Baskın Oran

Tefo ile Zeyno

Endişeyle bekliyordum zaten. Kürt Konferansındayım, Zeynep Ankara’dan aradı. O benim canım ciğerim, o benim alabildiğine yiğit kardeşim Tevfik’in kalbi dördüncü defa durmuş. Bir daha da çalıştıramamışlar.

***

Aynen, çok uzun yıllar ölmeye devam eden Hiroşima kurbanları gibi, 12 Mart ve 12 Eylül işkencelerinden öldü Tefo.

Memleketlisi Sefer Şimşek Bulgaristan’a uçak kaçırdı diye, 73’te içeri aldılar. 16 gün işkence ettiler. (Bu davadan Altan Öymen’i, Ömer Madra’yı, daha kimleri almışlar, hatta beni bile bir gece sabaha karşı 03’te götürmüşlerdi). Beraat etti. İşkence yanına kâr kaldı.

İfadelerde adın geçiyor, gel bakalım” diye 81’de yine aldılar Tefo’yu. Erzurum’a götürdüler. 8 ay durup durup işkence ettiler. Tırnaklarını söktüler. Buz gibi hücrede çıplak yatırdılar. Karın üstüne atıp çıplak yatırdılar. Yetmedi, kum torbalarıyla böğürlerine böğürlerine bayıltana kadar vurdular. Beraat etti. İşkence yanına kâr kaldı.

Çıktı, güvenlik soruşturması deyip dairesine geri almadılar. İzmir Caddesindeki bir pasajın altında on yıl ayakkabı terlik sattı. On yıl sonra mahkemeyi kazandı, işine döndü.

***

Ama sağlığına dönemedi. Kum torbalarıyla vurup vurup karda yatırmalar sonucunu vermişti. Tefo periton diyalizi yapıyordu. 2004 Ekiminde kız kardeşinden böbrek aldı. Ama ameliyat sonrasında ciğerlerine aspergillos diye bir mantar kaptırdılar. Diyalizler günaşırıya çıktı. Bu arada kalçalarda dayanılmaz ağrılar başladı. Geceleri uyku durak kalmadı. Femür başlarını deldiler, ağrıları azalsın diye. Arkasından, solunum darlığı başladı. O sırada omurilikteki iltihabı gördüler, orayı açtılar. İki kere de fıtık ameliyatı geçirdi. Bir gün kalçadan iğne yaparken bacak sinirine denk getirdiler, ayağı tutmaz oldu. Çabalar sonucu, yardımla ufak ufak yürümeye başladı. Hatta, fizik tedaviye başlayacak hale geldi.

Fakat, neredeyse 2 yıla yaklaşan hastane serüveni kalbe fazla yüklenmişti. Pil takılması gündeme geldi. Aralıklarla, üç defa durdu kalbi. Her seferinde çalıştırıldı. Her seferinde direndi Tefo. Hayata korkunç asıldığını söyledi doktorlar, yoğun bakımda.

Dördüncüsünde, Zeyno o telefonu etti ben Kürt Konferansındayken…

***

13 Mart günü, Karşıyaka mezarlığına götürdük kardeşimi. Yağmur yağıyor, Zeyno dedi ki: “Kıyametler kopsa, Tevfik’i 12 Mart’ta gömdürmezdim”, dedi.

Bütün bu süreç içinde Tefo’ya bir çocuk bakar gibi baktı. Daireden kaçıp kaçıp hastaneye gelip giderek değil, hastaneden kaçıp kaçıp daireye gidip gelerek. Geceleri acıdan uyuyamayan ve tabii huysuzlanan kocasının yanında her gece sabahlayarak.

Her kadın kocasına bakar. Ama Zeyno, onca yıl, güzel yüzündeki tebessüm bir tek gün, ama bir tek an bile kaybolmadan baktı Tefo’ya.

***

Ben Tevfik’i, 71 Haziranında Ankara Merkez Cezaevi tecridine gizlice yemek getirdiğinde tanıdım. “Bir asistan düştü tecride” diye duymuş, koşmuş. Hemen kendi koğuşuna aldırdı. Bizim yemek komününün başıydı. Cezaevinde saygınlığı büyüktü. Onun sayesinde, o hiç bilmediğimiz cangılda, olabileceği kadar rahat ettik. O zamanlar flört ettiği Zeyno’yu da ona görüşe geldiğinde görürdüm.

Ben hayatta Tefo gibi bir ikinciyi tanımadım. Kendi demesiyle bir “Azeri-Kürt kırması” olarak Iğdır’da içine doğduğu feodal ortamın bütün iyi özelliklerini hiç bozmadan muhafaza etmişti: Sözünden dönmemek, tükürdüğünü yalamamak, arkadaşı için kendini tehlikeye atmak, acıya tahammül, baskıya dayanmak, sızlanmamak, azla yetinmek, daha aklınıza ne gelirse.

Ama asıl ilginç olanı, o feodal ortamın; yeni şeyler öğrenmeye direnmek, gruptan farklı düşünememek, muhafazakarlığı üstünden atamamak, kadını küçümsemek, farklıya hoşgörü gösterememek, belli alışkanlıkları aşamamak gibi zayıflıklarından hiçbirini, ama hiçbirini taşımıyordu Tefo. “Evet” yerine “he ya” diyen bu çocuk inanılmaz ölçüde modern düşünür, modern hareket ederdi. Bunu nasıl becermişti, hiçbir zaman çözemedim. Sadece, büyük bir keyifle yaşadım, durdum.

Tefo’yu uzun yıllar önce Nerde O Eski Mapushaneler’de anlatmıştım. Geçen yıl İletişim’de yeni baskısını yaparken, şöyle bir ithaf koymuştum:

Bu cezaevi anıları, metindeki birkaç esas oğlan’ın başında gelen Tevfik’e (Özdemir) adanmıştır. Canım kardeşim Tevfik bir yıldır hastanede yatıyor. 12 Eylül faşizminin kum torbası vura vura harap ettiği böbrekleriyle dövüşüyor. Yine bu anılardaki Zeyno’nun 24 saat eşliğinde”.

Yeni bir baskı olursa ne yazayım acaba. “Elleri titremeyenler ve hiçbir vicdan azabı olmayanlar kına yaksın” mı diyeyim?

Önceki Yazı
Sonraki Yazı