Baskın Oran

Azınlık içinde azınlık

Efendim, ben doğuştan bir Beyaz Türk’üm. Hanefi, Sünni, Müslüman, Türk. Hepsinden önce de Laik. Ben bir LÂHASÜMÜT’üm. Erkeklik falan, onlar cabası.

Objektif olarak, tam bir Makbul Vatandaş’ım.

Ama nedense hep gayrimakbul çetelesindeyim. Kendimi bildim bileli. Daha Saint Joseph’in Orta’sına girmişiz, “frère” (papaz) bastırdı: “Monsieur Oran! Vous êtes avocat?!” Okulda Fransızca konuşmak mecburi, cezası var, dili yetmeyen çocuklar adına kalkıp konuştuğum için sen onların avukatı mısın diyor. Bizzat o çocuklar dört yıl avukat diye dalga geçtiler. Bu işler böyledir. Meşhur deyiştir: “Ben sana ne iyilik yaptım ki bana kötülük ediyorsun”.

Oysa gayrimüslim değilim, Alevi değilim, eşcinsel değilim, Kürt değilim, sonra, askerliğimi dört aylık da olsa aslanlar gibi yaptım, falan.

Öyle ki, çoğunluk tarafından protesto edilmezsem ve hele maazallah (pek olmaz ama,) çoğunluğun desteğini alırsam fena oluyorum. Hemen kendime soruyorum: “Nerede yanlış yaptım?”

Geçen gün de fena oldum. DTP Grubu’na Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe’ciler olarak yaptığımız destek ziyareti TV ve gazetelere “Baskın Hoca’dan milliyetçilik dersi” diye yansıdı. Oysa ben orada milliyetçilik dersi verdiysem, Kürtlerden çok önce Türklere vermiştim. Sonuçta, inanılmaz sayıda destek mesajı ve telefon yağdı. Sayısı önemli değil de, mesajlar LAHAMÜSÜT’lerdendi ve bu türün tüm yelpazesindendi. Cezaevindeki oto hırsızı arkadaşımdan tutun, başbakan yardımcılarından geçerek, geçenlerde ölen ablacığımın Kolej’den 1944 mezunu sınıf arkadaşları “Altın Kızlar”a varıncaya kadar.

Fena oldum çünkü ben çoğunluk desteğine alışık değilim Başımın dönmesi azalınca kendime kaçınılmaz soruyu sordum: “Nerede yanlış yaptım?”

Meclis’te neler oldu

Bilemedim. En iyisi, konuşmanın bant çözümünü yazayım da siz karar verin:

Efendim, şimdi bir fıkra var ama burada anlatmaya gelmez. Aile arasında anlatılır. Hani, demiş, ‘Ben de biliyordum ama senin kadar kibar söyleyemedim bu işi. Başkanın, sevgili başkanın ‘Kaderin bir cilvesi olarak’ nitelendirmesine kibar bir biçimde teşekkür ediyorum. [Bu fıkrayı soruyorlar. Ekşi Sözlük’te benim adımın altında 764 numarada]

Şimdi efendim, biz buraya çay kahve içmeye ve size bir nezaket ziyaretinde bulunmaya gelmedik. Biz sizi desteklemeye geldik. Biz size desteğimizi vermeye geldik. Biz size milliyetçiliğe karşı desteğimizi vermeye geldik. Milliyetçilik her tarafta iyice almış başını gitmiş vaziyette.

Yüz elli kişinin aynı suçu işlediği belirtiliyor, içlerinden bir tanesi tutuklanıyor. TCK’nın 100. maddesinde tutuklamanın hangi koşullarda yapılacağı çok açık olmakla birlikte.

Ayrımcı bir kurumu bir milletvekili eleştiriyor, hakkında hemen fezleke hazırlanıyor ve Millet Meclisi’ne getiriliyor.

Yargıtay’dan Kürtçe türkü söylemenin yasak olmadığına dair karar çıktıktan dört ay sonra bir mahkeme Kürtçe türkü söyleyeni mahkum ediyor.

Savcı ve yargıçlara hizaya getirme bombası attıran kişi, hakkında açılan iki davadan birinden takipsizlik, diğerinden de beraat alıyor.

İşte, bu milliyetçiliktir bu. Biz sizi Türk milliyetçiliğine karşı desteklemeye geldik.

Yalnız, bir milliyetçiliğin bir günden bir güne bir başka milliyetçilikten hiçbir farkı yokmuş. Biz sizi aynı zamanda Kürt milliyetçiliğine karşı desteklemeye geldik.

68 tane Kürt derneğiyle toplantı yapıyorsunuz, bir konuşma yapıyorsunuz, ondan sonra sorularınız varsa cevaplandırayım diyorsunuz, ilk soru: ‘Kürtçe biliyor musun?’

Bu konuda çok fazla şey söylemek istemiyorum. Çocuklar, çocukların ölmesine sebep olan bomba atılıyor, ‘Biz bunu askerî otobüs geçecek diye atmıştık’ diyorlar.

Uzun laf anlamayana söylenirmiş. Siz dostlarımız, DTP’li dostlarımız o türden insanlar değilsiniz. Onun için, uzatmayı hele hele dördüncü konuşmacı olarak uzatmayı hiç doğru bulmuyorum. Özet olarak şunu söylemek istiyorum:

Biz sizi her türlü milliyetçiliğin saldırısından ve sabotajından korumaya ve sizi bir Türkiye partisi olmaktan alıkoymaya çalışanlara karşı destek vermeye geldik.

Onun için geldik efendim. Saygılarımı sunuyorum.

Üniversitede neler oluyor

Çoğunluk desteğinin getirdiği bunalımdan artık çıktım. Çünkü bir panzehir Hızır gibi imdadıma yetişti. Sözleşmişiz gibi Murat’ın (Belge) cumartesi yazısının ardından pazar günü çıkan “Bedava üniversite ezberi”nden sonra bizim gayrimakbul azınlığın çoğunluğu bombardımana başladı. Bu azınlığın çoğunluğunun büyük çoğunluğu da (Menderes döneminde “kahir ekseriyet” denirdi buna) üniversitedeki hoca ve asistanlar.

Azınlık, mazınlık. Azınlığın çoğunluğunun protestosu gelince, bu benim DTP Grubu hikayesinde aldığım çoğunluk desteği yarasına nasıl merhem oldu bir bilseniz.  Derin bir oh çektim.

Ve kendimi aniden Saint Joseph Orta’da hissettim…

Öyle ya birader, hoca arkadaşlarım mutlu. Bedava üniversite sayesinde hepsi maaşlarından memnun. O kadar ki, ek ders ücret formu doldurmuyorlar, ikinci öğretime veya gece öğretimine hayır diyorlar, paralı master programlarına karşı çıkıyorlar. Üniversiteleri Kıbrıs’ta paralı şube açmıyor. Asistan kardeşlerimin kadro güvencesi de tam; doktoradan sonra atılma korkuları yok.

Çok daha önemlisi, eğitimin ve öğrencilerin kalitesinden çok memnunlar. Öğrencilerin bedava okumak sayesinde ay sonunu rahatça getirdiklerini görüyorlar. Zaten ÖSYM’ye girerken özel hazırlık kurslarına da gitmediler. Harç da vermiyorlar. Yoksul çocuk dört yıl tam burs alacak olursa vicdan azabı çeker; bunu da biliyorlar. Dahası, kamu üniversitelerinin gün geçtikçe daha da iyiye gideceğinden eminler.

Ben de kalkmış, bu koşullarda dışarıdan gazel okuyorum. Bana meheldir. “Monsieur Oran! Vous êtes avocat?!” Artık kemikleri kalmamış Frère Gilbert, didon sakalını titrete titrete beni 1957 yılından azarlıyor.

Şükür yarabbi

Ben ise, yaklaşık aynı yıldan beri ilk defa ellerimi göğe açmış, dua ediyorum:

“Allahım, iyi ki Murat Belge gibi özel üniversite hocası değilim. İyi ki geçen yıl Mülkiye’den emekliliğimi istemişim ve yerime hoca olmadığı için dersimi vermeyi sürdürüyorum; bedava. Yoksa bir de maazallah azınlığın çoğunluğu bu açıdan laf ederdi. Sen beni bundan kurtardın. Azınlık içinde azınlık eyledin. Sen ne eylersen güzel eylersin, büyüksün Yarabbi!”, diyorum…

Önceki Yazı
Sonraki Yazı