Baskın Oran

Org. Başbuğ bu konuşmayı niye yaptı?

Genelkurmay Başkanı, Atatürk’ün terimini kullanarak “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye Halkıdır” dedi. Sabahleyin Radikal’in “Türkiyeli açılımı” diye manşetini görünce, ne yalan söyleyeyim, “Eli öpülesi bir açılım” dedim. Şu anda da, birçok âdemin hâlâ vatan hainliği saydığı alt/üst kimlik, Kürt, Zaza gibi gündelik hayat kavramlarını bir askerin nihayet telaffuz etmiş olmasını ülke sorunlarının çözümü yolunda büyük katkı, büyük aşama sayıyorum. Türkiye büyük hendek atladı. 

Ama konuşmayı okuduktan sonra vahim çelişkiler gördüm. Anlatacağım. Fakat önce bir ufak hususa değinmeme izin verin. Yurt dışı dahil, gazeteciler sabahtan beri kesintisiz arıyor: “Beş yıl önce söylediğiniz ve başınıza çok iş açan Türkiyeli’yi şimdi Sayın Başbuğ söylüyor, ne diyorsunuz?”

“Başa Açılan İş” önemli değil; yaşadık, bitti. Siz asıl “Terbiye Dışına Açılan Ağız”ı bir anımsayın: Ekim 2004’te Azınlık Raporu çıkınca Milletvekili Süleyman Sarıbaş kürsüye fırlamış ve İbrahim Kaboğlu’yla ikimiz için şöyle demişti: “Babalarının kim olduğunu öğrenmek istiyorlarsa analarına sorsunlar”. Bu yeni durumda korkarım Sayın Sarıbaş oturup kendi muhterem annesiyle konuşur.

TSK’ya “otonomi” talebi

Şimdi, başlıktaki sorunun cevabını yazabilirim: Başkan Obama’nın yaptığını yapmak zorunda kaldı da ondan. Ama, bunun ne demek olduğuna girmeden önce konuşmayı başından alarak okuyalım.

1) “Askerlere, kendisini organize etme ve görevlerini yürütme açısından önemli boyutta otonomi verilmelidir.” “Kendini organize etme”, normal. Ama “Görev”le kastedilen eğer askerî “müdahale”leri meşrulaştırmakta kullanılan meşhur 35. madde ise, van minüt. Bir demokraside askerlerin otonom olmasını istemek, devlet içinde devlet olmak istemek değil de ne? Fiili durumu bir de kanuna mı yazacağız?

2) Org. Başbuğ bunu epey düşünerek söylemiş, çünkü devam ediyor: “… sivil-asker ilişkilerinin yürütülmesinde yetkili ve sorumlu makam Genelkurmay Başkanıdır … gerekli hallerde Silahlı Kuvvetlerin görüşlerini kamuoyu ile paylaşır” Bunun kaynağı olarak gösterdiği Anayasa Md. 117’ye bir daha baktım, konuyla zerre ilgisi yok. Eminim gazeteciler teype yanlış aldılar ve internete yanlış koydular. Çünkü artık bu otonomiye değil, resmen bağımsızlık’a girer. Bunu hiçbir asker böyle söylemeye cesaret edemedi şimdiye kadar. Asker-Sivil diyalogunu sağlamak için 48 yıldır tepe tepe kullanılan MGK var. Eğer askerler “gerekli hallerde” milletin karşısına çıkıp siyasi nutuk söyleyebiliyorlarsa MGK gereksizdir, kaldıralım gitsin.

3) “Kürt kökenli vatandaşlarımıza devletçe sistematik asimilasyon politikası uygulanmamıştır.”

Bunu söylemek büyük cüret. Saymakla bitmez. Kürtçe ve Arapça konuşanlara 1930’larda para cezası verildi. 1978-79’da 22 ay bakanlık yapan Şerafettin Elçi “Ben Kürd’üm” dediği için 1980-83’te 30 ay hapis yattı. 12 Eylül’ün 2932 sayılı kanunu hangi dili yasaklıyordu? Askerî cezaevi duvarlarındaki “Türkçe konuş, çok konuş!” neydi? Siyasi Partiler Kanunu Md. 43/3 ve 81 halen hangi dili yasaklıyor? Yasaklanan çocuk adları? Şimdi de bir parka verdirilmeyen “Berfin” ismi? Q, W, X harfleri?  Geçen Haziranda Konya Alaeddin Tepesi’nde cep telefonunda Zazaca konuşana “Kabahatler Kanunu” gereği 62 lira ceza kesilmesi? Daha yazayım mı? Bunlar “münferit olaylar” mı?

Aslında, Org. Başbuğ “asimilasyon yoktur” demekte mazur. Çünkü insan. Hiçbir insan huzursuz olmak istemez. “Devlet ve Kürtler” adlı kitabında “TC hiçbir zaman etnik Türk milliyetçiliği uygulamamıştır. Türkiye’de asimilasyon olmamıştır. Sadece, önceleri Kürtlerin farklı kimliğini tanıyan devlet, Kürtler isyan edince bu tanımadan vazgeçmiştir” diyen Prof. Metin Heper sayesinde huzurlar içinde yaşamak varken, bendenizin “Türkiye’de Azınlıklar” kitabını okuyup da ağzının tadını niye kaçırsın.

Kürtler niye isyan etti ki?

4) “Asimilasyon olmadığına göre…” diye başlarsanız, tabii ki onca Kürt isyanını şöyle izah zorunda kalırsınız: “Merkezî yönetime yerel tepkiler, şeyhlerin rahatsız olması, dışarıdan kışkırtmalar, bölgenin geri kalmışlığı, devlet memurlarının zaman zaman yaptığı kötü muamele”. İyi de, bütün bunlar bir genelkurmay başkanı için “fazla” huzur getirici izahlar değil mi? Hatta, uyuşturucu desem? Yani, bunca kan bu kadar pestenkerani sebeplerden mi aktı ve akıyor?

5) “Vatandaşlık esasına dayalı milliyetçilik, ırk ve din farkı gözetmeksizin ortak kimlik/üst kimlik etrafında her vatandaşı “Türk” saymaktır, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı saymaktır”.

Üst/Alt kimlik kavramlarını kullanması ne güzel. Ama “… ırk ve din farkı gözetmeksizin” kısmına, sanırım, biraz okumuş kimse inanmaz. İşte Ahmet Yıldız’ın “Ne Mutlu Türk’üm Diyebilene” kitabından “Ankara Askerî Baytar Mektebine Talebe Kayid ve Kabulü” başlıklı bir ilan: “A) TC tebaasından ve Türk ırkından olmak” (Cumhuriyet, 25.01.1938). Tarih çok eski diyorsanız, aynı “koşul” Şubat 2007’ye kadar 625 s. yasada da vardı…

Bugün tek bir gayrimüslim subay veya astsubay yok. Diplomat? Kaymakam? Polis memuru? Vergi müdürü? Nüfus memuru? Devam edeyim mi? (etmek için bkz. Türkiye’de Azınlıklar, 5. baskı, s. 91 v.d.).

Diğer yandan, “TC vatandaşı saymak” tamam da, “Türk saymak” ne demek? Ben Türk değilim diyecekler ne olacak? Onları vatandaşlıktan atacak mıyız? Attık bile zaten; Sayın Başbuğ’un 2005’teki selefi Nevroz’da bayrağı çiğnediği iddia edilen iki çocuğu “Sözde Vatandaş” diyerek vatandaşlıktan fiilen attıydı. Ayrıca, Türk aynı zamanda Müslüman demek değil mi? Rum vatandaşlara Türk diyor muyuz?

6) Bir huzursuzluğu var galiba: PKK’dan bahsederken, “Türkiye’de uzun süredir başarıyla uygulanan korucu sisteminin” başka yerlerde de olduğunu söylüyor ve iki örnek veriyor: ABD Irak’ta ve Afganistan’da uygulamış. İyi de, şimdi birisi kalkıp buradan TSK’nın kendi ülkesini işgal ettiği sonucu çıkarırsa?

Bunlar, iki saatlik bir konuşmanın hızla okunmuş anatomisi. Ama teker teker o kadar önemli değil. Önemli olan, bizatihi böyle bir konuşmanın bir demokraside bir asker tarafından yapılabilmiş olması.

“Denge” mecburiyeti

Peki, neden yaptı bu konuşmayı?

Çünkü mecburdu. Bir yandan, önce 12 Eylül rezaletinin uygulamalarıyla şimdi de Ergenekon bulgularıyla (JİTEM, iskeletler, vb.) TSK’nın fena sarsılan prestijini tamir etmek istedi.  Bunu, kimlik kavramının artık örtülemez hale geldiği bir ortamda “Atatürk Türkiye Halkı tabirini kullanmıştır, biz de kullanıyoruz” diyerek, yani artık darbe, muhtıra vs. yerine “yumuşak güç” kullanarak yaptı.

Sanırım siz de fark etmişsinizdir, aynen ne gibi, aynen Bush dönemi yüzünden perişanlaşmış Amerikan prestijini ve hegemonyasını yumuşak güç yöntemiyle tamir etmeye çalışan Obama gibi.

Org. Başbuğ diğer yandan, Ergenekon ortamında İslamcılara büyük tepki duyan ordu kademelerini tatmin etmek zorundaydı. Konuşmanın gerisini de bu yazdırdı. Bu kısım “biraz” fazla kaçtı tabii. Asker olduğu için, Obama’nın Ermeniler için yaptığının aksine, kantarın topuzunu iyi ayarlayamadı Org. Başbuğ.

Ama dert değil, çünkü bu ikinci kısımda duyduklarımız zaten malumumuzdu. Birinci kısımda bir kere “Türkiye Halkı” denmiş oldu ya, bunu duymaya alışkın olmayan zihniyet düşünsün oturup.

Çünkü Türkiye’nin gündemi artık buradan kalkarak oluşacak.

 

Önceki Yazı
Sonraki Yazı