Baskın Oran

Vatanperverler ile eşcinsellere dair

Önce, hobisi medya ve internetten “ilginç” şeyleri kurcalamak olan arkadaşım ve eski öğrencim Akın’ın bana yolladığı kimi yazıları aktaracak, sonra da yeni aldığım bir okur mektubunu vereceğim. Karşılaştırma ve yorum isterseniz siz yapınız.

Che’nin çantasından çıkan Büyük Nutuk

KKMC (Kıbrıs Kuvayı Milliye Cephesi) kaynaklı bir haber: “Küba devriminin öncülerinden ve F. Castro’nun yoldaşı Arjantinli devrimci doktor Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından Atatürk’ün büyük NUTUK’u çıkmıştır.

“12.12.1996’da bir ödül töreni için gittiği Küba’da F. Castro ile görüşen gazeteci-yazar Dursun Özden’e Castro’nun söyledikleri çok anlamlıdır: ‘Devrimci M. Kemal Atatürk varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar? Devrimci Atatürk bizim ve tüm mazlum halkların esin kaynağıdır.’”

Bizim Akın kulak eklemiş alıntıya: “Tabii, bir de Benjamin Franklin’in kasasından çıkan Nur Suresi, Kennedy’nin Müslüman ve Obama’nın da Türk olması gibi durumlar mevcut. Obama işinde bir araştırmacı amcamız ‘AKA Barack Hussein Obama’ görüyor bir yerde, kırk yıllık [“olarak da bilinir” anlamına gelen] “Also Known As” terimini “Ağa” kelimesine benzetip yola çıkıyor.” (2006’da ‘Atatürk’ü Zsa Zsa Gabor Öldürdü’ buluşuyla da tanınan Adanalı araştırmacı Cezmi Yurtsever’in bu orijinalliği için bkz.; Obama’nın Türklüğü için bkz.. Bu habere bir okurun yazdığı yorum: “Bill Clinton da Harranlıymış”. C. Yurtsever’in “Ağa” buluşu için bkz.).

Vallahi bu Akın’ı CHP’li Kılıçdaroğlu istihdam edebilse, Akın ona cumhurbaşkanlığı yolunu açardı. Devam ediyoruz.

Kına yakanlar, hırsızlar, sapıklar, azınlıklara zulmedenler

“AB Uluslararası Gençlik Değişim Projesi kapsamında Muş’a gelen 8 ülkeden 12 genç merkeze bağlı Yukarı Yongalı köyünü ziyaret etti. Milli kimlik bilincini yok edip yerine AB’nin ortak kültürünü koymayı hedefleyen asimilasyon çalışmasında, yabancılarla Türk çocuklarının kaynaştırılması amaçlanıyor… Amazon ormanlarındaki yerli kabileleri ziyaret ediyormuş gibi şaşkın hareketlerde bulunan ve ellerine kınalar da yakan Avrupalı gençler yer sofrasında yemek yeyip, çocuk yaştaki köylü çocuklarına Avrupalılaşmanın faziletlerinden bahsettiler.”
(bkz.)

Bir başkası: “Türkiye’nin AB üyeliğine hırsızlar karar verecek [manşet]. Buna göre, Türkiye’nin AB’ye üyeliği için yapılacak referandumda, Fransız vatandaşı olan hırsız ve sapıklar da söz sahibi oldu” (Referanduma herkes katılacaktır, demek istiyor. bkz.)

Bir diğeri: “Osmanlı’yı yabancıya toprak satışının parçaladığını açıklayan Prof. Dr. Beyaz, “Bodrum ve Didim’de araştırma yaptım. Beş bin dönümlük bir yer, “muhafazakâr homoseksüelim” diyen ecnebiye tapusuz devredilmiş. Avrupa’nın sapıklarına kamplar kurulacak” dedi.”(bkz.)

Bir de özgürlüklerle ilgili yazı var:

“… kendi dillerini kullanmalarına, kendi kültürlerini geliştirmelerine, kendi okullarını açmalarına, toplu olarak ibadet yapmalarına kati surette izin verilmiyor.”
(Cümle, başına “Türklerin” kelimesi eklenerek okunacaktır. Yazar İsrafil Kumbasar Doğu Türkistan halkı için demokrasi istemektedir. bkz.)

Şimdi okur mektubuna gelelim. Biraz farklı.

“… ‘Aramıza hoşgeldin Atatürk’ yazınızda bahsettiğiniz konferans ve sonrasında size verilen, bazılarını sizin de bilmediğiniz tepkiler benim entelektüel hayatımda bir dönüm noktası oldu. Henüz 15-16 yaşında bir Amerikan Kolejli lise öğrencisi olarak, sizin kim olduğunuzdan habersiz, gündüz yaptığınız konuşmaya bütün sınıf arkadaşlarım gibi katılmıştım. Aslında eleştirel düşünebilen herhangi bir sosyal bilimcinin söyleyeceği şeyleri söylediniz belki birazcık direkt ve tahrik edici bir üslupla. ‘Atam sen kalk da ben yatam’ anlayışından bahsettiğinizde, çok etkilendiğimi hatırlıyorum. Atatürk’ün fiziksel özellikleriyle ilgili yaptığınız açıklamalar da hâlâ aklımda.

“O gün aslında biz genç öğrencilere bir nevi ‘iconoclast’ [ikona kırıcı] modeli sundunuz. İnsan Mustafa Kemal’i araçsallaştırıp yok eden kişi kültünü dağıtmaya uğraştınız. İzmirli sol tandanslı laik bir ailenin çocuğu olarak, söylediklerinizi bir yandan zihin açıcı bir yandan da çok makul bulmuştum. Farkında olmadığım, sizin konuşmalarınızın mensup olduğum ‘true believer’ [iman sahibi] cemaatte, genç-yaşlı, öğrenci-öğretmen demeden, yoğun infiale ve hezeyan duygularına yol açacağıydı.

”Ben sizin sadece ders saati verdiğiniz sabahki konuşmaya katılmıştım. Asıl fırtına, akşam verdiğiniz konferansta kopmuş. Bunun üzerine biz de, bu konu üzerine ertesi günkü dersimizde konuştuk. Hafızam iyi olduğu ve o anki atmosfer bende çok güçlü bir etki uyandırdığı için sınıftaki tartışmaları çok canlı hatırlıyorum. Öğrencilerin çoğu size tepkiliydi. Ama bir tepki vardı ki o an dilim tutulmuştu. Bir arkadaşımız hezeyan içinde ayağa kalkarak, size çok kızdığını anlatmaya başladı. Kendisi bir akademisyenin oğluydu ve anlattığına göre, sizin söylediklerinizi babasına iletince babası sormuş: ‘Oğlum, bu adam sakallı mıydı?’ diye. Oğlu olumlu cevap verince babası ‘Bu adam büyük ihtimalle gizli (belki de pasif lafı kullanılmıştı tam hatırlayamıyorum) homoseksüeldir.’

“Ben dumura uğramıştım. Yani, herhalde Atatürk’ün sesi ve boyuyla ilgili söylediklerinizden mi böyle bir alaka kuruyordu, tam bilemiyorum ve anlamıyorum. Ama bir akademisyen, idolü hakkında sadece eleştirel belki de biraz sivri bir üslupla konuşan biri hakkında böyle saçma sapan laflar edebiliyorsa, o ideolojinin hali nasıldır acaba?

“Hadi, bu tepkiyi veren bir çocuk ve onun babasının problemli kişiler olduğunu düşünelim, sınıftaki hiç kimse mi bu saçma sapan laflara ses çıkarmaz! Ben 15-16 yaşında bir ergen olarak, kendimi alacakaranlık kuşağında gibi hissettiğimi hatırlıyorum. Öğretmenimiz de o zamanlar çok sevdiğim ve değer verdiğim, gayet hoşgörülü, açık fikirli bir profil çizen bir kişiydi. Derslerinde gayet hümanist, ayrımcılığın kötü olduğunu vurgulayan, çok kültürlülüğü anlatan metinler okurduk. Buna rağmen, bu seviyesiz tepkilere o gün hiç ses çıkarmamış, hatta o da sizi biraz kınayan bir üslupla konuşmuştu. Şaşkındım ve sukutuhayale uğramıştım. Maalesef, kişi kültü hoşgörülü insanların da gözlerini karartıyor ve onları sekterleştiriyor. Ben bu gerçeği, o yaşlarda bizzat tecrübe ederek öğrendim.”

Mektup bundan sonra Mustafa filmi hakkındaki düşüncelerini anlatıyor, “Hatasız, herşeyi bilen baba imajına göre bu İnsan Atatürk bana daha ulaşılabilir geldi” diyor ve şöyle bitiriyor:
“Dolayısıyla, birçok kişinin ‘Mustafa’ filmine verdiği abartılı ve mantık dışı tepkileri öğrendiğimde, 12-13 sene önce sizin konferansa verilen tepkileri hatırladım. Şimdilerde ünlü bir tiyatro oyuncusu Can Dündar’a gâvur diye hitap edebiliyor, o zamanlar da bir akademisyen sizin homoseksüel olabileceğinizi söylemişti. Ve bu insanlar kendilerini ‘ilerici’, ‘çağdaş’ olarak nitelendirebiliyor.

“Sizin liselerde yaptığınız bu son konferansa katılmış olmaktan çok mutluyum ve konferans sonrası gelen bu tepkileri, geç de olsa, size anlatmayı bir görev biliyorum. Bu olay, ideolojik körlüğün nasıl marazi bir psikoloji yaratabildiğini göstermesi bakımından önemli bir örnek. Sevgi ve saygılarımla,’ [imza]

Önceki Yazı
Sonraki Yazı