Baskın Oran

Bodrum’da lokantalar ve garsonlar

Efendim, geçen hafta “aciliyetine binaen” Beton kardeşimizin olayını apar topar yazmıştık. Bu hafta ufaktan ufaktan rapor vermeye başlayayım artık; bekliyorsunuzdur.

Bu sefer değişik bir tatil geçiriyoruz. Bir defa, çok geç geldik. Nedeni, daha önce de sözünü ettiğim kitabın (Türk dış politikası) yazımının ancak 11 Ağustosta bitmiş oluşu. Yoksa, eski okurlarım bilirler, 1 Temmuz dedin miydi, yazarınız lebbeyk, hanımının köyündedir!

İkinci değişiklik, günde 1-2 saat ancak çalışabiliyorum bu yaz. Eh, çok yorulduk, doğaldır. Üçüncüsü, daha evde yemek yemedik desem yalan olmaz. Şu sıralarda hep, bizim Halikarnas yokuşunun dibinde, Mavi Bar’ın yanındaki Berk Balık Restaurant’dayız. (Söyleyeceğim bu arkadaşlara, adlarını “Berk Balık Lokantası” yapsınlar. Allah muhafaza, biri kalkar da, bu sonundaki “t” var ya, restoran’ın sonuna sümük gibi yapışmış o pis “t”, onu telaffuz eder falan, ne olur ne olmaz). Zaten biz Bodrum’da topu topu iki lokantaya gideriz. Kışın Mahmut’a (Mahmut Kaptan çarşının içinde, Ziraat Bankasının karşısındaki girintide içirir ve içer) ve Berk’e, yazın ise Mahmut tekne seferinde olduğundan yalnızca Berk’e.

Tabii, Feyhan şimdiye kadar dışarıda yiyor olmamızdan çok memnun. Hem gezmeyi pek sever hatun, hem de yazın küçücük evde (70 m2) konuk ağırlamak kolay iş değil. Üstelik, Berk’in fiyatları yemeklerine oranla ehven. Gelen dostlara aynı nitelikte yemekleri evde çıkarsan (ahtapot salatası, karides güveç, ahtapotlu pilav, mürekkebinde pişmiş sübye, falan) daha ucuza gelmez. 4 kişilik bir masaya, yaklaşık 6-7 tabak soğuk meze ile 2-3 tabak sıcak meze gelir de, ikişer duble içilirse, adam başı 8-10 arası tutuyor.

Berk’te bu yıl tebdil-i mekandayız, üst katta yiyoruz. Geçen yıl terasın üstünü örttüler ama, iki kocaman pervane döndüğü için sıcak olmuyor. Avantajı, aşağıda yiyenleri ve de kale manzarasını ayaklarının altına alabilmek. Üstelik, lokantanın iki temel direğinden biri olan Haydar (İzmirli hemşehrim olur) ile Metin aşağıda ama, bir safkan Bodrumlu olan diğer temel direk Baba yukarıda. Kendisine, bu yıl gelmiş ve derhal havaya adapte olmuş olan Üstün “asiste” ediyor. Baba getirip kadehini bizim masaya “saklıyor”, ara sıra geçerken bir yudum alıp idare ediyor. Üstün ise benim adımın “Baskın” olabileceğine bir türlü akıl erdiremediği için “Orhan Abi” diyor. Hayrettir yahu, aynen Gümüşlük’teki Siesta’nın garsonları gibi!

Ha, bu yıl daha Gümüşlük’e hiç gidemedik. Eski okurlarım bilir, orada Bahrem’in Siesta’sı vardır en solda, Mülkiye’den arkadaşım Haşmet’in bungalovlarının karşısında. Yemek yerken ayaklarınız (sandalları çıkarcen tabii!) suyun içindedir, biz hep oraya gideriz. Ama şimdi yolda alkol denetimi başladı, Gümüşlük’ün tadı kaçtı. Bu Bahrem de enteresan adamdır. Bu ad, kartında yazan addır. Garsonları ona “Bayram Abi” diye hitap ederler, kendisi de adını “Behram” diye söyler. Peki kartında niye öyle yazıyor, dersen, “O da olur abi, noolcek” der, çıkar işin içinden. Şimdi Bahrem’in (veya her neyse) temel garsonları olan Erol (cam kırıklarıyla dev tablolar yapıp satıyor) ile Cem, bizim denize girdiğimiz Kumbahçe plajının hemen ilerisindeki Balıkçı.com.tr’de çalışıyorlar, geçenlerde bizim Ahmet götürdü, orada gördük.

