Baskın Oran

Avustralya’daki Ermeniler

Efendim, sükür kavusturana. Artik, “Yazarimiz yurtdisinda oldugundan” falan ilanini görmeyeceksiniz. Sydney’de Avustralya Alevi Kültür Merkezinin, Melbourne’da da Avustralya Türkiyeliler Kültür Merkezinin konugu olarak yaptigim yaklasik yirmi günlük geziden sonra, vatana avdet etmis bulunuyorum.

Basligimizin konusuna geçmeden önce, “Bu dernekleri nereden taniyormus da gitmis?” dedikodularina sebep olmamak için kisaca anlatayim: Avustralya’daki çokkültürcü devlet politikasi sonucu, devlet radyosu SBS bu ülkede konusulan tüm dillerde yayin yapiyor (bakin, ne bölücü radyolar var!). Bu 68 dildeki yayindan biri de Türkçe. Her gün 1 saat Türkçe haber ve müzigin yani sira pazartesi günleri de haftanin yorumu yayinlaniyor. Iki yorumcu var; biri Prof. Emre Kongar, digeri bendeniz. Oradan taniyorlar. Iki haftada bir çikip çikip konusan ve bol bol atip tutan bu zat kimdir diye merak etmisler, sag olsunlar davet ettiler, durum bu. Gelecek haftaki yazilarda beni ve Feyhan’i ne biçim simarttiklarini anlatacagim. Ama bu hafta, önce, orada rastladigim çok hos bir sürprizi nakletmeliyim: Türkiye’den gitmis Ermeniler.

Çok hos sürpriz diyorum, çünkü onlardan gördügümüz hiç beklenmedik ilgi hani tam “Allah insallah herkese nasip eder” cinsindendi.

En ilginçleri oldugu için, evvela Ankarali Raffi’yi anlatmaliyim. Ama bu Raffi (yani Gençlerbirligi yöneticilerinden Refai veya Rifat; artik bilmem kimler utansin!) öyle kolayina anlatilabilecek bir âdem degil. Ona ayri bir yazi ayirmak gerek. Onun için, kronolojik siraya uyalim ve Markar Bey’den baslayalim. Markar Özbenyan Sydney’in en yüksek binasinin (kulesinin) giris katinda oglu Ari’yle birlikte kuyumculuk yapiyor. Ari (ve tanisamadigimiz kardesi) çok küçük yasinda gelmis buraya ama, sakir sakir Türkçe konusuyor. Annesine, bu nasil oluyor diye sordugumda cevap suydu: “Çocuklar kendi aralarinda Ingilizce konusurlar. Ben Ermenice konusur Ermenice cevap alirim, Markar Türkçe konusur Türkçe cevap alir”. Buradaki Türk kolonisinin bu konuda çok büyük sorun yasadigini parantez içinde ilave edeyim de, siz anlayin.

Markar Bey bizi kulenin tepesinde 360 derece dönen lokantaya götürmeden önce: “Senin bir kat yukarida bir hayranin var, mutlaka göreyim dedi, ona bir ugrayalim!” dedi. Bir kat çiktik, opal satan baska bir kuyumcuya girdik. Meger o da Ermeniymis. Ne dese begenirsiniz, “Hosgeldin Baskin Bey. Ben senin programini hiç kaçirmam; (kasanin yanindaki küçük radyoyu gösteriyor) iste su radyodan dinlerim. Dinlerken müsteri gelir diye kapiyi kilitlerim, sonra açarim”. Yahu, Melbourne’da konsolos muavinliginden yeni dönmüs eski bir Mülkiyeli ögrencim var, biz buradan hareket etmeden önce kendisinden bilgi aliyoruz,  “Hocam, siz orada Tarkan kadar ünlüsünüz” demisti de, dalga geçme ulan diye arkasindan kovalamistim. Hey yarabbim bu kuluna neler nasip ediyorsun…

Sydney’den kalktik, Melbourne havaalanina geldik, karsilayanlar arasinda Ankarali Raffi ve Istanbullu Avedis. Ertesi sabah Raffi, oglu, kizi, damadi, gelini, torunu (vallahi aynen) bizi iki arabayla alip kentin kumarhanesine kahvaltiya götürdüler. Raffi kulagima egilmis, ne diyor bu diye dinliyorum, demez mi ki biz yengeye bir ufak hediye getirdik, acaba nasil versek, hey yarabbim bunlar nasil isler…

Otele telefon geliyor, Ara Bey aramakta. Agos’tan duymus gelecegimizi, aksam evine yemege davet ediyor, karim yemekleri yapmaya basladi diyor. Konferans veriyorum, Sydney’de ve özellikle Melbourne’da bir grup Ermeni geliyor dinlemeye. Gayrimüslim vakiflarinin durumunu ve gayrimüslimlerin niye polis, jandarma, yüksek hakim olamadigini soruyorlar. Içlerinden biri, Markar Arzumanyan, sorulardan önce verilen arada yanima yaklasiyor, cebinden ufak bir paket çikariyor, size layik degil ama, diyor. Bir Parker kalemin üzerine adimi yazdirmis…

Sonraki haftalarda anlatacagim; Avustralya’daki Türkler oraya çok iyi uyum saglamis. Çok mutlular, insani çok memnun edici durumdalar. Ama mesafe çok uzun (uçakla 24 saat), masraf çok fazla oldugu için nadiren gelebiliyorlar. Burada tanistigim Ermeniler iki yilda bir geliyorlarmis vatana.  Gel de, Hrant’in “Su çatlagini buldu…” öyküsünü animsama…

Önceki Yazı
Sonraki Yazı