Baskın Oran

Avrupa’da İslam’ın iki anlamı

Amman’daki “Avrupa ve İslam” konulu konferansta 73 yaşında, sevimli mi sevimli, çok sakin ve saygıdeğer  bir Boşnak katılımcı da vardı: İsmail Baliç.

Listede adını görüp, tanışmak için yanına gittiğimde beni enfes   Türkçe’den bir sürprizle karşılayan İsmail Bey dört dil daha biliyor ve iki dil daha “okuyor”. Türkçe’yi Saraybosna’daki Gazi Hüsrev Paşa Medresesi’nde öğrenmiş. “Şimdiki gençlerimiz bilmiyorlar!” diyor, derinden hayıflanarak. Yemekleri hep susamışcasına konuşarak, birlikte yedik. Son gece, otelin restoranında “Çin Gecesi” vardı. Durup durup kalktım. Otelin havuz kenarına sıralanmış self servis düzeneğini hiç boş bırakmadım. Gümüş gibi parlayan  kapların o cami kubbesi misali kapaklarını kaldırıp kaldırıp, Çin mutfağının   başdöndürücü çeşit, renk ve lezzetteki çorbalarından, hamur işlerinden, etlerinden, balıklarından, deniz ürünlerinden, sebzelerinden ve tatlılarından İsmail Bey’e büyük bir zevkle, elcağzımla servis yaptım. Ama her şeyden yediremedim. Balıkları bile sıkı sıkıya sorguladı, “Hınzır Hayvan’ın eti değildir, değil mi Baskın Beyciğim?”, diyerek.

İsmail Bey’in ikinci günkü tebliğinin ardından, Boşnakların Müslüman oluşlarının etkileri konuşulurken, “Etnik Temizlik” deyiminin bolca kullanıldığı tartışmalar oldu. Özellikle Balkanlarda din ve milliyetçilik ilişkisiyle yakından ilgilendiğim için özel olarak dikkatimi çekti ve lafa karıştım.

Dikkat edilirse, bugün Avrupa’da iki tür Müslüman nüfus yaşıyor. AT ülkelerindeki işçiler, göçmenler ve sığınmacılar, bir de, Balkanlardaki Müslüman halklar.  Avrupa’da İslam deyince, Müslüman olmayan çoğunluğun anladığı da bu iki bölgeye göre değişiyor:

1) Batı Avrupa’da İslam deyince, akla gelen kavram: Farklı sınıf. Yani, Batı Avrupalı çoğunluk “Müslüman” deyince, işçi sınıfını kastediyor. Sanki Batı Avrupalı tümüyle burjuva, Müslümanlar da tümüyle proleter. Kıta çapında bir sınıf farklılaşması ve gruplaşması.

Ünlü  Roger Garaudy de Müslüman ama (Raci Garudî dedirtiyor galiba kendine şimdi), kimsenin aklına İslam deyince Garaudy gelmiyor. En azından etraftan sıkı tepki görene, giderek, polis tarafından bikez gagalanana kadar sokağa tüküren, çöpünü boşaltan, hatta kurbanını  banyo küvetinde kesen, ama tepki görse de, hatta gördükçe kadınını kat üstüne kat giydirip eve kapatan insan geliyor.

2) Güneydoğu Avrupa’da İslam deyince akla gelen kavram: Farklı ulus .

Yani,  eski Yugoslavya’daki, Bulgaristan’daki, Yunanistan’daki çoğunluk, “Müslüman” deyince kendilerinden çok farklı bir etnik bünyeyi, bir azınlık halkı kastediyor. Aslında, Balkanlarda din, Osmanlıların  Millet Sistemi’nin bir sonucu olarak, yalnızca Müslümanlar için değil, Hıristiyanlar ve bu dinin çeşitli mezhepleri için de, açıktan açığa, “ulus” anlamına geliyor. Balkanlarda ulusal kimlik, etnik köken tarafından değil, din ve hatta mezhep tarafından saptanıyor.

Hatta, işin daha kötüsü, Balkanlardaki çoğunluklar bu azınlıkları, kendilerini bir zamanlar  -ve uzun zaman-  egemenlik altında tutmuş Osmanlı İmparatorluğu’nun kalıntısı/temsilcisi sayıyor. Petit Larousse İllustré sözlüğünü açın, “Turc” maddesinde ne yazar biliyor musunuz, “Se faire turc = se faire musulman” yazar. Yani “Türk olmak” deyiminin Fransızca’daki anlamı  “Müslüman olmak”tır. Makedonya’ya, Arnavutluk’a, Kosova’ya gidin, yaşlı Arnavutlar hâlâ “Türklük dinimin hakkı için!” diye yemin eder. Bir Makedonya atasözü, “En son imam göçeder” der. İsmail Bey de, Bosna-Hersek’te yaşlıların dini sorulduğunda, Müslüman yerine “Türk” dediklerini söyledi.

Bu durumda, “Etnik Temizlik”ten değil, “Dinsel Temizlik”ten söz etmenin daha anlamlı olacağını söyledim. Akılları yatmış olacak, itiraz gelmedi.

 

Yarın: Balkanlarda din-ulus özdeşliğinin bugünkü sonuçları

Önceki Yazı
Sonraki Yazı