“Ne oldu len? Yetmez Ama Evet oyu verirken bunlar bu şekilde sizleri kendilerine çekip dinci bir devlet kuracaklar dediğimde bu senaryolara sen de mi kapılıyorsun demiştin de..!!!” Feyhan’ın benimle enseye tokat kuzeni Bodrumlu Ahmet’in yeni fakat fazlasıyla eskimiş bir nağmesi. Benim geçen haftaki Burger King’i okuyunca yazıp yollamış.
Daha 1. yüzyılda Pamukkaleli Epiktetos demiş: “Bildiğini sanan kişiye öğretemezsin”. Anlaşılan, aralarında nükleer fizik profesörü bile bulunan bu taifeye anlatamayacağız: Hiçbir kurum veya kişinin prensip olarak iyi veya kötü olduğunu varsayarak iş görülemez. Böyle bir varsayım, en azından “evrim” ve “diyalektik” gibi iki kavramı duymamış olmaktan doğar ve vahimdir.
Evrim meselesi
Her yapı zamanla evrim geçirir. Özellikle siyasal partiler, iktidara gelip de sorumluluk alınca törpülenirler. Kaldı ki, demokrasiyle yönetilen bir ülkede seçim kazanmış bir partinin iktidara gelmesini ‘kötü adamdan iyi şey çıkmaz’ misali buyurganlıklarla, hele de askerî darbelerle önlemek o partiyi ancak kuvvetlendirir. Çünkü o artık halkın gözünde “mazlum” olmuştur. Oy veren halk da kendini iğfal edilmiş hisseder. Seçim yaptığınızda bir daha seçer, bir daha seçer.
Hiç aklınıza geldi mi Adnan Menderes, cuntacılar tarafından idam (yani katl) edilmesinin ardından kaç kere tekrar tekrar seçilmiştir S. Demirel, T. Özal vs. adları altında? R. T. Erdoğan adı altında? Yoksa Erdoğan’ı iktidara getirenin, Türkiye’de hep yüzde 10 civarında olan şeriatçı oylar olduğunu mu düşünüyorsunuz? Yoksa siz hâlâ annenizin margarinini mi kullanıyorsunuz?
AKP’yi iktidara getirenin, evrim geçirerek sosyal demokrasiye dönüşmeyi reddeden ulusalcı inatçılık olduğunu düşündünüz mü hiç? Erdoğan’a üst üste 3 seçim kazandıranın da, AKP’nin 2011’e kadar iç ve dış politikada başarılı işler yapması, dar gelirliye önem verdiğini ayrıca öne çıkartması olduğunu? Hepsini bırakın, daha basit bir soru: Halkın oyunu daha ne kadar süreyle engellemeyi düşünmekteydiniz?
Baba Diyalektik meselesi
Yapı evrim geçirmek istemezse veya daha da kötüsü, tersine giderse ne olur? Muhalefet yerlerde sürünürken, iyi olur efendim. Çünkü Baba Diyalektik devreye girer; boru değildir, kuraldır.
Dış politikada o zamana kadar hiç kullanılmamış “Yumuşak Güç” gibi bir kavram sayesinde hiç denenmemiş bir şeyi, komşularla iyi geçinerek bir süreliğine Bölgesel Hegemon olmayı bile başaran AKP, 2011’den sonra tam anlamıyla tersini yapınca, buyurun, Türkiye’nin uluslararası prestiji birdenbire yerlerde sürünmeye başladı. Şu anda Batı tarafından hem örtülü hem açık biçimde aşağılanıyoruz, Suriye’sinden İsrail’ine kadar da nefret ediliyoruz. Mart 2013’te tarihinin ilk özrünü dilettiğimiz İsrail şimdi bin pişman çünkü özrü, nasıl derler, elinde kaldı; şahinleri bayram ediyor.
