İktidar ortaklığını “Mahşerin Dört Atlısı Koalisyonu” olarak tanımlayan Prof. Dr. Baskın Oran, ortak paydalarının ise Kürt fobisi olduğunu belirterek, “Reform lafı tamamen sıkışmışlıktan, çaresizlikten. Dibe vurmadan kurtulamayacağız” dedi.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “reform” açıklamaları, ardından siyaset sahnesine yeniden boy gösteren 1990’lı yılların çete mafya figürleri, MHP’nin HDP’yi hedef alan sözleri ve sahneye sürülen “çözüm süreci” açıklamaları üzerine tartışmalar sürüyor. Bir yandan da insanca yaşam talebinde bulunan “805 Yurttaş” imzacısı aydın, yazar, gazeteci, akademisyen, sanatçı, emekli, öğrenci, siyasetçi ve belediye başkanları MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından “zillet bildirisi” ve “bölücü” suçlamalarıyla hedef alındı. Ardı sıra birbiriyle bağlantılı gelişen konular hakkında sorularımızı “çözüm süreci” döneminde Ege Akil İnsanlar Heyeti üyesi olan ve 805 Yurttaş bildirisi imzacılarından olan Prof. Dr. Baskın Oran’a yönelttik.
İmzacısı olduğunuz “805 Yurttaş Bildirisi” ile neyi amaçladınız?
İmzacılar, bu ülkede insan gibi yaşayabilmek için asgari nitelikte hukuki ve demokratik talepler ileri sürüyorlar. Ardından da bu taleplerin nasıl gerçekleşebileceğini açıklıyorlar. Talepler dediğim, bu memlekette çanak yalamayan herkesin başındaki belaların defedilmesiyle ilgili şeyler. Örneğin; Anayasa ve AİHM’ye rağmen yıllardır hapiste tutulan siyasileri içerecek bir düzenleme. Yargının iktidarın sultasından kurtarılması için HSK’nin yeniden yapılandırılması. KHK ve kayyım uygulamalarıyla gasp edilen temel anayasal hakların iadesi. Herkese eşit haklar tanınması. Bu türden temel şeyler.
Bu temel şeyler, Rejim’in kabul edeceği şeyler değil. Çünkü kabul ettiği anda, sadece baskıya (ve adam gibi bir muhalefetin yokluğuna) dayanan AKP+MHP ikilisi iktidarda kalamaz. Hatta, kendini, inanılmaz bir cüretle hâlâ yürütmeye devam ettiği ekonomik ve siyasal suiistimallerden mahkemeye sevk edilmiş bulur.
Hukuk ve demokrasinin gerçekleşebilmesi için ne öneriyorsunuz?
Bunun ancak, Tek Adam Rejimi’ne samimi olarak karşı çıkan tüm muhaliflerin birleşerek kuracağı bir demokrasi ittifakıyla olabileceğini söylüyor imzacılar. Burada tüm muhalifler derken, HDP bu ülkedeki en önemli ve hatta tek tutarlı muhalefet bileşeni. Tek diyorum çünkü İYİ Parti’ye güvenilemez ve ana muhalefet partisi CHP hâlâ 1930’ların etkisinde. Yurt dışına silahlı müdahale, Azerbaycan, S-400 filan deyince hemen üzerine atlıyor CHP’nin DNA’sı. HDP’yle bir arada gözükmekten ödü kopuyor, “aman Kürtçü diyecekler” diye.
İktidar da bunu görüyor, rahatlıyor. Şu ana kadar iktidarın yaptığı bu hakaretlere karşı çıkmış olan tek muhalefet partisi, DEVA. CHP’den gık yok.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bildirinizi hedef alarak HDP’nin kapatılmasını istedi. İktidarın büyük ortağı ise “reform” diyor…
Çok konuştum ve yazdım, kısaca tekrarlayayım, Rejim’in kurduğu Mahşerin Dört Atlısı Koalisyonu’nun tek ortak paydası, Kürt fobisi. Bu tema olmasa dağılıverir bu koalisyon. İslamcı AKP + Irkçı MHP + Ehlileştirilmiş Ergenekon + Ulusolcu birliğinin başka ortak paydası mı var?
Şimdi Bahçeli, bu iktidar koalisyonunun AYM’de parti kapatabilmek için üçte iki çoğunluğa erişecek atamaları yapmak için beklediği izlenimini de yarattı; meşhur eski İstanbul Başsavcısı İrfan Fidan’ı atama hikayesi. Fakat AYM’de üçte iki sağlansa bile, şimdi burada anlatması uzun, Siyasi Partiler Kanunu’nun 108. maddesi 2010’da AYM tarafından iptal edildiğinden bu yana parti kapatmak pratik açıdan anlamsız hale geldi. Zaten onun içindir ki İYİ Partili Akşener de diyor, “Erdoğan HDP’yi kapatmayı aklından geçirmez, manivela olarak kullanıyor” diye. Bu sebeple, Bahçeli’nin derdi, HDP’yi kriminalize etmeyi biraz daha sürdürmek ve ayrıca MHP’yi iktidar için vazgeçilmez kılarak AKP’li ortağını sıkıştırmak.
HDP’yi kapatma tartışmalarının erken seçimle bir alakası var mı?
Rejim’in belki şöyle bir hesabı olabilir: ‘Kapattırabilirsem, yapacağım bir baskın-seçim için örgütlenme fırsatı bulamazlar’. Oysa, bu baskın-seçim işi fiilen imkansız çünkü AYM’de kapatma davası açılsa bu en az altı-yedi ay sürer, daha kısası mümkün değil; savunmalar istenecek, filan.
Umut dünyası bu, ye memet ye. 1971’den bugüne Kürt meselesinden tam 13 parti kapatıldı ve AİHM’nin zorunlu yargı yetkisinin kabul edildiği 1990’dan beri her kapatışta Türkiye tazminata mahkum oldu. Her seferinde de Kürt kimliği TBMM’ye daha güçlü biçimde geldi. Kayyımlanmamış belediye başkanı, fezekelenmemiş HDP milletvekili bırakılmayan bu baskı ortamında yine aynı şey olacak.
Erdoğan’ın reform açıklamalarına ne diyorsunuz?
Hem “reform” yapacaksın, hem içeriden-dışarıdan gelecek demokrasi taleplerine aldırmayacaksın öyle mi? Hele de, tam tersine, baskıyı durmadan artırırken.
Öyle şeyler yapıyorlar ki, artık komikliğin de ötesine geçip trajikomik oluyorlar. Son olarak da, sapına kadar İslamcı olan ve İstanbul Sözleşmesi’ne karşı hükümete resmen destek veren İsmailağa Vakfı Mart’ta kurulmuşken, geçen hafta Dersim Vakfı “Anayasanın temel ilkelerine karşıtlık”tan ve “belli bir ırk ya da cemaat mensuplarını desteklemek”ten reddedildi. Böyle bir Türkiye’de mesela Bahçeli’nin konuşması tamamen akıl dışı. Çünkü Rejim’in rasyonel düşünme lüksü kalmadı artık; sadece çok çok kısa vadeli ve umutsuz planlar yapabilir bundan sonra. Çok çok kısa vadeli ve umutsuz.
Türkiye’de kalıcı bir barışın sağlanması için Akil İnsanlar Heyetinde yer aldınız. Yeniden barış konuşulursa tekrar sorumluluk alır mıydınız, alırsanız nasıl bir sorumluluk üstlenmek isterdiniz?
Sorumluluk falan almam. Bir kere olur o. Öyle bir fırsat bunlara verilir ama tek bir kere verilir. Bu Rejim’in demokrasi ve hukuk konusunda asla samimi şeyler yapmayacağına dair kanaatim kavidir. Ettikleri bu “reform” lafı tamamen sıkışmışlıktan, çaresizlikten.
Bırak biraz daha böyle gitsinler. Dibe vurmadan kurtulamayacağız.
MA / Naci Kaya