Baskın Oran

Bir bilmecem var çocuklar

Hani,  Ecevit hükümeti zamanında “Bakan Düşüren Kadın” vardı,  beşinci sınıf bir figüran  iken Hafta Sonu gazetesiyle anlaşıp kurduğu  kumpas sonucu, pek geçici olarak da olsa, birdenbire şöhretlenivermişti. Şimdi ben de, 5 Ekim’de çıkan yazım sonucu  “Gazete Toplattıran Adam” diye şişim şişim şişineyim mi, yoksam, şunun şurasında yazdığımıza müdahale etmeyen tek yayın organını toplattırdığım için vicdan azabı mı çekeyim, karar veremedim.

Ama, siz beni düşünmeyin. Düşünür düşünür bi karara varırım elbet. Siz bana, asıl, bugünkü ikinci bilmecemizi  çözmekte yardımcı olun:

Gazeteci İsmet İmset’in, Ankara’da İngilizce yayınlanan  Turkish Probe ve Turkish Daily News gazetelerinde sırayla 21 ve 23 Eylül tarihlerinde çıkan uzun ve önemli yazısının özetini yapmaktan ibaret olan ve kendimden tek bir harf bile katmadığım bu yazı, nasıl oldu da, İsmet İmset’in İngilizce yazıları toplatmaya hedef olmadığı halde, Aydınlık’ta çıkınca toplatıldı?

Biliyorum, hemen şöyle yanıtlayacaksınız: “Aydınlık’a baskı yapmak için!”. Yanılıyorsunuz. Çok önyargılısınız. Size, Hilton’daki Türk-Alman konferansında Ahmet Tan’ın anlattığı bir fıkra belki ipucu verebilir: Adamın biri doktora gitmiş, “Doktor, parmağımı başıma bastırıyorum acıyor,  göğsüme, karnıma, dizime bastırıyorum acıyor. Bu nasıl iştir, bir çare bul”. Doktorun tanısı: “Parmak kırık”. Sizin bulmanız gereken bilmece çözümü de şuydu: “İstanbul DGM Başsavcılığı İngilizce bilmiyor!”

Devlet büyüklerimiz konusu bence bu kadar yeter. Ya, “İlgi duyup konferansa katılanlarımız” işin ne kadar farkında, biraz da onu konuşalım. Ama, önce şu okuyucu mektubunu dinleyin:

“(…) Türk ve Kürt toplumlarına aşırı uçlar egemen oluyorlar. Bu uçlar her iki toplumda da kendileri gibi düşünmeyen ve milliyetçi olmayan insanlar üzerinde baskı kurarak onları sindirmeye çalışıyorlar (…) Hem devlet hem de PKK sizin gibi gerçekçi düşünen insanlara düşmanlar (…) Türk ve Kürt milliyetçiliğini benimsemeyen insanlar çift yönlü bir baskı altında oldukları için sesleri az çıkıyor. Oysa asıl bu insanların biraraya gelip, birleşip, seslerini yükseltmeleri gerek.”

İzmir’den yazan Kürt kökenli okuyucumun saptaması doğru. Benim de, geçen perşembe Ankara Hilton’da sesim az çıktı. Daha doğrusu, “tek” çıktı. Kimse, salonun kürsüye göre sağ en arkasında oturan gruptan benim konuşmama yöneltilen saldırıları kalkıp açıkça göğüslemedi.

Konrad Adenauer Vakfı ile Türk Demokrasi Vakfı’nın ortaklaşa ve  büyük bir beceriyle düzenlediği  “Türk-Alman İlişkilerinde Medyanın Rolü” konferansı, iki taraf gazetecilerinin “İkili ilişkileri iyileştirme olanakları” üzerine yaptıkları bir panelle sonuçlandı. Panelden sonra dinleyicilere de söz verildi.

Sırayla söz alan gazeteciler, Almanya’daki ırkçı saldırılardan şöyle bir söz edip, ister istemez Kürt sorununa gelip dayandılar. Herkes sırayla bu minval üzerine konuşurken, sıra bana da geldi. Neler söylediğimi yarın anlatayım.

 

Yarın: Türkiye’nin dünyayla ilişkileri nasıl düzelir?

Önceki Yazı
Sonraki Yazı