Felaketi şuradan ölçünüz: Birileri uyuşturucu ihbarında bulunuyor, Narkotikçiler koşup TIR’ı yakalıyor, içinden Konya’da imal edilip Suriye’deki şeriatçı muhalefete sevk edilen roket mermileri çıkıyor, şimdi biz bu uyuşturucu ihbarını kim yapıp Türkiye’yi zor durumda bıraktı, onu araştırıyoruz! (H. Özay, Taraf, 12.11.2013)
İç politikada da beter bir paralellik oluştu. Asker vesayetini büyük beceriyle kaldıran ve Kürtlerle barış sürecini başlatma cesaretini gösteren Erdoğan şimdi İslamcı vesayet kurmaya soyunuyor. Tek parti dönemini geçtik yahu; insanlar evde oturmaya, telefonda konuşmaya korkuyor. Başbakan, Türkiyeli Kürtleri Türkiye’ye yabancılaştırmak için ne lazımsa yapıyor. 20. yüzyıl başında yaşanan o döneme göre “normal”di de, Erdoğan 21. yüzyılda Kemalizm yapıyor yahu, Kemalizm!
Zalim ile mazlum becayiş yaptı
Yüzde 99’u Müslüman bir ülkeyiz. “Azınlığın diktatörlüğü”nden daha rezil bir şey arıyorsanız, o da “çoğunluğun diktatörlüğü”dür. Üstüne bir de “dinimiz böyle emrediyor” sosu döküyor, Prof. Hayrettin Karaman gibi ulemadan, “bireyler, muhtaç oldukları çoğunluğun hatırı için bazı özgürlüklerini gönüllü olarak kullanmasınlar” diye fetva alıyor. Ne hatırı yahu, çoğunluk ne buyurursa onu yapacaksın diyor hazret! Bu fetvayı yüzde 90’ı Budist yüzde 4’ü Müslüman olan Myanmar’da duyuverirlerse bak artık; hepten yandı gülüm o gariban Müslümanlar. Yunanlılar duyarlarsa B. Trakya ne olur?
O büyük spontane patlama, Gezi olayı, artık vesayet olmasın, birey’e saygı gösterilsin diye değil de, Kemalist/askerî vesayet gidip yerine İslamcı vesayet getirilsin diye oldu sanki.
Kontrolü gitgide kaçıran ve sesini gitgide yükselten başbakan, bizzat bu ses tarafından büyülenmiş vaziyette. Şiir okuduğu için mahkum ettirilen politikacı, kedi karikatürü yaptı diye sanatçı mahkum ettiriyor. Poster açmak gibi en temel ve masum özgürlüklere patlıyor. Açık açık intikam alıyor. Bir zamanların mazlum’u, şimdi başta Kemalistler olmak üzere bütün kendine benzemeyenleri mazlum ediyor. Böyle devam etmek yüzünden yapıcı yerine bozucu, birleştirici yerine bölücü oluyor.
Hiçbir kişi/kurum, hele iktidardaysa, böyle sürdüremez. İşte, evvelki yıl 10 Kasım’da 181.064, geçen yıl da 413.568 kişinin gittiği Anıtkabir’e bu yıl 1.089.615 kişi koştu. İşte, itiraz AKP’li bakanlardan başladı, vicdanlı milletvekillerine doğru iniyor. Eğer ulusalcı vesayetin geri gelmeyeceğinden emin olsa, halkın Erdoğan’ı destekleyen bölümü de başlayacak, niye bu kadar geriyorsun demeye.
İyiye destek, kötüye köstek
Erdoğan ve AKP’si 2011 sularına kadar Türkiye’de başka hiçbir partinin yapamadığı, yapmadığı olumlu şeylere imza atmıştı. Şimdi ise, üstelik küreselleşme sonucu birey’in yükseldiği bir devirde, birey’i katletmeye çalışıyor. Sağolsun, kendi kurduğu vesayeti yıkacak süreci bizzat başlatıyor. Bugünden yarına sonuçlanmayacak, ama başladı. Baba Diyalektik dediğimiz bu, işte. “Her şey, kendi zıddının tohumunu karnında taşır”.
Ahmet’im, sırtımızda yumurta küfesi yok ya, iyi şeyler yapan AKP’ye destek oluruz, kötü şeyler yapan AKP’ye ise köstek. İkisini de kemal-i afiyetle yaparız, canım benim. Dürüst akıl ve özgür vicdan bunu emreder. Gayrısı, boş ve zararlı ezberden ibarettir. Bodrumca söyleyeyim belki faydası olur: Anladikos?
Not: Kendini düzeltmek yerine AKP’de başlayan hareket üzerinde sörf yapmayı marifet sayacak bir CHP, diyalektik işleyişi erteletir ve başbakanın ekmeğine reçel sürer. Erdoğan başladı bile: “Düşmanı sevindirmeyin!”