Baskın Oran

Muhalif Refleks dergisine röportaj

BirGün gazetesinde bir yazınızda AKP’nin desteklenebilir olduğunu ifade etmiştiniz. Radikal Gazetesi’ndeki söyleşinizde de “AK Parti öyle arkadaşları listesinden aday gösteriyor ki, aynı fikirleri paylaşmanın ötesinde bunlar bazı konularda benden daha radikaller”. AKP’ye ilişkin bu yaklaşımınız eleştiriliyor da. AKP’yi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu konuda yazılıp konuşulanlar Türkiye’de biz solcuların da ne biçim ezberci olduğunun en canlı kanıtlarından biri. “Dinci birisi veya kurum mutlaka sağda olmalıdır”. Oysa sağ ve sol kavramları mutlaklıktan en uzak kavramlardır; tamamen görelidirler. Fransız İhtilali’nden hemen önce burjuvazi mükemmelen sol idi; bir düşünün. Mazlum-Der sağcı mı oluyor yani şimdi? Tam tersine. En sağlam insan hakları örgütlerinden biri.

Ben 17 Haziran Pazar günkü Sabah Pazar ekinde “AKP, CHP’den yüz kere daha solda” dediğim zaman hemen atladı ezberciler: “AKP’ye sol diyor”. Yok bre kardeşim. Ben CHP’nin ne kadar sağcı olduğunu söylüyorum! İnsanlar yanlış anlamaya bu kadar mı uğraşırmış? Biraz iz’an, biraz insaf yahu. Bir gram olsun! Büyük bir değişim döneminde olduğumuzu ve her şeyin karmakarışık olduğunu takdir ediyorum ama, insanlar bu kadar mı böyle olurlarmış? Yanlış anlamak için kendilerini bu kadar mı zorlarlarmış? Mademki bu kadar zorlayabiliyorsunuz kendinizi, o zaman bir miktar da ezberinizi bozmak için zorlayın be kardeşim; çok kazanırsınız. Böyle söylersen bazıları sana fena sinirlenir, ama ben insanların sağduyusuna inanan biriyim, çoğunluk seni takdir eder ve iyiye doğru değişir. Bana diyorlar ki, “Bir akademisyenken birdenbire politikacı olmak zor geldi mi?” Niye gelsin yahu? Ben şu anda, yıllardır söylediklerimi tekrarlıyorum, oluyor bitiyor. İstersem çöpçü veya balıkçı olayım, aynı şeyleri söyleyeceğim. Hiçbir biçimde zorlanmıyorum yeni işlevimde.
Ben Ermeni Konferansı’ndan sonra AKP böyle devam ederse oy verebileceğimi söyledim. Çünkü o konferansa sol olduğunu söyleyen partiler AKP’den daha kötü tepki vermişlerdi. AKP onlara göre zemzemle yunmuştu. Ama ondan sonra roketleyen milliyetçiliğe teslim oldu, berbat bir yol izledi vs., o da ayrı tabii. Çünkü temelinde siyasal liberallik yok. Yani açıkfikirlilik yok. Nefesi ancak bu kadarına yetti. Normaldir.

Ezberin bir bölümü de yine yukarıdaki soruda. Ben AKP’nin benim gibi radikalleri aday gösterdiğini söyledim, arkasından da seçilince onlarla gayriresmi bir grup kurabileceğimizi anlattım. Ezber hemen harekete geçiyor, gördüğünüz gibi.
Aslında bizim, karşımızdakilerin ezberinden önce kendi yandaşlarımızın ezberiyle uğraşmamız gerektiğini gösteriyor. Sakın bunlardan alınmayın. Üzerinize alınmayın. Hepimiz için söylüyorum. Ben Kemalist çekirdekten gelen bir insan olarak çok uğraştım kendi ezberimi bozmak için ve tam bozabildiğime hâlâ emin değilim; durmadan yakalıyorum kendimi şurada burada. Başkaları da uğraşsın kendi ezberiyle; hiç acıyamam onlara; kendime acımazken.

Genelkurmay yeni bir açıklama yaparak, halkı ‘teröre karşı kitlesel refleks’ göstermeye çağırdı, ne yapılmak isteniyor?

Güya teröre karşı miting isteniyor. Bunun sonucu, hiç tartışmasız, adam linç etmektir. Milletçe tam linç modundayız şu anda zaten. Ahmet Kaya gömleği yeter. Muhtemelen John Lennon gömleği de. Bir küpe de.
Bir devletin sokağı harekete geçirmek istemesine de az rastlanır doğrusu. Çünkü devletin işlevi, sokağı değil anayasal kurumları harekete geçirmektir; başta da parlamentoyu. Parlamentoyu 367’yle düğüm et, ondan sonra sokak devreye girsin. Bravo. Ondan sonra kolaysa durdur.

ABD karşısında AB bir alternatif olarak değerlendirilebilir mi? Siz, AB’ye karşı çıkmanın ABD’den yana olmak anlamına geldiğini ifade ediyorsunuz. AB bir neo-liberal proje öngörmüyor mu?

Evet. AB’ye ABD gibi emperyalist demenin Türkiye üzerinde ABD tekeli yaratmaktan başka hiçbir sonuç doğurmayacağını söylüyorum. Aynen böyle diyorum Kardeşim, dünyada tek bir sistem vardır; hep de o oldu: Kapitalist sistem. Hadi, şimdi kimi kardeşlerim kalkıp ezber okusunlar: “B.Oran kapitalizmden yana olduğunu
açıkladı!”. SSCB’nin en güçlü döneminde SSCB bütünüyle bu sistem içinde işliyordu, ticaretini yapıyordu, ve saire. Kapitalist sistemi kıyasıya eleştirmek başka şey, kapitalist sistemin varlığını görmek başka şey. Bunu niye ayıramıyoruz, şaşılacak şeydir.

