Baskın Oran

Bodrum’da eğitim ve din

Başlığa bakıp da aldanmayın. Bodrum sözcüğü, sadece, buraya yıllık göçümü yaptığımı gösteriyor. Biraz etrafı göreyim, onu da yazarım. Başlığımızın eğitim ve din kısmına gelince: 3 Temmuz tarihli The New York Times’da önemli bir haber çıktı. Colorado Eyalet Eğitim Kurulu, ABD’nin iki ulusal mottosundan biri olan “In God We Trust”ı (Tanrı’ya İnanıyoruz) eyaletteki resmî okul duvarlarına astıracak bir karar almaya hazırlanıyor. Sonra da, “On Emir”i.

Çiftçilerin egemen olduğu “orta” eyaletler bu işlerle uğraşırken, ABD’nin genelinde bu mottonun dinsel bir slogan olduğunu ve bu nedenle anayasaya aykırılık oluşturduğunu söyleyen güçlü bir akım gelişiyor. Geçen ay ABD Yüce Mahkemesi şu kararı verdi: “Okul maçlarında ve törenlerinde öğrencilere toplu dua ettirilmesi, anayasanın din-devlet ayrılığı ilkesine aykırıdır”.

İsterseniz önce genel bilgi aktarayım. Ama bu kadarcık yerde nasıl yapacağımı tam bilemiyorum, çünkü bunlar Mülkiye 3. Sınıftaki Milliyetçilik ve Azınlıklar dersimde haftalar süren konular.

1) Din ile Devlet ilişkileri konusunda, Suudi Arabistan vs. gibi dinin devlete egemen olmadığı (yani, medenî) toplumlar ikiye ayrılır: Seküler ülkeler ve laik ülkeler.

  1. a) Seküler ülkelerde devlet dine (tabii, din de devlete) karışmaz. Çünkü, bir defa, bunlar dinin devlete egemen olduğu feodal düzeni hiç yaşamamışlardır ve böylece din buralarda siyasal iktidara hiçbir zaman talip olamamıştır (ABD, Yeni Zelanda, Kanada, Avustralya, vb.); ikincisi, feodalizmi bir altyapı devrimiyle tamamen tasfiye etmişlerdir ve bu yüzden de buralarda devlet dinin etkisinden artık korkmaz (İngiltere, Fransa, vb.).
  2. b) Laik ülkelerde devlet dini sürekli denetimde tutar. Siyasal iktidara talip olmasını zorla engeller, çünkü buralarda feodalizm (ve onun tutunum ideolojisi olan din) tam anlamıyla tasfiye edilememiştir.

Bu türün en saf örneği, laikliği anayasasına da koymuş Türkiye’dir. Türkiye’de devlet dinden korkar, çünkü Kemalizm mecburen bir üstyapı devrimi olduğu için dinin etkisini sıfırlayamamıştır. Ayrıca Suriye, Irak, Mısır gibiler de bu türden sayılabilir.

2) Dönelim yine ABD’ye. Bu ülkede anayasaya getirilen ilk değişiklik (yani çok çok güçlü bir ilke), din-devlet ayrılığıdır. O kadar ki, devlet ne bir dine vs. karışabilir, ne de onu destekleyebilir. Asla hiçbir yardım yapamaz.

Gerçi,  din Amerikan halkı için çok büyük önem taşır ve bu nedenle “In God We Trust” 1864’ten beri parasına  bile yazılmıştır ama, dindışı bir mottoyla da “sulandırılmıştır”: “E Pluribus Unum” (Çokluktan Birlik Doğar). Aynen, İngiltere’nin ulusal simgesinde hem “Dieu et Mon Droit” (Tanrım ve Hakkım), hem de “Honni Soit Qui Mal Y Pense” (Kötü Yorumlayan Utansın) diye yazdığı gibi.

Üstüne üstlük, bu “God” sözcüğünü oraya buraya astırmak için sürekli uğraşanlar, sürekli şu savunmayı yaparak, din-devlet ayrımı temel ilkesini ihlal etmediklerini söylemek isterler: “Bu motto din-devlet ayrımını ihlal etmez, çünkü ‘God’ sözcüğü devletin dini desteklemesiyle ilgisi olmayan, sadece ‘tanrı’yı törensel olarak yücelten bir ifadedir” (ceremonial deism).

Yine de, para üstündeki bu motto ve benzeri dinci sloganlar ABD’de şiddetle sorgulanmaya başladı. “In God We Trust” gibi sloganların çeşitli dinlere inanan veya dinsiz ve kuşkucu (agnostik) olan vatandaşları “potansiyel olarak yabancılaştırdığı” hatırlatılıyor. “Para her yerde (helâda bile!) kullanıldığı için onun üstündeki motto dinsel anlamını yitirmiştir ama, o mottoyu bir de resmî okul duvarlarına asmak dinsel fikirlerin desteklenmesi anlamına gelir ve anayasayı ihlal eder”. Bunları söyleyen B. Lynn, bir papaz!.

x x x

Uzun lafın kısası: ABD dine hiç karışmıyor ama, devlet kurumlarına din bulaştırılmasından da veba gibi korkuyor!

Dikkat ediniz: Bunu yapmaya başlayan ABD’nin dine hiç müdanası yok. Çünkü hem nüfusunun çok farklı dinlerden oluşması sayesinde çeşitli dinler birbirini dengeliyor, hem de ülke pek gönençli bir sanayi-sonrası toplumu. Ama yine de bu konuda fevkalâde titiz. Üstelik, devleti Püritenler (çok sofu bir mezhep) kurmuş olduğu halde!

Bir de Türkiye’ye bakınız: Anayasada din dersleri (pratikte, İslam dersleri) zorunlu. Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi 7 bakanlığın toplamından fazla. Her devlet dairesinde mescit, TBMM’de cami. Diyanet’in yardımlarıyla 6 saatte 1 cami açılıyor, sonra da buralara devlet kesesinden imam tayin ediliyor. Daha sayayım mı?

Dikkat ediniz: Bunları yapan Türkiye, devletin dinden ödünün koptuğu bir ülkedir. Çünkü hem devletin karşısında İslam koskoca ve tek bir bloktur, hem de ülkede köylülük ve gelir dengesizliği vardır. Üstelik, devleti de laiklik timsali askerler kurmuştur.

Sanırım, Türkiye bu bakımdan da bir dönemece geldi. “Maaşlarını vermezsem imamları denetleyemem” ve benzeri mantıksızlıklar artık sorgulanacak. Artık, dinin devleti etkilemesini önlemenin tek yolunun, dini güçlendiren bir laiklik anlayışından vazgeçmek olduğu anlaşılacak. Devlet, maaşını vermediği özel işyerlerini hangi yetkiyle denetliyor ki?

Önceki Yazı
Sonraki Yazı