bunu sakın yapayım demeyin!

Cezaevlerinde “Hayata Dönüş” operasyonu yapıldı. Ben o sırada her iki tarafı da yeterince eleştiren bir yazı yazmış olduğum için, içim rahat. Tekrar aynı konuya dönmeyeceğim.

Ama şu anda cezaevlerinde Adalet Bakanlığı ile Diyanet İşleri Bakanlığı, pardon, Başkanlığı ikilisi öyle bir iş yapmaya hazırlanıyorlar ki, bunun vebalini hiç kimse kaldıramaz. Söylemiş olayım.

Haber, 31 Mart tarihli Cumhuriyet’te parmak kadar çıktı, başka yerde de görmedim. Aynen şu:

“Adalet Bakanlığı, cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin ıslah edilerek topluma kazandırılması için çözümü din eğitimi vermekte buldu”.

Hatırlarsanız, benzer bir projeyi, yine Adalet Bakanı iken, RP’li Şevket Kazan gündeme getirmişti. Ama, RP daha “köylü” bir parti olduğundan, Irak’ta ayet ezberleyen mahkumların cezasının azaltıldığını, aynı şeyin Türkiye’de de ceza indirimi sağlaması için çalışmalar yapıldığını açıklamıştı, ve tabii, hevesi kursağında kalmıştı.

Şimdi, DSP, daha “şeherli” bir parti olduğundan, 15 Mayısta başlayacak uygulamayı iyice kotarmış, ancak öyle açıklıyor. Üstelik, epey de “rafine” bir biçimde: Adalet Bakanlığı Müsteşarı İhsan Erbaş’a göre, Kur’an-ı Kerim dersleri isteyen tutuklu ve hükümlülere verilecek. Diyanet İşleri Başkanı M. Nuri Yılmaz ise daha da bonkör: Alevi tutuklu ve hükümlüler de isterlerse derse katılabilecekler.

* * *

Hani, zavallı adam can havliyle ne demiş, “Ağam, sen ya sayı saymasını bilmiyorsun, ya hiç sopa yemedin” demiş. Şimdi, aynı soruyu Adalet Bakanlığı yetkililerine sormak gerek: “Muhterem Efendim, hiç cezaevinde yattınız mı?”

Çünkü, bir cezaevinde, hangi ideoloji veya gruptan olursanız olunuz veya konu ne olursa olsun hiç fark etmez, herkesin yaptığı (veya kendini yapmak zorunda hissettiği) şeyden farklı bişey yapmaya kalkarsanız, diğer mahkumlar dünyanızı karartırlar.

Bittecrübe sabittir: Bendeniz 12 Mart’tan hemen sonra 7 aylık “vatanî cezaevi görevi”mi Ulucanlar’daki Merkez Cezaevinde yerine getirirken, 24 gün içinde iki kere “Hocalar geldi, vaaz verecek” diye anons yapıldı hoparlörden, istisnasız bütün mahkum kalktı, gitti. Gitmeyenler, bir tek, bizim grup idi ve nasıl üstümüze üstümüze bakıldığını size anlatamam.

Daha basitini vereyim: Ulucanlar’dan sonra, cezam az olduğundan, Kızılcahamam’a nakledildim. Hele şimdiki cezaevlerine oranla güreş kampı gibi serbest ve rahattı. Ama, bir küçük burjuva okumuşu için çok itici bir durum vardı: Bütün yemek grupları (herkesin bir yemek grubu vardı,) oturup ortadaki sahana kaşık sallıyorlardı. Hemen öğrendim ki, herkesin kendi tabağına alıp oradan yemesi son derece ayıptır, züppeliktir.

Tabii, herkesin salyasını yalamak zorunda hissetmediğimden kendimi,   iki kişi daha buldum; biri tabanca yakalatmış bir genç, diğeri bir araba hırsızıydı. Ama, onlar da benim gibi züppe takımındandılar.

Neler çektiğimizi, diğer mahkumların epey bir süre geçip bize alışana kadar nasıl kötü muamele ettiklerini, çeşitli bahanelerle özellikle benimle nasıl kavga çıkarttıklarını, vs., burada uzun uzun anlatamam. Meraklısı, Nerde O Eski Mapushaneler (Ankara, Bilgi Y., 1991) kitabıma baksın, görsün.

Şimdi, bu kadarcık bişeyden bu denli sıkıntı çekiyorsan, dışarıda Allah’a Kitap’a pervasız küfreden kabadayının içerde (bazen cezaevi idaresini “kafaya almak” için, bazen de psikolojik çöküntüden) beş vakit namaza durduğu bir ortamda, Kur’an-ı Kerim derslerine gitmemeyi seçmek ne demektir, biliyor musunuz?

Bırakın cezaevi ortamını, hangi “özgür” veli “Çocuğumun din derslerine katılmasını istemiyorum” diye kağıt yazabiliyor bu Türkiye’de?

Cezaevleri zaten birbirine girmişken, zaten şu andaki sessizlik onca insanın öldürülmesinin yarattığı terörle sağlanmış bir sessizlikken, ve bu sessizlik aynen fırtınadan önceki sessizliğe benziyorken, Adalet Bakanlığı nasıl kalkar da böyle bir proje başlatır?

Sünni-Alevi çatışması yaratmaktan da mı korkmaz? Bu, bölücülük değil de, nedir bunun adı?

Bunu bir tek, Türk-İslam Sentezini komünizme karşı “toplumsal tutkal” olarak görüp resmî ideoloji ilan eden 12 Eylül Cuntası yapmıştı bugüne dek. İkinci uygulama 20 yıl sonra DSP’ye, eğer açılımını istiyorsanız, Demokratik Sol Parti’ye nasipmiş…

Önceki Yazı
Sonraki Yazı