Şimdi ezberciler hemen heyecanlanacak ama, beni hiç ilgilendirmez; ben ezber bozmak için varım: Ben müsaade ederseniz uluslararası ilişkiler profesörüyüm ve Türkiyeliyim. Benim ülkemin uluslararası planda ayakta kalmasının bir tek koşulu vardır: Bulunduğu bölgede denge yaratmak ve bu dengeden yararlanmak. Stratejik
OBD’lerin (Orta Boy Devlet) başka seçeneği yoktur; bizim Mülkiye’de çıkardığımız Türk Dış Politikası kitabındadır bunun ayrıntısı. Bu bazen Doğu-Batı dengesi olur, o olmuyorsa Batı-Batı dengesi olmasına çalışılır. AB’yi emperyalist diye reddet, yani Batı’yı tümden reddet, çok güzel. Ondan sonra onun yerine Çin’i koy. Veya darbeci Chavez’e övgüler düz. Petrol fiyatları böyle olmasaydı görürdüm ben Chavez’i. Bence Tibet’i de koysunlar potansiyel müttefiklerimiz arasına, çeşit olur. Yahu, bugün Rusya İMF’den medet umuyor, Çin Dünya Ticaret Örgütü’nden! Karşımdakilerin ezberine lahavle diyorum, ama yandaşlarımın ezberi bana biraz fazla koyuyor. Biraz dış politika bilgisi yahu. Önce azıcık bilgi, sonra bolca yorum; kesinlikle razıyım.

ABD, AB, Rusya-Çin gibi üçlü bir eksen son günlerde oldukça yaygın tartışılıyor. Dünya sistemini böyle bir eksen ve farklılaşma üzerinden ele almak mümkün mü?

Nedir böyle bir eksen, ben bilmiyorum. Birkaç gündür gazete okuyamadım. Böyle bir ittifak mı var üçlü? Böyle olsa, Türkiye gibiler çıra misali yandı demektir.

Kemalizm’in kriz içerisinde olduğunu yazılarınızda sıkça ifade ediyorsunuz. Bu krizin nedeni nedir?

Bunu benim www.baskinoran.com sitesindeki yazılardan okumanızı öneririm. Bir cümlelik cevap isterseniz: 1930’larda dönemi için başarılı olan reçeteleri 2000’lerde uygulamak istemek, yani ezbercilik. Bence bu cevap yüzlerce makaleden daha önemli. Ama şunu da ekleyeyim: Bu sadece Kemalizm’e özgür bir şey değil. Eskinin
reçetelerini yeni koşullara da uygulamak isteyen her hareket krize girer ve aklı başına gelene kadar da çıkamaz.

Cumhuriyet mitinglerinde bir çok farklı görüntü bir arada sergilendi. Ulusalcı-milliyetçi argümanları kullananlar da vardı, ‘ne şeriat ne darbe’ diye kendisini farklılaştıranlar da. Bu mitingleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Radikal İki’deki arşivimde bunun cevapları ayrıntısıyla var.

Mitingler kimilerince ‘faşizmin ayak sesleri’ olarak değerlendirildi. Böyle bir değerlendirme yapılabilir mi? 

Radikal İki yazılarıma bakınız.

Solun ortak adayı olarak İstanbul 2.Bölge’den milletvekili adayı oldunuz. DTP ve ÖDP adaylığınızı destekleme kararı almıştı ancak DTP son anda sizin karşınıza aday çıkardı. Bu gelişmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz, adaylığınız devam ediyor mu?

Biz arkadaşlarımızla bu adaylık işini ilkelerimizi belirledik ve ilan ettik. ÖDP, EMEP, SDP, DTP hemen desteklerini ilan ettiler. Birkaç gün sonra DTP’nin İstanbul il başkanı benim bölgemden adaylığını ilan etti. Üzüntü vericidir çünkü DTP böyle bir duruma layık değildir. Ama biz fikriyatımızın ve burnumuzun istikametinde devam ederiz, bu da şüphesizdir. Bu konu tamamen DTP’nin iç sorunudur.

Seçimlerin ardından Mecliste oldukça farklı bir tablo oluşacak gibi, baraj konusunda sıkıntı yaşayan bir çok parti bağımsız adaylık yolunu deniyor. Seçim sonrası Meclis nasıl olur sizce?

Muhtemelen 2 veya 3 parti olur, bir de bağımsızlar. Öğrenmeye otuz gün kaldı.

Son olarak, mecliste göstereceğiniz muhalif refleksler nelerdir?

Fazla bir şey değil. Sadece ezilmiş-dışlanmışların sesini yükseltmek oradan. Meclis kürsüsünden. Ben iktidar değil, ana muhalefet olmaya gidiyorum. Bu iyi anlaşılmalıdır. Ben tek başıma düzeni değiştiremem, ama zangır zangır sarsarım. Eğer bana şu veya bu biçimde engel olmaya kalkarlarsa, ki içtüzük buna fevkalade müsaittir, geçerim genel kurulun yanındaki bir odaya, toplarım Meclis muhabirlerini, derim: “Yazın. Kürsüden konuşmama engel oldular. Bu konu hakkında şunları söyleyecektim, söyletmediler. Yazın” derim. Benim aykırı + tutarlı ses çıkardığım oranda onlar yazar. 80 yıldır insanlar bıktı Meclis’in ve dolayısıyla Türkiye’nin Benim Oğlum Bina Okur, Döner Döner Yine Okur’undan. Biraz da altüst olsun gündem bakalım. Eskiden sakat doğan çocukları evliya türbesine götürüp işetirlermiş; çarpılsın da düzelsin diye. Bilmem anlatabildim mi.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı