6 MAYIS 2015: YSK’dan da boylarının ölçüsünü aldılar. Ben tarafsız değilmişim! Pat diye ret. Kırk bin defa söyledik bunlara: Ben sizin bildiğiniz anlamda cumhurbaşkanı değilim, olmayacağım! Beni halk seçti! Ve elhamdülillah, CHP kafası sayesinde! 367 diye tutturunca bunlar, biz de halk seçsin deyip anayasayı değiştirdik, Abdullah kardeşimizi seçtirdik, oldu bitti! Ben gelene kadar tabii. Bunu bile anlamaktan acizler.
21 MAYIS – Canım çok sıkkın. Rabbim biliyor ya uyku diye bir şey kalmadı. Her hafta yaptırdığımız anketler bu Kürtlerin barajı aşma ihtimalinden bahsetmeye başladı. Nerden girdik bu Süreç’e yav?
Hele o Selahattin olacak demedi mi “Erdoğan, seni başkan yaptırmayacağız”, bana en çok o koydu. O an fena taktım bu adama. Benim halkım beni yüzde 52 oyla cumhurbaşkanı yapmış, sen kim oluyorsun da beni başkan yaptırmıyorsun yav? Bütün bunlarda muhtemelen o Sırrı Süreyya haytasının da parmağı var.
5 HAZİRAN – Seçimlere iki gün kala, anketler de böyleyken, Kürt mitingine Diyarbakır’da bomba! Al başına şimdi; ya bu sayede barajı geçerlerse? Eğer bunu DEAŞ (bazıları IŞİD diyor, içinde İslam kelimesi olmasın diye ben DEAŞ dedirtiyorum) yaptıysa, bu İslami örgütle yakınlığımızdan dolayı olay bizim başımıza kalacak! Zaten yapanı polis bir gün önce tutmuş ve bırakmış; duyulmasa bari.
7 HAZİRAN: Her yerden, özellikle doğudan gelen seçim sonuçları berbat. Hep bu Kürtler yüzünden. Dindarlarının oyunu alalım diye Süreç ilan ettik, hem de tarihe geçeriz dedik, ama ne oldu, milliyetçi oylarımızı MHP çaldı, bir kısım oyu da bu Türkiyelilik denilen kumpasa sarılan HDP iç etti, bu hileyle barajı aştı.
Son derece anormal bir sonuç. Kaide ve mantık dışı. Demek ki seçimden önce yeterince tedbir almamışız. Derhal seçim yenileyip, daha dikkatle hazırlanmış bir ortamda normal bir sonuç elde edeceğiz. Aksi halde bunca emeklerimiz boşa gider, 17-25 Aralık dosyaları da açılır, çıra gibi yanarız.
Öncelikle bu Türkiyelilik işini halletmek, bunların Türkiye’yi bölmek istediklerini yaymak ve HDP’yi barajda boğup en az 50 vekillerini geri almak şart. Ama şu anda ne konuşacaksın ki? Ama elbette bu şok durulacak ve elbette hata yapacaklar, yaptıracağız, söz bize geçecek. Allah büyüktür. İmanımızı dik tutalım ve durumları kollayalım.
9 HAZİRAN – Allah büyük dedim, kendini derhal gösterdi. Beklediğimden de erken geldi yardım. Demirtaş “Biz emanet oy verenleri mahcup etmeyeceğiz” demişti ya, KCK hemen tersledi: “HDP’liler bunu yanlış değerlendiriyor. Öyle emanet oylardan falan bahsetmemek gerekir. HDP’nin ilkeleri oy kazandı“.
Aralarında bir karakedi var. Çok iyi bir başlangıç olabilir.
12 HAZİRAN – Başlangıç var da, arkası gelmeli. Bu HDP kafamızdan geçenleri okuyor gibi davranıyor. Provokasyonu Önleme Heyeti diye bir şey kurdu. Ardından, Ezidi vekilin Kürtçe yemin talebine izin vermedi. Planlarımızı boşa çıkartacaklar.
13 HAZİRAN – Ama Allah var yukarıda ve sana hamdüsena olsun Yarabbi, bugün seçimden beri ilk defa nefes aldık. Bizim Ahmet’in silahsızlanma çağrısı üzerine Selahattin topu İmralı’ya atmıştı, bu çocuk katili şu sıralarda fazla diklenmeye başladı, tecrit ettik, konuşturtmuyoruz, tam bu sırada KCK yardımımıza koştu: “Öcalan özgürleşmeden silah bırakılmaz. Çağrıyı HDP ya da Öcalan değil, özgür hareketimiz yapar”.
Bu açıklama ilahi bir işaret. Bize buradan çoook ekmek çıkacaktır; bekleyelim ve görelim. Biz bu bıyığı değirmende ağartmadık!
25 HAZİRAN – Rabbime şükür arkası da geliyor! PKK Dağlıca’ya havan ve uçaksavarla ateş etti, Siirt’te üs bölgesine saldırdı. Belki daha önemlisi, Teröristbaşılardan Duran Kalkan “HDP Türkiye’yi yönetmeye giremez, ‘Düzen partisi’ haline gelir” dedi. Ardından da KCK, AK Parti-CHP koalisyonuna HDP desteği için şartlarını açıkladı.
Bütün bunlar ne demek? HDP’yi biz uzaktan kumanda yönetiriz demek! HDP’nin Türkiyeliliğini palavra ederiz demek! AK Parti’nin oylarının yuvaya dönmesi demek! Sana şükürler olsun Yarabbi.
26 HAZİRAN: Tehlike: Bu Demirtaş gidişi bozabilir. PKK’ya çağrı yaptı: “Silahlar Türkiye’de kesinlikle gündemden çıkmalıdır. KCK yönetimi de buna destek vermelidir. Yüzde 13 oy almış bir HDP’nin önü açıktır. KCK yöneticileri akıllı insanlardır. HDP’yi zayıflatacak her adımın Türkiye’deki çözümü ve demokrasiyi zayıflatacağını görürler, bilirler”.
Bu ne demek, AK Parti oy kaybetmeye devam edecek, demek! Ama yağma yok. Derhal, Genelkurmay’a Suriye’ye girme talimatı için Ahmet’e emir verdim. Ardından da, “Suriye’nin güneyinde bir devlet kurulmasına asla müsaade etmeyeceğiz. Bedeli ne olursa olsun buna engel olacağız” diye konuştum. Şimdi bekle, bu oltaya hemen atlayacaktır bunlar.
29 HAZİRAN: KCK hemen atladı: “Türkiye Kobani’ye müdahale ederse Amed’e müdahale etmiş sayılır, biz de onlara müdahale ederiz! Türkiye’nin tümü bir savaş sahasına dönüşür”. Mükemmel. Ben “Düştü düşüyor” dediğim zaman çıldırmışlardı. Bunların zayıf tarafı Kobani. Oraya çalışmak lazım.
06 TEMMUZ: Kobani için sınıra yürüyenlere asker ateş açtı. Delireceklerdir.
10 TEMMUZ: Bu kadar ortam düzenlemek kafidir diye bugün hükümeti kurma görevini verdim Ahmet’e. Bu atmosferde biraz zor kurar. 45 gün sonra da, ve tabii bu ortamda, yeni seçime gideceğiz. 7 Haziran hatasını düzeltmek için halka fırsat tanıyacağız.
Yalnız, beni huzursuz eden bir şey var. Bu Ahmet bu işi ciddiye alıp koalisyonu gerçekten kurmak isteyebilir çünkü kendini başbakan sanıyor. Bir de prof geçinir; başkanlık sisteminde başbakan diye bir şey olur mu yav? Bi o partiyi ziyarete gidersin, bi bunu, sonunda dersin ki olmuyor, oldurmuyorlar, iş bitmiş demektir, nihai kararı verecek merci milli iradedir. Onu da evelallah yola sokarız. Süratle millete gidilir, milli irade nasıl tecelli ediyorsa o istikamette adım atılır.
MHP’ye kaçan oyların geri geleceği, HDP’nin Kandil tarafından elinin kolunun bağlandığı bu ortamda, ayrıca bir de Barzani ayarlanmışken koalisyon mu kurulurmuş? Kurulursa, neler olacağını göremiyor musun? Bunların derdinin hepimizi derdest etmek olduğunu anlamıyor musun?
11 TEMMUZ: KCK ateşkesin bittiğini açıkladı. İşte bu kadaaaar! Ne dedik, olta dedik!
17 TEMMUZ: Selahattin kalktı, “PKK kesinlikle silah bırakmalı” dedi yine. Bir çuval incirin içine etmeden bu adamın bu laflarına derhal tedbir koymak lazım. 20 Mart’ta zaten İzleme Heyeti’ne karşı çıkmıştım. Bayram namazından çıkışta konuştum: “Dolmabahçe mutabakatı ifadesini asla kabul etmiyorum. Bölücü örgüte sırtını dayamış olanlarla bir mutabakat asla yapılamaz”. Artık Kandil’in toplayacağı silah bırakma kongresi olayı bitmiştir, geçmiş olsun.
19 TEMMUZ: Orada burada iş makinesi ve TIR yakıyorlar. Ama bu münferit olaylar halkımızı AK Parti arkasında toplayacak güçte değil. DEAŞ’ın yapacağı bir eylemdir asıl tepkiyi doğuracak olan.
20 TEMMUZ: Dedim demedim, Suriye Kürtlerine yardım götürmek için gelen sosyalistleri Suruç’ta canlı bombayla hakladılar. 32 tanesini birden. Tamamdır. DEAŞ’a karşı oluşacak büyük tepkiyi iyi kullanacağız çünkü bu tepki başkalarını tetikleyecek.
22 TEMMUZ: Tetikledi. Ceylanpınar’da 2 polisimiz evlerinde şehit edildi. PKK’nın askerî kolu HPG de olayı bir güzel üstlendi. Hah, şimdi gelsin de o Demirtaş ortalığı yatıştırsın. Gerçi, “Katledilen polisler de bu halkın evladıdır, ezilen halkın emekçilerin çocuklarıdır” falan dedi ama, şimdi artık PKK’ya karşı elimiz serbesttir. Bunu DEAŞ’a karşı gibi göstererek, karma olarak yapacağız, tepki almamak için. 12 Eylülcüler gibi, bir sağdan bir soldan.
23 TEMMUZ: DEAŞ’a operasyon başlatma emri verdim. Tabii, şöyle diyerek: “Tüm terör örgütlerine karşı kararlı adımlar devam edecektir”.
Bu zincir yoluna girmiştir, memleket için hayırlı olsun. Nitekim YDG-H İstanbul’da bir DEAŞ’cıyı öldürdü. Siirt’te baraj inşaatında patlama. Tunceli’de jandarma karakoluna ateş. Adana’da Hüda-Par üyesi evinde öldürüldü. Diyarbakır’da iki polis ağır yaralı.
Yalnız, her zaman söylüyorum, nihai amacımız açısından bu öldürme olaylarından çok daha önemlisi Kandil’in HDP’ye karşı çıkışıdır. Geçen sene Ocak’ta “Gülen Cemaati ve Ermeni lobisi birer paralel devlettir” diye çok işe yarayan bir laf eden Bese Hozat, bu sefer de Selahattin’e ayar verdi: “HDP’den bazı kişilerin AKP’nin bu oyununa gelerek silah bıraktırma adresi olarak Önder Apo’yu göstermeleri büyük bir yanlıştır. Apolitiktir. Silah meselesi için Önder Apo’nun bizzat gelip gerillalar ile yüzlerce ikna toplantısı yapması gerekiyor”.
Biz İmralı’yı takmıyoruz demenin dışında daha ne desin? Bu “yüzlerce ikna toplantısı” lafı işimizi çok kolaylaştırdı. Bebek katili İmralı’da tecrit edilirken bu insanlar da dağda tecrit edildikleri için dışarının mantığını unutmuşlar.
İmralı derken, şunu da not edeyim: Bu adamı 3,5 aydır konuşturmuyoruz. Niye? Provokasyonlara uymayın deyip planlarımızı bozar, bir de PKK’ya silah bırakın deyip bir çuval inciri berbat eder diye! Eğer istediğimiz şeyleri söyleseydi bütün ülkeye bangır bangır duyurmaz mıydık? Koster bozulur muydu?
26 TEMMUZ: Artık eski günlerimize döndük Rabbime bin şükür. Alabildiğine rahat konuşuyoruz yine. Bir daha tekrarladım: Koalisyon olamıyorsa süratle millete gidilir, milli irade nasıl tecelli ediyorsa, o istikamette adım atılır. Tekrarladım ki, yeni seçim olayı beyinlerine kaynak yapsın.
Sana bir süredir itiraza başlamış olan kişiler, kontrolü yeniden ele geçirdiğin zaman sazanlar gibi atlamaya başlıyor. Mesela bizim Bülent kalktı, “Suruç’ta ölenlerin arasında HDP’den niye kimse yok” diye destek verdi. Tabii, bir de insanı biraz zor duruma düşüren aşırı destekçiler çıkmıyor değil. Mesela bir tanesi, Mevlana-Şems aşkından bahsetti kendisiyle benim aramda. Tedirgin olmadım desem yalan olur; ama şükür Allah’ıma üç çocuk yapmışım aslanlar gibi.
Bu arada PKK, 2 polisin öldürülmesini “merkezî bir karar değil, tepkisel bir çıkış” olarak açıkladı ama, bir kere üstlenmişsin canım. Atı alan Üsküdar’ı geçti. Bari, adamına hakim olamayan örgüt dedirtme kendine.
27 TEMMUZ: Demirtaş, Radikal’den E. Başaran’a verdiği mülakatta bizim hakkımızda ne varsa dökmüş ortaya. Kırmızı çizgiyi aştı bunlar. Defterlerini dürmekten başka çare kalmadı. Çünkü iki de anket geldi, birinde üç partinin oyları düşerken sadece HDP’ninki yükseliyor, ötekinde de HDP seçmeninin yüzde 93,5’i yine bu heriflere vereceğini söylüyor.
Bitmiştir. Risk alamayız. Bunları Tansu Çiller’in ettiğinden beter edeceğim.
28 TEMMUZ: Çin’e giderken, bizi de zamanında kapatmak istedikleri için HDP kapatılsın diyemedim, dokunulmazlıkları kaldırılsın dedim. Sağ olsun Bahçeli gerisini tamamladı. Fıtratlar bir!
Tabii, Yargıtay Başsavcılığı da derhal HDP hakkında terör incelemesi başlattı; boşuna mı yaptık HSYK kanununu?
***
30 TEMMUZ – Bir ara-bilanço çıkarayım tam burada, kafam daha da netleşsin.
Allah’ıma bin şükür artık 7 Haziran akşamındaki gibi değiliz. Dirayetli yönetimim sayesinde inisiyatif artık partimize geçmiştir.
Bu sayede de ortam tavına gelmiştir: İçeride her an bombalar patlamakta, dışarıya jetlerimiz hücum etmekte, insanlar sokağa çıkmaya korkmaktadır. Artık yapılacaklar bellidir:
1) Bu ortam sayesinde AK Parti’nin yeni seçimi kazanacağı belli olana dek bu ortamı diri tutmak;
2) Kandil’in yaptıkları sayesinde HDP’yi sakıncalı ilan etmeye devam etmek, hatta tamamen siyaset dışına itmek. Görsünler bakalım bana “Seni başkan yaptırmayacağız” demek ne demekmiş, görsünler!
3) Bu yapılırken sözde aydınlar dırıltı çıkartacağından, İç Güvenlik Yasası’nı Olağanüstü Hal Yasası gibi uygulamak;
4) Bu yapılamazsa, savaş vardır deyip, benim başkanlığımda toplanacak bakanlar kuruluna olağanüstü hal ilan ettirmek;
5) Aradan geçecek zamanda, Ahmet’in şu anda başında olduğu hükümeti MHP desteği sayesinde iktidarda tutmak;
6) Bu mümkün olmazsa bir AK Parti-MHP koalisyonu kurdurmak, o koalisyon sırasında MHP’nin altını oymak, oyduktan sonra durumu kontrol edip yeni seçime gitmek.
***
Bu 6’lı plandan aklıma geldi, Allah’ın inayetiyle şu anda bir mukaddes savaş veriyor ve 1 taşla çatır çatır 6 kuş vuruyoruz: Bütün bunları başımıza getiren HDP, terörist PKK, PKK’nın Suriye’deki uzantısı PYD, bahane olarak kullandığımız DEAŞ, ülkede anarşi çıkaran sözde aydınlar, bir de Batı’dan PKK’ya sahiplenmeye kalkan ülke ve kuruluşlar.
Bu kadar çok cephede çarpışılır mı, diyen çıkabilir. Çünkü bir de o namussuz paraleller var.
Halifeliğin kaldırıldığı 1924’ten bu yana harcanan mesai ve ayrıca 17-25 Aralık kabusundan kurtulmak mevzubahisse, azdır bile!