Baskın Oran

Heybeliada Ruhban Okulu açılırsa başımıza gelebilecek felaketlere dair

CB Erdoğan’ın Beyaz Saray’da Trump’la görüşmesinde Heybeliada Ruhban Okulu’nun (HRO) açılması konusu da konuşuldu. Erdoğan, “Üzerimize düşeni yapacağız” dedi.

Küçük bir kıyamet koptu. Ağustos 2023’te Patrik Bartholomeos’un tarihî Sümela Manastırı’nda 10. kez yapılacak ayin için Trabzon’a gelmesinin yarattığı tepkiye benzer bir durum ortaya çıktı.

O tarihte yani yaklaşık 2 yıl önce, Hristiyanlar tarafından “Meryem Ana’nın göğe yükseliş günü” olarak kutlanan 15 Ağustos’ta düzenlenen ayine gelenler Trabzonlular tarafından havaalanında karşılanmış, Patrik’e “Ekümenik Patrik Bartholomeos” yazan bir Trabzonspor forması ile bordo-mavi atkı ve çiçek hediye edilmişti.

Fakat “Trabzon’un fethi ile aynı güne denk geldiği”, “Lozan’ın delinmesi anlamı taşıdığı”, “Pontus hayallerinin sonucu yapıldığı” gerekçeleriyle YRP, İYİ Parti ve Zafer Partisi protesto etmişlerdi. Patrik Barholomeos, Sümela’da ayin için izin veren makamlara teşekkür etmişti.

Bu sefer de benzer bir olay harekete geçti. Önce bunları kesintisiz vermek, ardından da bu konularda uzmanlık alanıma giren gerçek durumları anlatmak istiyorum:

1) E. Büyükelçi Uğur Ergun’un, HRO konusunda sosyal medya hesabından yazdığı ve Milli Gazete tarafından “Ruhban okulu Lozan’a ve Anayasaya aykırı!” manşetiyle alıntılanan şeyler:

“Mevzuatımıza göre kamu düzeni ile ilgili bazı alanlarda özel yüksek okullar açılamıyor. Örneğin, askerî, polisiye, dinsel alanlarda… HRO için bu kısıtlamanın ortadan kaldırılması Müslüman din adamları yetiştirmek üzere özel okullar açılması için de emsal oluşturur”

“(…) “HRO’nun açılması konusunun özünde Patrikhanenin bugünkü durumu yer almaktadır. Mevzuata göre patrik ve patrikhanenin Sinod üyelerinin Türk vatandaşı olmaları gerekmektedir. Ülkemizdeki Rum vatandaşlarımızın sayısının tükenmekte olduğu göz önüne alındığında HRO’nun açılması bu konudaki zorluğun aşılması yönünde bir çare olarak görülmektedir.”

“(…) İstanbul’da artık pek cemaati kalmayan patrikhanenin önümüzdeki yıllarda doğal ömrünü tamamlaması beklenebilir. Bunu önleyecek tedavi için tek bir seçenek vardır: Türkiye’nin patrik ve Sinod üyeleri için TC vatandaşı olmaları koşulunu kaldırması. İşte, HRO üzerinde Washington’da önemle durulmasının özü bu. Burada yabancı öğrenciler Patrik ve Sinod üyeleri olmak üzere yetiştirilecekler. HRO’nun açılması ilk adımdır. Asıl istenilecek olan yabancı uyruklu patrik…”

Uğur Ergun’a göre HRO, ‘Ekümenik Patrikhane’ fikriyle birleşince Lozan’a, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’na ve Anayasaya aykırı.

***

2) Sözcü’den Saygı Öztürk, “devletin ilgili kuruluşları tarafından hazırlanan” ve Sinan Aygün’ün Ankara Ticaret Odası Başkanlığı döneminde bastırılan “Fener Rum Patrikhanesi” kitapçığında yer alan 4 aşamalı bir planı açıklıyor:

Birinci aşama: Türkiye Cumhuriyeti kanunlarının vesayetinden ve engellemelerinden kurtulmak. Bunun için de Patrikhaneye “Ekümenik” sıfatı vermek yeterli. Türkiye bunu tanıdığı anda artık Patrikhaneyi kontrol edemeyecek.

İkinci aşama: Suriçi İstanbul’u esas şehirden ayırıp kültürel ve dinî çehresini öne çıkarmak. Böylece bir Vatikan kurma yolunda çok büyük bir aşama kat edilmiş olacak.

Üçüncü aşama: Hristiyan ülkeler İstanbul’da dinî ataşelikler açabilecek. Bunlar, bir süre sonra, gelecekteki Vatikan devleti nezdinde büyükelçilikler olacak.

Dördüncü aşama: Suriçi İstanbul (Konstantinopolis) uluslararası kuruluşlar için “Açık Şehir” haline getirilerek Türkiye’nin hükümranlık hakkı tartışmaya açılacak.

Şimdi gelelim bu konulardaki gerçek durumlara. 2 başlık altında:

1) Patrikhane ve Ekümenik Sıfatı; 2) HRO’nun gelişim tarihi.

***

1) Patrikhane ve Ekümenik Sıfatı:

Fatih, Konstantinopolis’i fethedip İstanbul yapar yapmaz Patrik’in yetki alanını Bizans dönemine oranla çok büyük ölçüde genişletti. Böylece hem Patrik’i Papa’ya karşı çıkardı ve Hristiyanlığın bölünmüşlüğünü canlı tuttu, hem de imparatorluktaki Ortodoks tebaayı kolayca denetledi. Fener, sonraki yüzyıllarda da Moskova Patrikhanesi’ne karşı rakip olarak çıkarılacaktır.
1820’lerdeki Yunan isyanı sırasında Fener Patrikhanesi Yunan bağımsızlığına karşı çıktı çünkü cemaati büyük ölçüde azalacaktı. Fakat söylemek lazım ki bu tutum Patrik’i idamdan kurtaramadı çünkü Osmanlı’da “milletbaşı”lar kendi cemaatlerinin sadakatinden sorumluydu.

Ekümenik, Hristiyan dünyasında “evrensel” anlamına gelir. Yaklaşık 200 milyonluk Ortodoks dünyasının tarihsel olarak en üst başpiskoposluğu demektir ve Fener’in 6. Yüzyıldan beri kendisini “eşitler arasında birinci” kabul eden diğer Rum Ortodoks Patrikhaneleri ve Kiliselerinin ruhani ve onursal lideri olmasını ifade eder.

Kavram, tamamen Ortodoks ilahiyatıyla ilgili bir terimdir. İslam ilahiyatçısı Ali Bulaç’ın kaç kere söyleyip yazdığı “Biz Ortodoks ilahiyatına ne karışırız?” hükmü gerçekten anlamlıdır ve bir Hristiyan yetkilinin çıkıp da “Müslümanlar hacca Mekke’ye değil Medine’ye gitmelidir” demesi gibi bir olasılıkla karşılaştırılırsa daha iyi anlaşılır.

Üstelik, Fener’in ekümenikliği diye bir tartışma konusu yok. Çünkü hem tüm ülkeler ve uluslararası kuruluşlar resmen böyle tanıyor, hem de biz 14 Mayıs 2010’da Başbakanlık düzeyinde, 26 Kasım 2020’de de Cumhurbaşkanlığı düzeyinde tanıdığımızı açıkladık.

Dahası, sadece Katoliklikte merkez tek’tir: Vatikan. Ortodokslukta merkez olmadığı bir yana; dinsel kurumlar arasında mücadele vardır; Yunanistan Kilisesi ile Moskova Patrikliği Fener’in tarihsel ve güncel rakipleridir.

***

2) HRO’nun gelişim tarihi:

HRO, Yunanistan 1829’da bağımsız olduktan sonra 1884’te Ortodoks din adamı yetiştirmek için açıldı.

1952’de yabancı öğrenci kabul etmeye başladı. Burada Ankara’nın amacı, Beyrut veya Kudüs yerine İstanbul’da okumuş Ortodoks din adamı yetişmesiydi.

1971’de AYM özel yüksek okulların anayasaya aykırı olduğuna karar verince okuldaki ilahiyat eğitimi kalktı, okul Heybeliada Özel Rum Lisesi olarak devam etti. Fakat Türkiye’deki Rum nüfus çok yaşlanmıştı ve 2.000’in altına düşmüştü, öğrenci bulunamıyordu, kadük kaldığı için Patrikhane tarafından tamamen kapatıldı.

Milli Eğitim Bakanlığına bağlı bir okul olarak faaliyet gösteren HRO, YÖK mevzuatına uygun olmadığı gerekçesiyle 1971’ de kapatıldı. O zamana kadar HRO mezuniyet diplomaları MEB onaylıydı.

Türkiye sağı, HRO tekrar açılırsa, yukarıda zikrettiğim “4 Aşama”ya benzer sakıncaların doğacağını ilan etti. Bunlara sırayla bakalım ve hemen ardından gerçek duruma temas edelim:

a) “Megali İdea (“Yunanlıların Büyük Ülküsü”) canlanır”.

Çok çok ilginç, çünkü bu “ideal” 1922’de Yunanistan için Mikrasiatiki Katastrofi‘ye (Küçük Asya Felaketi) dönüşmüştü. Bugün 9.909.733 nüfuslu Yunanistan’a karşılık Türkiye’de ilk, orta ve lise öğrencileri sayısının 17.236.000 olduğunu söylemek paranoyanın derecesini gösterecektir sanırım.

b) “Fener ekümenik (“evrensel”) olur, Vatikan’a benzer, devlet içinde devlet yaratırız”.

Buna hem yukarıda temas ettim hem de böylesi bir paranoyayı tartışma konusu yapmayı zül sayarım.

c) “İslamcı tarikatların kendi okullarını açmalarına, oralarda dinsel giysiyle eğitim yapmalarına vb. yol açar”.

Lozan’daki gayrimüslim “artı” haklarının ülkedeki İslamcı tarikatlara emsal olacağından korkuyorsanız, getirdiğiniz her kısıtlamanın altına 3 kelimelik bir fıkra eklersiniz, olur biter: “Lozan hükümleri saklıdır”.

d) “Yunanistan’la mütekabiliyet var; onlar düzeltmezse ben de düzeltmem”.

Bir kere, Lozan’ın 45. maddesi mütekabiliyet değil, “paralel yükümlülük” maddesidir; Türkiye’nin gayrimüslimlere verdiği hakların Yunanistan tarafından da ülkesindeki Müslümanlara uygulanacağını söyler.

İkincisi, insan haklarında mütekabiliyet yasaktır. 1969 Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi Md.60/5 bunu açıkça yasaklamıştır.

Üçüncüsü, mütekabiliyet uluslararası ilişkilerde hep olumsuz uygulanır. Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde de daima “Sen benim soydaşımı ezersen, ben de senin soydaşın olan kendi vatandaşımı ezerim!” anlamına gelmiştir.

Dördüncüsü, “Heybeliada’yı açabiliriz, ama B. Trakya’da müftüler seçimle gelirse” deniyor. Acaba neden bahsettiğimizin farkında mıyız? Bizde devletten bir kuruş almayan Patrik’e karşılık Yunanistan’da gider ve maaşları Yunan devletince ödenen müftülerin Kemalizm’i ürpertecek dünyevi yetkilere sahip olduklarını biliyor muyuz? Birkaçını sayayım: Evlendirme, boşama, velayet, nafaka, Helal Gıda Sertifikası verme, fetva çıkartma. Eğer medeni kanuna tabi olmak açıkça seçilmezse, Miras’ta kız evlat yüzde 25, erkek evlat yüzde 75 alıyor.

Nihayet, Lozan Md. 40 aynen şöyle diyor:

“Müslüman olmayan azınlıklara ilintili olan Türk yurttaşları hukuk bakımından ve fiilen öteki Türk yurttaşlarına uygulanan işlemlerin ve sağlanan güvencelerin tıpkısından yararlanacaklar ve özellikle, harcamaları kendilerince yapılmak üzere, her türlü yardım, dinsel ya da sosyal kurumları, her türlü okul ve benzeri öğretim ve eğitim kurumları kurma, yönetme ve denetleme ve buralarda kendi dillerini özgürce kullanma ve dinsel ayinlerini serbestçe yapma bakımından eşit bir hakka sahip bulunacaklardır.”

“Eşit hakka sahip”lik konusunda Türkiye’deki dinsel eğitime ilişkin birkaç sayı vererek bitirelim:

***

Diyanet sitesine göre, Başkanlık’a bağlı olarak 28.000 eğiticinin görev yaptığı 22.758 Kur’an kursu bulunuyor. Kur’an-ı Kerim derslerinin yanı sıra temel dinî bilgilerin de sunulduğu kurslardan, 700.000 kişi yararlanıyor.

İmam Hatipliler Derneği Gn. Bşk. Abdullah Ceylan’ın verdiği bilgilere göre, Türkiye’de yaklaşık 4.500 İmam-Hatip okulu var. Bunların yanı sıra, Diyanet’e bağlı olmayan, sayısı bilinmeyen gayri resmî Kur’an kursu faaliyette.

Diyanet Kur’an kursları yurt dışında da faaliyette. 2000-2001 öğretim yılına ilişkin istatistiklere göre Almanya, Hollanda, Fransa, Belçika, Avusturya, İsviçre, Danimarka, Avustralya ve ABD’de Diyanet görevlilerince yürütülen Kur’ân-ı Kerîm ve Dinî Bilgiler Kursları’nda toplam 51.955 öğrenci okumuştur.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı