Baskın Oran

Önemli özet: Trump’la buluşmada Erdoğan ne aldı ne verdi

Sahne: İki uluslararası tüccar, birinin cebi dolu ötekinin boş, cebi dolu olanın iş yerinde buluşup pazarlığa oturuyorlar.
Bu özet önemli çünkü bu Beyaz Saray pazarlığı olayını tam olarak özetlemeksizin ileride ortaya çıkacakları anlamakta güçlük çekebiliriz. Zira konuya ilişkin yeni ve önemli haberler durmaksızın gelmekte:

Ör. Bizzat Dışişleri Bakanı H. Fidan’ın “AKP’de iç savaş çıkardı” diye haberleştirilen demeci: “CAATSA yaptırımları yüzünden ABD Kaan’ın motorunu vermiyor. Lisansların çıkarılıp motorların gelmesi lazım ki Kaan’ların üretimi başlayabilsin.” (CAATSA yaptırımları, Rusya’dan S-400 füzelerinin alınması nedeniyle getirilmişti. Bu CAATSA meselesi, ayrı bir yazıda deşmeyi gerektirecek kadar geniş ve önemli).

Ör. Doğru mudur bilemiyorum, Türkiye’nin F-16 alımının CB Erdoğan’ın damadı S. Bayraktar tarafından engellendiği iddiası dolaşıyor ortalıklarda. Buna göre, F-16’lar için Türkiye bugüne kadar 1,5 milyar dolar ödediği halde, Bayraktar Kaan motorunun verilmesine öncelik tanınması düşüncesindeymiş.

Ör. CB Erdoğan’ın Kaan olayını bilmediğine, kendisine bu konuda önceden bilgi verilmediğine ilişkin haber .

***

1) Önce, CB Erdoğan çok istediği bu görüşme için neler verdi?

a) Enerji. Şu anda Türkiye sıvılaştırılmış doğal gazı (LNG) Azerbaycan, İran ve esas olarak Rusya’dan borularla ve ucuza alıyor.
Erdoğan Trump’la görüşmeye gitmeden ABD şirketi Mercuria’yla 20 yıllık ve 43 milyar dolarlık bir gemilerle taşıtma anlaşması yaptı. Bu Amerikan LNG’si, Türkiye’nin Rusya’ya bağımlılığı konusunu azaltmakla birlikte, Rus boru gazına göre neredeyse 2-3 kat daha pahalı. Kaldı ki, Rusya ile yapılan doğalgaz anlaşmalarında da “al veya öde” kuralına göre gaz kullanılmasa bile ödeme zorunluluğu bulunuyor.

Diğer yandan, bu olay, enerjide çeşitliliği artırarak bağımlılığı azaltmak anlamına gelmek zorunda; Rusya’yı dışlamak değil. Çünkü Türk dış politikası daima Batı-Rusya dengesi üzerine kurulageldi.

b) Vergi kaldırma. Erdoğan, ABD’yle yaşanan papaz A. Brunson olayı sırasında ABD ürünlerine %100 ek vergi getirmişti. Görüşme sırasında bu ek vergiler kaldırıldı.

c) Boeing satın alma. Bu konuyu “Trump’la görüşebilmek için kullanacak” diyen CHP Gn. Bşk. Ö. Özel’i Erdoğan “uyduruyor” diyerek yalanlamıştı. Oysa Trump bu Boeing işini randevu satmak için kullanıyordu; daha önce de G. Kore liderine 50 Boeing, Katar liderine 210 Boeing karşılığı randevu vermişti.

Buluşma sonucu, ilk aşamada 150 olmak üzere 225 yolcu uçağı satın alınması kararlaştırıldı. Üstelik şu sıralarda bu şirketin çok sorunları bulunan 737-MAX modeli dahil.

d) NATO’ya gönüllü katkı. Üç Rus savaş uçağının 12 dakika boyunca Baltık hava sahasını ihlal ettiği haberleri üzerine Türkiye, NATO üyeleriyle dayanışma kapsamında, gelişmiş bir hava erken uyarı ve kontrol (AWACS) uçağı konuşlandırdı.

e) Kaan motoru olayı. En yukarıda bahsettiğim ve G. Öztürk’ün “Kaan-dırıldık” diye adlandırdığı bu hadiseyi Bakan H. Fidan duyurmasaydı haberimiz olmayacaktı ki, çok vahim.

Evet, yine CHP’li emekli büyükelçi N. Tan’dan öğreniyoruz ki KAAN’ın prototipleri için 10 adet F-110 motor ve lisansları ABD’den alınmış, fakat seri üretime geçmek (ve ihracat) için bu motorların ihracat lisansını Kongre’nin tekrar vermesi gerekiyormuş. Yani, Kaan’ın bugünden yarına F-35’in yerini alması olanaksız.

Olay, kamusal özgürlüklerin çok sınırlandığı her dönemde çiçek açan karikatürlere konu oldu. Gazete Pencere’den Bülent Çelik, Kaan motoru olayı ile uçakta soruların sansürlenmesi olayını birleştirerek çizdi:

f) Halkbank olayı. Bu konu, bizim basına yeterince yansımadı ama çok önemliydi görüşmede. Hatırlarsanız, Halkbank ABD’nin İran yaptırımlarını delmek ve kara para aklamakla suçlanıyordu. Reza Zarrab ABD’de açılan davada itirafçı olup tanık statüsüne geçmiş, banka genel müdürü H. Atilla ise 2018’de ceza almıştı.

17-25 Aralık 2013 sürecinden kalma bir yara olan bu olayda Türkiye’nin 100 milyon dolara yakın bir ceza ödeyeceği, ama bir Türk kamu bankasının ABD’de yargılanmasını kabul edemediği bildiriliyordu.

Trump’ın davayı düşürme yetkisi yok. Bu nedenle, görüşmede konuyu Erdoğan’ın ‘kapatalım bu dosyayı lütfen’ anlamında masaya getirişi epey tuhaf düştü.

Anlaşılan CB Erdoğan, ABD’deki Başkan ile Yargı arasındaki ilişkileri Türkiye’deki gibi sanıyordu.

***

2) CB Erdoğan bu görüşmeden ne aldı?

Erdoğan’ın bu buluşmadan elde ettiği tek somut şey, maalesef, selam kıtasıyla karşılanması ve Trump’ın kendisine otururken koltuk tutmasıyla sınırlı olmuşa benziyor.

Çünkü Erdoğan her ne kadar “Amerika ziyaretimiz fevkaladenin fevkinde başarılı geçtidemiş olsa da hiçbir konuda somut ilerleme sağlayamadı: F-16 ve F-35 alımı. Kaan motorunun alımı. Halkbank davasının ABD’de görülmesinin önlenmesi. Gazze’de İsrail saldırganlığının durdurulması.

Hatta Oval Ofis’te bu Gazze işini ne Erdoğan dile getirdi ne de onca Türk gazeteci. Tam aksine, Türkiye görüşmenin ardından Trump’ın Gazze planına destek açıklaması yaptı ve “Trump’ın liderliği ve iradesine güven duyuyoruz” diye ilan etti.
Ardından Erdoğan da demeç verdi: “Sayın Trump’ın gösterdiği çabayı ve liderliği takdir ediyorum”.

Şimdi de Gazze’ye yardıma giden ve sürekli olarak İsrail SİHA’larının saldırısına uğrayan Küresel Sumud Filosu adlı uluslararası sivil toplum girişimine, İtalya ve İspanya’nın korumak için gönderdiği fırkateynlere karşılık Türkiye, ‘vermeseydi daha iyi olurdu’ dedirten şu “desteği” verdi:

İhtiyaç duyulması halinde ilgili kurumlarımız ve uluslararası taraflarla koordinasyon içinde insani yardım görevlerine katkı sağlayacaktır.

***

Bütün bunlar doğru. Fakat Erdoğan’ın kendisi açısından çok önemli bişey aldığını da söylemek lazım: Meşruiyet.

Kavram Ankara Büyükelçisi Tom Barrack’tan kaynaklandı. Görüşme öncesi Trump’a soruyor: “Sayın başkan, neye ihtiyaçları var?” Aldığı cevap: “[Erdoğan] Çok akıllı biri. Mesele sınırlar, S-400 veya F-16’lar değil. Mesele meşruiyet.

Güzel de, bunun Türkçesi kaçınılmaz olarak şöyle: ‘Kendisi Türkiye’de meşruiyet sıkıntısı çekiyor. Biz buraya davet ederek meşruiyet verelim, kendisini ihya edelim’.

Bir liderin, ancak dürüst seçimler sonucu sahip olabileceği meşruiyet’i yurt dışına davet edilerek sağlaması, bilmiyorum nasıl nitelendirilir. Ama bizzat Barrack bile bundan rahatsız olmuş olmalı ki, “Meşruiyet derken herhangi bir siyasi anlamı değil saygıyı kastettimdedi.

Meşruiyet, her gün çok ilginç şeyler çizen B. Çelik’e de konu oldu:

***

3) CB Erdoğan hangi konularda sessiz kaldı?

Maalesef CB Erdoğan, artık ne demekse, Trump’ın şu sözlerine de maruz ve sessiz kaldı: “Hileli seçimleri en iyi o bilir.

Trump’ın Rusya’dan petrol alınmamasını isteyen sözlerine sessiz kaldığı gibi.

Trump’ın “F-35’ler konusunda Türkiye ile rahatlıkla anlaşma yapabiliriz ama önce Erdoğan da bizim için bir şeyler yapacaksözüne sessiz kaldığı gibi.

***

4) Netice-i Kelam

Bu geniş özetin vardığı sonuca gelelim.

CB Erdoğan’ın durumunu tabii ki biliyoruz: Temel amacı makamda kalmak; o kadar.

Fakat bu temel amaç açısından ben kendisinin yerinde olsam bu görüşmeye gitmemeyi tercih ederdim çünkü bu ziyaret muhalefete yaradı. Görüşme öncesi ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun söylediği aşağılayıcı sözler öyle kolayına geçirtirilebilecek türden değil:

Liderler istediklerini söyleyebilir ama günün sonunda bir çözüm gerektiğinde Beyaz Saray’a gelmek isterler. Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu hafta Başkan’la görüşmek için Beyaz Saray’a geliyor. Hepsi Trump’la konuşmak, onun sorunu çözmesini istiyor. Gerçek şu ki, bugün bile devam eden toplantılarımız var ve liderler bu toplantıların bir parçası olmak için adeta yalvarıyor. ‘Bizi de dahil edin, beş dakika el sıkışma imkânı sağlayın’ diye arıyorlar.

Bu aşağılamaya Murat Emir’in ağzından “Bunu aklınıza kazıyın: Bu milletin onuru satılık değildir” diye tepki veren CHP’den Ö. Özel şöyle püskürdü:

Randevu için paramızı harcadığın yetmedi, ülkenin itibarını da harcıyorsun… ABD Dışişleri Bakanı alay ederek ‘Randevu için yalvarıyorlar’ diyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanına bu lafı söyleyecek adamın alnını karışlarım! ABD Dışişleri Bakanı bunu diyecek ve sen susacaksın… Yazıklar olsun!

CB Erdoğan tabii ki böyle bakmıyor. “Birçok konuda ilerleme sağladık” gibi çok yuvarlak bir sonuca bağlayıp çıkıyor. Yani, Beyaz Saray’da müttefik değil, müşteri pozisyonuna razı olabiliyor.

***

Şöyle bitirelim:

Erdoğan’ın her konuştuğunda dile getirdiği İsrail saldırganlığı ve Gazze açısından bizzat Erdoğan, Trump’la yan yana fotoğraf vermek uğruna, Trump’ın Müslüman ülkeleri İsrail üzerinden bölmesine sessiz kaldı. Şöyle ki:

Trump’ın Müslüman liderlerle yaptığı ve “Gazze’deki savaşı sona erdirmek istiyoruz. Saygı duyduğum liderlerle, Ortadoğu’da normal yaşama dönmek istiyoruz” diyerek açtığı toplantıda Erdoğan masanın başında, Trump’la birlikte yönetici pozisyonundaydı.

Kaynak: A.A.

İşte bu toplantının konusu olan 20 maddelik Plan, Murat Yetkin’in yerinde deyimiyle, “ABD’nin Irak işgalini söylediği yalanla hızlandırdığını itiraf eden dönemin İngiliz Başbakanı Tony Blair başkanlığında, bir asır sonra Filistin’e yeni bir manda yönetimi getiriyor”.

Önceki Yazı