Baskın Oran

Türkiye’nin en etkin ve en pişkin adamı

Başbakan R. T. Erdoğan, tabii ki. Çok etkin olduğunda şüphe yok, çünkü herkese susta durduruyor. Çok pişkin olduğunda da yok, çünkü apaçık gerçekleri inkar edip tam tersini iddiaya cüret eden başka biri henüz çıkmadı.

Üstelik, iki şey daha yapıyor: 1) Seçilince bunların bin katını yapacağını marifetmiş gibi ilan ediyor; 2) Bu hayret verici pişkinliğini her yana sıvaştırıyor.

Böylelerine büyüklerimiz, “Ya başına gelecek ya gözüne görünecek var” derlerdi. Fazla azmak yüzünden başından aşağı kaynar çaydanlığı deviren veya nar gibi sobaya yapışan çocuk olayları her ailenin malumudur.

Vizyon Belgesi”nde üç “ana unsur” ilan etti: 1) Demokratik yönetim; 2) Refah toplumu; 3) Öncü ülke (link). “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz”; sırayla bakalım.

Öncü ülke vizyonu

Bunu söylerken insan birazcık sıkılır. Nasıl öncüyse, Barzani hariç tüm Ortadoğu’yla ilişkiler koptu; bazılarında büyükelçimiz dahi kalmadı. Siemens bile şirket elemanlarını helikopterle tahliye etmişken (link), Musul Başkonsolosluğu işgalinden önce tahliye talep eden (link) diplomatlarımız rehin alındı. Alanlar, aynen ABD’nin Afganistan’da Taliban’a karşı savaşsın diye yetiştirdiği Usame Bin Ladin’in sonunda NY’ta İkiz Kuleler’i çökertmesine benzer biçimde, Suriye’de Esad’a karşı savaşsın diye MİT’in TIR’larıyla silah sevk ettiğimiz İslamcılar (link). Bütün elimizden gelen, olayla ilgili yayın yasağı koymak oldu (link).

Şu anda öyle gözüküyor ki, pişkinliğin doruğuna doğru ilerlemekteyiz çünkü CHP Milletvekili Umut Oran’ın Davutoğlu’na “yoksa şov mu yapılacak?” diye sormasından  (link) 16 gün sonra, diplomatlarımızı alıp getirecek zırhlı araçların yola çıktığı haberi ulaştı (link). Yeri göğü inletecek bir karşılama olayı yaşayabiliriz.  

Son kamuoyu araştırması noktayı koyuyor: Irak ve Suriye politikasına destek yüzde 28’lere indi. AKP içinde dahi destek yüzde 30’lar düzeyinde.  (link)

Refah toplumu vizyonu

İkinci vizyon olan “refah”ı görmek için zaman lazım ama, son günlerdeki birkaç haber sanırım yardımcı olur:

Ev sahipleri, on yılı dolduran kiracılarını mazeretsiz çıkartabilecekler  (link).

Soma komisyonunda AKP’liler yaşam odası maddesini reddettiler. Onun dışında torbaya her şey girdi, en başta da hırsızlık yapanların bir daha yakalanmaması için gerekli güvenceler (link). Üstelik AKP’li Selçuk Özdağ, kayyum gelene kadar ocaklar kapalı kalsın önerisini getiren muhalefetle dalga geçti: “Bu kayyum gelene kadar,  kapalı olan madenlerdeki işçilerin maaşlarını da CHP, MHP ve HDP birlikte ödesin‘ (link).

Yayınlanan son tebliğden yararlanan büyük şirketler, halkın elindeki küçük payları istedikleri fiyattan toplayabilmek için borsadan çekilmeye başladı (link). Küçük tasarrufları büyük şirketlere peşkeş çekmek, refahı halka yaymak mı oluyor?

Banka borcunu ödeyemeyenlerin sayısı bu yıl daha şimdiden yüzde 25,4 artmış durumda (link).

Demokratik yönetim vizyonu

Bir zamanların “Gomonist!” suçlamasının yerini şimdi “Paralel!”in aldığı bir ülkede bu “vizyon” öylesine fantastik ki, hangi birini örnek vereyim:  Şöyle özetlesek: Serinkanlı ve bilimsel şeyler yazan, üstelik “Ben aslında Başbakan’ın zihnindeki çoğu değeri paylaşıyorum. Fakat bunları devlet eliyle dayatmamak gerekir” diyen Mustafa Akyol bile Star’dan attırıldı (link).

Yetmezse, ırk ayrımcılığından verelim: Özel okullar yönetmeliğinde yapılan son değişiklik sonucu artık yabancı ve uluslararası okullar hariç tüm adlar Türkçe olmak zorunda. Azınlık okulları dahil. Çok tuttuğum genç yazarlardan Hayko Bağdat öneriyor: “Özel Mıhitaryan Ermeni Lisesi’ne ‘Özel Enver Paşa Ermeni Lisesi’ adını koyalım” (link)  Bence “Talat Paşa” veya daha iyisi “Bahattin Şakir” olmalı.

Din ayrımcılığından isterseniz: Diyanet’in, 21.632 kişinin katıldığı “Dinî Hayat Araştırması”nda Alevilerin adı geçmiyor (link). Yeter mi?

Dikkat: Bulaşıcı hastalık

Erdoğan’ın bu pişkinliği, imam-cemaat hikayesi sebebiyle çevreye derhal bulaşmakta. Birkaç örnek de buradan:

Beşiktaş’ta sahurda turistlere içki saldırısı (link). Caferi camisine iki saldırı (link). Bir manav, “Vatandaş rahatsız oluyor” diye heykelin başını bağladı, olayı da marifetmiş gibi üstlendi (link). Bilborddaki mankene çarşaf giydirildi (link).

Başbakan Soma’yı Allah’a fatura edince, geçenlerde 11 kişinin öldüğü kazayı yapan minibüs şoförü aynı şeyi yaptı. Kendini mahkemede “Allah’ın takdiri efendim, kader” diye savundu (link).

Ali İsmail Korkmaz’a “öldüren tekme”yi atan polis gidip ayağını ortopediste gösterdi, röntgen filmi çektirip 7 günlük rapor aldı, ama bu film hastane kayıtları arasında yok (link). Polis haklı, çünkü Erdoğan’ın danışmanı Yusuf Yerkel de Soma’da madenciye tekme atmış, sonra gidip ayağından 7 günlük rapor almıştı (link).

Yatak odalarında ele geçen milyonları Twitter’dan aynen “Dindarlar, zekatını yoksullara ulaştırmak için Başbakan’a vermişler olabilirler’ diye yorumlamış olan (link) Emine Şenlikoğlu bacının yeni incisi yine aynen:  “Dünya üzerinde sperm bankası ile hamile olmak ya da babası belirsiz bir şekilde hamile kalmak tamamen yasak edilmesi lazım” (link).

MEB’nin kısa film yarışmasını Fethullah Gülen’in yeğeni Seleme Gülen kazanınca tören iptal oldu ve film gösterilmedi (link).

21.06.2014: İzmit Gazi Lisesi’ni birincilikle bitiren ve mezuniyet töreninde Berkin ile Ali İsmail’i anan Işıtan Önder’in  birinciliği disiplin kurulu tarafından elinden alındı (link).

25 Aralık skandalından beri AKP’nin isim göstermemesi yüzünden aylarca kurulamayan komisyonun AKP’li başkanı Hakkı Köylü, gelen fezlekeleri açmadan, “dizin pusulası koymamışlar” diye savcılığa iade etti ve her şey Ekim’e kaldı (link).

700.000 liralık saatin kahramanı eski bakan Zafer Çağlayan’a lokantada “Saat kaç?” diye soran özel hastane müdürü işten çıkarıldı (link).

Adalet mekanizması

Taksim’de Gezi eylemleri sırasında elindeki palayla eylemci kovalayan ve yaralayan kişinin 5 yıla kadar hapsi isteniyordu, taksitle ödenmek üzere 9.000 TL adli para cezasıyla kurtuldu (link).

Savcı, Okmeydanı Cemevi’nde cenaze bekleyen Uğur Kurt’u öldüren polis S.K.’yı, “meşru müdafaa kapsamında ve saldırıyla orantılı hareket etmiştir” diye savundu (link).

Berkin Elvan’ın polis tarafından öldürülmesi davasında yargıç, mahkeme ile olay yeri arasında 10 dakikalık mesafe olmasına rağmen, “Keşif yerinin mahkemeden uzak olduğu, bu nedenle devletin masrafa ve zahmete sokulacağı” gerekçesiyle avukatların keşif talebini reddetti (link).

Nasıl bulaşmasın ki savcı ve yargıçlara uygulanan cadı avı başka sektörleri aştı çünkü adalet, Erdoğan’ın Tek Adam hayalinin önündeki en büyük engel; bence yine de iyi direniyorlar.

Bulaşmanın en hüzünlüsü, üniversiteye; bunu da gelecek hafta ele alırız. Aman, bu ülkede isterseniz havaya dokunun, hemen elinizi yıkayın. Enfeksiyon her yerde.

Not: Referandum’da “Yetmez Ama Evet” demiş olanlara sürekli aynı ezberi yorum olarak yazan bilgili ve dirayetli kardeşlerimiz var: “Aklın başına şimdi mi geldi?”. Hepsinin benden daha eğitimli olduklarına eminim, ama hiçbiri oylanan Referandum maddelerini okumamış. Çünkü bizim okullarda yazmak öğretilir; okumak öğretilmez. Şu seçimler bitsin, o maddeleri birlikte okuyacağız; söz.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı