Baskın Oran

Altmış-dokuz

Fransa’daki yasanın geçmesini kesinlikle istiyorum. Nedenleri çok basit. Ama önce tahlilimizi yapalım. Hem Fransa (Avrupa), hem Türkiye açısından.

1) Avrupa’da Yahudi soykırımı olmamıştır diyenlere ceza istenmesinin sebebi, Nazi korkusunun bitmemiş olması. Oysa, Ermeni kırımını tartışmayı engellemenin sebebi İttihatçılardan korku olamaz. Fransız Sosyalist Partisi, hazır seçimler de yaklaşmışken, Ermenileri kullanarak “öteki”yi, yani Türkleri AB’den kışkışlamak istiyor. Bunun ekonomik yönü de var (yabancı işçiler, vs.), ama esas olay tamamen sosyo-psikolojik: küreselleşmenin korkuttuğu ulusal kimlikler milliyetçiliğin çıkmaz sokağına doğru tabanları yağlıyor.

2) Türkiye’de Ermeni kırımı/soykırımı olmuştur diyenlere ceza istenmesinin sebebi çok çeşitli ve malum: İlkokuldan beri kör milliyetçi “eğitim”in 1915 gibi milli rezaletleri dikkatle saklamış olması ve bu yüzden bugüne kadar böyle bir şeyden herkesin tamamen bîhaber olması. Birdenbire öğrenince de, “soykırım” terimi yüzünden Nazilerle aynı kaba konmaya duyulan haklı infial.

Fakat Türkiye’deki durum da Avrupa’dakinden farksız: Küreselleşmenin ödünü kopardığı ulusal kimlik, milliyetçiliğin çıkmaz sokağına doğru tabanları yağlıyor. Onun içindir ki, “soykırımdır” diyeni cezalandıran bir yasanın olmadığı Türkiye’de bu “milli vazife” 301 gibi ırkçı bir maddeye düşüyor. Farkında mısınız ki biz de Ermenileri kullanarak “öteki”yi, yani AB’nin getirmek istediği ifade özgürlüğünü kışkışlamak istiyoruz?

İkisi yarıştırıyor. Zavallılığa doğru.

***

Buradan çıkan sonuç şu: İki iğrençlik birbirini artırıyor. Avrupa’daki Türkiye düşmanları ile Türkiye’deki AB (ifade özgürlüğü) düşmanları birbirlerinin ağzına memelerini verip emziriyorlar. Birbirlerini besliyorlar.

Sıcak kavramını bilmiyorsanız soğuk’u da bilemezsiniz. Gece kavramı yoksa kafanızda, gündüz de olmaz. Buna siyaset biliminde dikotomi denir. Dikotominin iki tarafı birbirini kesinlikle dışlar gibi gözükür ama, aslında birbirleri olmadan yaşayamazlar. Türkiye dikotomi kavramını daha öğrenmemiştir ama, çok yaşamıştır. Çünkü Derin Devlet ile PKK da bugüne kadar birbirini emzirmiştir; hâlâ da ibadullah emziriyor.

***

Şimdi gelelim niye yasanın geçmesini istediğime. En azından 2 sebepten mutlaka geçmelidir:

1) Geçmelidir, çünkü Türkiye bu “Demokles Kılıcı”na fazla dayanamaz. Ertelenirse veya Senato’dan geçmesi zaman alırsa, ensemizde sallanıp duracaktır ve bin beter olacaktır. Çünkü o zaman sürekli bir Em Baba, Emelim, Emdirelim durumu meydana çıkacaktır. Türkiye’de bu Fransız aymazlığından yararlanıp ucuz kahraman olmak isteyen cin zekalı mı eksik? Tek kelime devletler hukuku okumadan “Boykot edelim” diyenler, lise tarih bilgisiyle “Cezayir Yasası” çıkarmaya kalkışanlar, 1969 tarihli Viyana Sözleşmesinin 60/5 maddesini hayatlarında işitmeden mütekabiliyet uygulamak için “Ermenistan vatandaşlarını sınırdışı edelim” buyuranlar, “Paris’e lobi yapmaya gidiyorum, hakkınızı helal edin” hoşlukları…

Kısacası, dikotominin iki bedbahtının arayıp da bulamadığı durumlar. Fransa ikinci postalı mutlaka ve mümkün olduğunca çabuk fırlatmalıdır.

2) Geçmelidir, çünkü Fransa’nın bir an önce Voltaire günlerine (“Dediklerinize hiç katılmıyorum, ama söyleyebilmeniz için herşeyi yaparım”) geri giderek özgürleşmesi ve bütün Avrupa’yı da Türkiye dahil selamete erdirmesi gerekir. Buna back to future denir. Geçmişe giderek geleceğe ulaşmak. Deveciyan: “Tarihçilere ceza vermeyebiliriz” diyor. Noterden tasdikli tarihçi cüzdanı mı isteyeceksin? Fotoğraf da yapıştıralım mı? Fransa bu kadar acınacak duruma düşmüştür. İçinde bulunduğu durum ancak böyle temizlenebilir. Bu yasa geçince Fransız ve AB entelektüelleri öyle bir patırtı kopartacaklardır ki, Fransa, oluşmasında bunca yüzyıl en önemli rolü oynadığı AB değerlerine tıpış tıpış geri dönecektir.

Derhal dönmezse, gecikirse, Fransa amiyane tabirle ayvayı yemiştir. Çünkü yasa uygulamaya konulursa önce Hrant Dink gibilerini (ki Hrant herhalde yalnız gitmeyecektir oraya), arkasından da Strasbourg mahkemesini başına püsküllü bela edecektir. Türkiye’de ifade özgürlüğü düşmanlarına hadlerini bildirmek için “soykırımdır” diyen insanlar, Paris’e gidip “Hayır efendim, soykırım değildir!” diyecekler, kendilerini mahkum ettirecekler, Strasbourg mahkemesi de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesine (ifade özgürlüğü) aykırı bu yasayı yani Fransa’yı perişan edecektir.

Onları ve Avrupa’yı ve bizi ve dünyayı uyandırmak için böyle rezaletler şarttı. Bir fırsat yakaladık. Dibe vurmadan olmuyor. Baba Diyalektik!

Not: Şunu da şimdiden söyleyeyim ki, 1915’te yapılan mezalimin Türkiye’deki inkarcılarının “ifade özgürlüğü” adına Paris’e gidip kendini mahkum ettirmeye kalkması zavallı bir “ortaoyunu” olur. Gülünç bile olmaz.

 

Önceki Yazı
Sonraki Yazı