30 AĞUSTOS 2015 – Nankör herifler. Besle kargayı oysun gözünü. Benim size yaptığımı size ananız babanız yapmamıştır. Şu yayınladıkları bildiriye bak: “Kafir işbirlikçi Tağut Erdoğan! 2014 Kobane kuşatmasında ABD menfaati için Kobane’de PKK’ya yardım ettiği güneş kadar açıktır”.
***
04 EYLÜL – Aylan diye bir çocuğun ölüsü kıyıya vurdu ya, bir Alman internette şöyle yazmış: “Biz üzülmüyoruz, aksine seviniyoruz. Bir mülteci daha azaldı”.
Ne yapmış Alman polisi, evini basıp adamı gözaltına almış! Bu ne biçim demokrasi anlayışıdır yav? Bu Almanya’da ifade hürriyeti yok mudur? Bak, haberlere göre bizde bir vatandaşımız bir tivit atmış, “Aylan Kürdinin ölüsünü s…yim amk ermeni yalamalari vatansız kopekler” demiş, biraz sert kaçmış ama, hiçbir makamın aklına takibat yapmak falan gelmedi. Niye, çünkü bizde ifade özgürlüğü var, onlarda yok.
***
5 EYLÜL – Yine ağlaşmaya başladılar. Neymiş, Ankara’daki Gezi teröristlerinden Ethem Sarısülük’ü, isme bak süngüye davran zaten, bu Sarısülük’ü etkisiz hale getirdiği iddia edilen değerli polis kardeşimiz Ahmet Şahbaz’ın davası güvenlik gerekçesiyle Ankara’dan Aksaray’a nakledilmiş. Ve deliller de toplandığı için polisimiz tahliye edilmiş.
Ne bekliyordunuz yav? Polis ve asker gerekti mi hemen vurur indirir! Geçtiğimiz Nisan ayında yürürlüğe giren İç Güvenlik Paketi Md. 16’da açıkça silah kullanma yetkisi vermişiz, ayrıca Temmuz’da da “Tereddüt etmeden silah kullanın” diye 81 ilin emniyetine genelge yollamışız, vazifesini bihakkın yapan bu arkadaşımıza ödül verecekken ceza mı vereceğiz? 1 tek gün bile ceza almış olsa, polisimize biz nasıl silah kullandırıp da bu teröristleri önleriz?
***
7 EYLÜL – Milliyetçi heyecan içindeki gençlik bu Aydın Doğan’ın Hürriyet gazetesine gidip protesto ettiler, haddini bildirdiler. Şöyle oldu:
Dün ATV’nin programında benimle mülakat yapılıyor, tabii laf Dağlıca’daki müessif olaydan açıldı, benim gereken şeyleri söyleyip başsağlığı ile sabırlar dileyince mülakatçı sordu: “Terör haberleri geldikçe bunlar iktidarın sert açıklamalarına bağlanıyor, sizin de 400 milletvekili olsaydı durum çok farklı olurdu sözünüz var, ne diyorsunuz?” dedi.
Dağlıca’nın hemen ardından bunu pat diye sorunca ben de geçiştiremedim, daha önce söylediğimi tekrarladım. Ne yapayım, 400 hiç aklımdan çıkmıyor ki.
Ama hiç elleme, sonuç mükemmel oldu. Neyin sayesinde? En iyi müdafaanın hücum olduğuna derhal karar vermemiz sayesinde. Külliye’den hemen emir verdik bizim medyaya:
Hürriyet’in tivitırdan yayınladığı “Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan Dağlıca açıklaması: “400 vekil alınsaydı bunlar olmazdı” cümlesindeki “bunlar” kelimesini kaldırın, yerine “Dağlıca” kelimesini koyup ânında yaylım ateşi açın! 400 vekil meselesi Dağlıca’yla ilgili gözüksün!
Milletvekillerimiz de tivitırdan destekleyince gençlerimiz soluğu gazete önünde aldı. Partimizin gençlik kolları başkanı Boynukalın, ki yeni milletvekili yaptık onu, çok başarılı, heyecanlı gençlerimizin başına geçerek olayı yönetti.
Binadan içeri de girmişler biraz, usulca tartaklamışlar, falan.
Ortalığın başıboş olmadığı böylece anlaşılsın artık. Biz bu memleketi sokakta bulmadık.
İktidarı da.
***
Bir başlangıç olarak Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, “Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın söylemediği bir sözü çarpıtarak algı operasyonu yaptığı” gerekçesiyle cumhurbaşkanına hakaret suçundan Hürriyet’e re’sen soruşturma açtı. Bağımsız yargımız bu konuda çok hassas, rabbime şükür.
Tabii ki sözde aydınlar, kara cüppeli profesörler, “ceza kanunumuzda algı operasyonu yapmak diye bir suç yok” diye fetva vermişler hemen. Nasıl yok? Bunlar cumhurbaşkanına hakaret edecekler, cezası olmayacak?
***
Ayrıca, unutmadan buraya not edeyim, Dağlıca’nın sorumlusu niye ben oluyorum? Genelkurmay’a her türlü yetkiyi sağladık. Gak dedikçe et, guk dedikçe su verdik. Daha ne verelim? En azından sayıyı TSK’ya açıklatmalıyız ki, ileride bu sayı konusunda laf gelmesin bize. Alıştıra alıştıra açıklasınlar. Bir süre sonra “şu kadar yaralı da vardı, onlar da şehit oldu maalesef” desinler.
***
Unutmadan bir şeyi daha yazayım buraya. Bizim bazı partililer benim konuşmalarımı iyi dinlemiyorlar anlaşılan. Şöyle diyenler olduğuna dair istihbarat geldi:
“Sayın Başkanımız ‘5 evladım var, 5’ini de vatan için feda etmeye hazırım. Kendim de beraber feda olmaya hazırım’ dedi, ağzına sağlık, ama dili sürçtü, 4 çocuğu varken 5 dedi”.
Oysa ben bu cümleyi kendim için söylemedim. Fedakar babalar için söyledim. Zaten hemen ardından da, cenaze törenlerinde artizlik yapanlar hakkında şöyle dedim: “Bu babalar da var, ama böyle karakteri bozuk olanlar da var”.
Ama bana en çok ne koydu söyleyeyim mi? Bazı hainler demişler ki, hepsinin de fişine işliyoruz bunları, “5 çocuğunu şehit vermeye hazır babalar da var, 2 oğlundan birine bedelli askerlik yaptırıp ötekine çürük raporu alanlar da” demişler…
***
Bu çok sıkıntılı günlerde içimi serinleten sözler: “Erdoğan’ı engellemekten söz ediyorlar. Kasım’daki seçimden sonra ne çıkarsa çıksın seni başkan yaptıracağız. Seni başkan yaptıracağız. Seni başkan yaptıracağız”. Ohhh be! Boynukalın kardeşimiz söylemiş.
Yalnız, bu delikanlıya acilen sormam lazım, “seçimden sonra ne çıkarsa çıksın”dan ne kastediyor? Acaba MHP’nin 1960’lar sonunda komando yetiştirmesini mi kastediyor? Bugün görüyorum ki partili gençliği eğitmemiş oluşumuz büyük eksikliktir.
***
8 EYLÜL – Beypazarı Kaymakamımızın tabiriyle halkımız yine “Duygusal tepkisini ortaya koydu” ve Dağlıca’yı protestoya devam ediyor. HDP binalarını basıp haddini bildiriyor. Milli iradenin tepkisi o dereceye vardı ki doğuya giden otobüsler taşlanıyor. Mevsimlik Kürt işçilerin evleri yakılıyor. Birisi de feysbukuna şöyle yazmış: “Şehit için son görev onun naaşını taşımak değil, kan akıtmalıyız kan, kan, kan kokmalı o dağlar… Son görevimiz KATLİAM olmalı… Genç, yaşlı, hamile, çocuk gözetmeksizin“.
Kendileri kaşındılar. Ben ne demiştim? “Yüzde 50’yi evinde zor tutuyorum” demiştim. Hah işte, tutamıyorum şimdi, hadi bakalım!
Tabii, bunlar neyin sayesinde? Allah (c.c.) bu PKK’den razı olsun; o böyle gittiği sürece benim sırtım yere gelmez! Öcalan’a tam bir tecrit uygulamak ne kadar akıllıca bir tedbirdi, şimdi görüyoruz. Ya kalkıp da “Derhal ateşi kesin!” diye mesaj yollasaydı ne yapardık? Oysa şimdi her şeyi yapabiliyorum. Bütün ülke ayyıldızlı bayraklarla yürüyüş halinde.
***
O gazeteyi halkımız ikinci defa bastı biraz önce. HDP genel merkezi de yakıldı. Beşiktaş’ta yürüdü halk: “Operasyon değil katliam istiyoruz!” Ne demiştim ben bugünkü rektörler toplantısında bu Hürriyet hakkında? Aynen şöyle demiştim:
“’Yani 400 milletvekili alsaydınız Dağlıca olmayacak mıydı?’ diyor. Bu kadar hedef saptırma olabilir mi, sen nasıl medyasın? Ondan sonra on dakika geçiyor, on dakika sonra kaldırıyor. Ama önce zehri atıyor, virüsü salıyor. Bu nasıl bir medyada dürüstlüktür?”
Daha nasıl uyarsaydım ben bu hainleri? Daha nasıl anlatayım bunlara, kendisine gerekli mesaj verilmiş bir milli iradenin kükreyip sel gibi olduğunu, bendini çiğneyip aştığını, dağları yırttığını, enginlere sığmayıp taştığını?
***
İstedikleri kadar zırlasınlar şimdi. 6-7 Eylül’ü hatırlatsınlar. Hürriyet’in önüne gelen tırları ve kamyonları o zamanki bindirilmiş kıtalara benzetsinler. ‘Polis şimdi de hiç karışmadı’, desinler.
İstedikleri kadar ağlaşsınlar. Şu günler benim için hayat-memat meselesidir. Beni başkan yaptırmayan HDP’yi yok etme ânıdır.
***
Yalnız, hemen emir verdim, Hürriyet hakkındaki bu “zehir”le ilgili kısmı cumhurbaşkanlığı sitesindeki konuşmamdan çıkartacaklar.
Bir de, şuna çok dikkat etmeli: Sıkıya gelirsek, onu da şimdiden düşünmek lazım, bütün bu olayları provokatörlerin yaptığını söyleyip işin içinden çıkmalıyız. Koskoca medya var elimizde. Hangi günler için besliyoruz bunları?