Bir defa, şunu biliyorum: Bu tür örgütlerin amacı, kendilerini sürekli gündemde tutturarak, korku ve kaos yaratmaktır. Bu nedenle, onlardan mümkün olduğunca bahsetmemek gerekir. Ama şunu da biliyorum: Türk yargısı böyle işlemeye devam ederse memleketin hali dumandır. Bu yazıyı, yargının oturup kendi durumunu artık bir tahlil etmesi için yazıyorum.
İkincisi: Tehdit alma konusunda “tecrübeli” biri olarak söyleyeyim, bu ölüm tehditleri yeni değil; Ekim 2004’te Azınlık Raporu’nu yazınca başladı. Ama o zamanlar kimi “milliyetçi” vatandaşlarımızın, babalarından dayak yerken dinledikleri küfürler biçimindeydi: “A.ını geçmişini si… piçi. Sen şimdilik öt bakalım.” Gönderen: Aztec12. Veya: “Ulan piçin piçi seni ermeniler ve rumlar mı s..ti he? G.. çukuru!” Gönderen: Merih Karakul. Suç duyurularımızın hiçbirinden sonuç alamadık. Nedenine aşağıda geleceğim.
TİT devreye giriyor, çıkıyor…
Türk İntikam Tugayı’nın (TİT) tehditleri, biz Askeri Ceza Kanunu md. 148/C ve E nedeniyle Genelkurmay’a suç duyurusunda bulununca arzı endam etti. Sonra, Ergenekon davaları kamuoyunda büyük etki yapıp generaller tutuklanmaya başlayınca şıp diye kesildi. Şimdi TİT bir aydır yine “sahne almaya” başladı. Niye? Ergenekon davaları sulandı da ondan.
1) Davalar derinine gideceğine, yengeç gibi yan yan gidiyor. Hizbullahçıları salıveren ve Hrant’ın asıl katillerini bulamayan yargı, Ergenekon’u teşhir eden kişileri bile hemen tutukluyor; “kanıtlar henüz toplanmadı” diye de bırakmıyor. Türk yargısının yapısal hastalıkları Ergenekon duruşmalarını da sarsıyor. Kamuoyu homurdanıyor, Avrupa homurdanıyor, duruşmalar sakız gibi uzuyor.
2) Ergenekon sanıkları bu durumdan cesaret buldular. Artık mahkemeye lanet yağdırıyorlar: Sanık Mustafa Önsel “Şu klasörü kim hazırladıysa Allah’ın gazabı üzerinde olsun’’ diyor. Hakaret ediyorlar: Sanık Ahmet Küçükşahin “Bunları üretenlerin Allah belalarını versin” diyor. Tehdit ediyorlar: Tuğgeneral Süha Tanyeri “Allah korusun sonra üzülürsünüz bugün yarın yakınlarınızın, ailenizin başına bir şey gelirse’’ diyor (Taraf, 24.06.11). Mahkeme başkanının bütün söyleyebildiği: “Savunma sınırlarını zorluyorsunuz. Fazla zorlamayın yoksa mahkeme gereğini yapacaktır.”
Yani, Ergenekon örgütünün son zamanlarda damarlarına kan yürüdü. Tekrar kuvvet toplamaya başladı. Bu plan ve senaryonun parçası olarak TİT şimdi yine huzurlarınızda. Bu senaryo, derin devlet yandaşlarının gayretiyle olduğu kadar, yargının tutumundan yararlanarak da yazılıyor. O kadar ki, artık öldürme tarihi veriyor örgüt: 17 Haziran. Son olarak da bütün Ermenileri, Kürtleri, bendeniz de dahil kimi insanları dönmemek üzere 15 Ağustos’a kadar Türkiye ’yi terke davet etti. Aksi halde “Diyarbakır ve İstanbul’da kanlı eylemler” yapacak (Radikal, 25.06.11). Özellikle bu hoş ve boş “terk emri”nden açıkça anlaşılıyor ki, bunların amacı sürekli gündeme çıkmak, orada kalmak. Böylece kaos yaratmak. Silivri’dekileri rahatlatacak bir kaos.
Yargı’nın tutumu
Bu işin cezası yok ki; niye yapmasınlar? Yüce yargı tehdit mektubu gönderen herkesi beraat ettiriyor. Beraat ettirmesi skandal olacak durumlarda da, mesela Bolu’dan Emniyet’e e-posta gönderip “B. Oran’ı öldüreceğim” diyen, polisteki sorgusunda da “Yine yazarsa, yine aynı şeyi yaparım” diye tekrarlayan şahıs gibi durumlarda beş ay verip “tekrar yapmayacağı kanısı hasıl olduğundan ve duruşmadaki iyi hali dolayısıyla hükmün açıklanması geri bırakılmıştır” diyor. Dikkat buyurun; adam “Yine yazarsa…” demişken ve duruşmaya çıkmak tenezzülünü bile göstermemişken…
Tehdit mektubu gönderenler beraat ediyor çünkü yargı hep şöyle diyor: “Masasından kalkmış sanığın yerine birisi oturup bu tehdidi yollamış olabilir.” Veya: “Herkes, herkesin hesabını kullanıp e-posta yollayabilir.” Dosyalar, “Terör örgütü tehdidi değildir, adi tehdittir” gerekçesiyle Ağır Ceza yerine Sulh Ceza’lara yollanıyor. Oranın vereceği en fazla 6 ay, o da açıklanmıyor bile. Bu kadar “iyi niyet” biraz fazla olmuyor mu? Nereye varacak bunun sonu? Bir yargıcın mesela oğlunun tehdit edilmesiyle mi bitecek?
Ergenekon, CHP , yargı
Ama asıl önemli olay şu: Ergenekon artık kendini toparlamaya başladı. 1) Yargıyı Silivri’de bizzat, “dışarıda” da TİT vasıtasıyla test ediyor. 2) Siyaseti de boş bırakmıyor ve derin devletin en mutemet adamı aracılığıyla CHP’ye “rica” ettirip kimi sanıkları milletvekili yaptırtıyor. Helal olsun.
Bu kişilerden biri bendenize çok tanıdık. Kendisi gibi Ergenekon sanığı olan Mustafa Özbek’in Avrasya TV’sinde 26 Kasım 2006’da yaptığı “ Ankara Rüzgarı” programında şunu söyledi: “[AB tarafından] Türk aydınlarının maddi ve manevi olarak satın alınması çok ciddi bir strateji… adını da vericem gerekirse, ben polemik sevmiyorum ama adını da vericem, Prof. Dr. Baskın Oran.” Bu kadar fütursuzca iftira olabilir. Daha önce de yazmıştım, dava açtım, 3.500 TL manevi tazminata mahkum oldu, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi oybirliğiyle bozdu. Gerekçesi: “Dosya içeriğinden, davacının Agos gazetesinde Ermeni sorunu hakkında yazılar yazdığı anlaşılmaktadır. Davalı, bu yazılara tepki [göstermiştir]. Davacı, özgürce düşüncelerini açıklayabildiğine göre, bu düşünceler aleyhine yapılan açıklamalara, sert de olsa, katlanmak zorundadır.”
İşte bu Mustafa Balbay, “Ergenekon’un Avukatı”, “Eski CHP”nin yerine gelen “Yeni CHP” aracılığıyla çatır çatır milletvekili seçtirilen iki Ergenekon sanığından biri şimdi. TİT’in bu huruç hareketi ne kadar çok yönlü bir senaryonun parçası, bir düşünün. Ve titreyip kendinize gelin.
Not: “Yasalarda değişiklik yaparsak, bir düşünün, Ogün Samast da seçilip gelebilir” diyen AKP’liler var. Eh, “düşünce suçu” diye bir sapık kavram olduğu ve katillik/ darbecilikle aynı kefede değerlendirildiği sürece, neden seçilip gelmesin Samast kardeşimiz?