Ahmet’i sorarsanız, iyidir valla, her zamanki Ahmet. (Kim bu Ahmet, diyebilecek yeni okurlar varsa, Feyhan’ın kuzenidir, benim de iyi adamımdır, gelirseniz tanıştırırım. Mavi Emlak diye biyeri vardır, işleri iyidir maşallah). Dün gece 02 gibi limana yürürken kalabalıkta karşılaştık, yürüyün Hey Yavrum Hey’de birer kadeh içelim, dedi. Arkasından da limandaki Bodrum Cafe’de adaçayı içmek şartıyla peki dedik, denizin kenarına oturduk, ama o enfes manzarada dan dan disko müziği! Kardeşim millet kafa dinlemeye gelmiş desen, anlayacak kim; üstelik oradan bir hıyar (afedersiniz) çıkar, biz memnunuz kardeş diyebilir rahatça. Neyse, Tarkan çalmaya başlayınca Feyhan’ın olsun muhalefeti azaldı. Hesap geldi, 15.500.000. İçtiğimiz: Ahmet duble, ben tek rakı, Feyhan soda. Yediğimiz: 1 kavun, 1 peynir. Neyse, Ahmet gitti nedir bu demeye, sahibi çağırmış garsonu, “Ahmet Abi’ne yapılır mı ulan bu!” diye azarlamış. Yani, başkası olsa yapılması vaciptir diyor, ayrıca sanki hesabın Ahmet’e gittiğini bilmiyor. Böyle zamanlarda Berk’i daha çok takdir ediyorum. Hele azizim, şimdi adını vermek istemediğim bildik bir plaja gittik Gölköy’de, akşam yemeğine kalma gafletinde bulunduk, genç bir garson geldi, “Evladım, 70’lik rakı şişesinin ağzı açık getirilmez, bak bunları öğrenmelisin” dediğimde “Nasıl olsa ben gelecek yıl balık çiftliğinde çalışcam” dedi. Sen git, başkasını gönder dedik, daha büyük bir tanesi geldi, aynen: “Ben sizi bu konuda aydınlatıvereyim, bu mevsimde karaizmarit olmaz, anlaşılan siz Bodrumlu değilsiniz” dedi. Yaşlı babamdan hatırladığım kadarıyla lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâ veleyhül azim!

Sinirimizi koruyalım. Tarkan deduk? Feyhan bu çocuğun hastası kardeşim. Çok sıkışınca, “Evladım gibi seviyorum” diyor ama, 3 tane evladımız zaten var, bu ne zaman nüfusa geçti anlamış değilim. Acaba mirasa da girer mi? Tabii, Gümbet’deki konserine banko gittik geçen gün. Feyhan sahnenin en önünde kurtlarını döktü. Sesi kısılmış vaziyette çıktı. Çıkarken bir de TV’ciler kesti yolumuzu, dayamışlar mikrofonu, “Konseri nasıl buldunuz?” diye soruyorlar, ben de “Bunun üstadı yanımda, ona sorun” dedim; iyi demiş miyim. Feyhan da artık övdü, övdü. Oysa, Tarkan ikide bir içeri gidip kostüm değiştirince gerilim düşüyordu bana kalırsa. Neyse, kendisi yok allahı var, accayip güzel dans ediyor ve kıvırıyor çocuk. Hem de hiç adileşmeden. Zevk alarak söylediği için zevk de veriyor. Bilirsiniz ya, her işte, zevk alan en büyük zevki veriyor.

Berk’te Baba’nın; Mahmut Kaptan’ın Yeri’nde de Mahmut’un zevk vermesi de bu sebepten değil mi­? Meyhaneci bir yandan kendisi usul ve adabınla içerken içki servisi yapınca, tabii içene de zevk verecek…

Önceki Yazı
Sonraki Yazı