Baskın Oran

Kürt milliyetçiliğine yeni bir hayat öpücüğü

Helal olsun Kürt milliyetçiliğine. PKK en zayıf hatta ölmüş bir durumda iken, Tarhan Erdem’in de dediği gibi (Radikal, 22.01.2002), hükümetin vereceği tepkiyi çok doğru tahmin ederek devletin iki ayağını bir pabuca sokmayı yine başardı. Ama, kendini durup dururken bu hale soktuğu için asıl devlet’e mi helal olsun demek lazımdır, bilemiyorum.

Ama, bildiğim şeyler var ve devleti bu hale getirmeyi başaranlara bunları aktarmak, aldığım maaş karşılığında bu ülkeye vermeye mecbur olduklarım arasında. Önce, meselenin hukuksal yönünü anlatayım:

Yakın zamanlara kadar bu ülkede Kürtçe konuşmak, yazmak ve yayınlamak yasaktı. 1930’larda kasaba ve kentlerde konuşulan kelime başına para cezası alınırdı. 12 Eylül’de konuşma, kasetler ve yayınlar yasaktı. Hele, 2932 sayılı yasa evlere şenlik bir gudubet idi. Şimdi şükür bu hukuk ihlalleri kalktı. Ama başkaları var: Radyo-TV yayını ve eğitim yasağı.

Radyo-TV yayını konusunu bin kere yazdım, okurlarım artık gık dediler, bin birinci defa yine yazıyorum: Türkiye’nin kurucu antlaşması olan Lausanne’ın 39/4 maddesi “Her türlü basın ve yayın faaliyetinde her Türk vatandaşı istediği bir dili kullanabilir ve buna karşı hiçbir kısıtlama konulmayacaktır” diyor (bu konuyu iyi öğrenmek istiyorsanız, yeni çıkardığımız “Türk Dış Politikası” kitabının birinci cildinin 225-231 sayfaları arasını okuyunuz). Yani, her Türk vatandaşı isterse Çince TV kurar, isterse Kürtçe. Ve buna karşı hiçbir kısıtlama konulamaz.

Yine Lausanne’ın 37. Maddesiyle Türkiye, 38-44. maddeler arasındaki hükümleri “temel yasalar” olarak tanıyor ve “hiçbir kanunun ve hiçbir resmî işlemin” bunlara aykırı ve bunlardan üstün olmamasını üstleniyor. Bu durumda iki seçeneğiniz var.

1) Ya, “Ben Lausanne falan tanımam, ihlal ederim” dersiniz (ve tabii, Yunanistan’ın B. Trakya’da Lausanne’ı ihlal ettiğini vs. bir daha ağzınıza alamazsınız),

2) Veya, hukuka saygı gösterip RTÜK Yasasının, radyo ve TV’de  Türkçe ve evrensel diller dışında başka dillerin kullanılmasını yasaklayan hükmünü, Türkiye’nin kurucu antlaşmasına aykırı olduğu için derhal kaldırırsınız.

Çok dikkat: Burada çok önemli bir nokta var: RTÜK’deki hükmü kaldırmak, bizim Jakoben İttihatçı kafamızla hemen sanıvereceğimiz gibi devlet radyo-TV’sinden Kürtçe yayın yapmak anlamına gelmiyor. Ne diye yapacakmışsınız? Bu memlekette Kürtçe’den başka dil yok mu konuşulan? Yarın Pomakça, Çerkezce, Arnavutça vs. talepleri gelince ne olacak? Onun için, Kürtçe yayın yapılabilmesi demek, bunu yapmak isteyenlerin radyo ve TV kurup yapabilmesi demektir. Tabii, mevcut yayın kurallarına uyarak.

* * *

Gelelim eğitim konusuna. Kendi dilinde eğitim, Lausanne’da (md.40) yalnızca gayrımüslim azınlıklara tanınmış bir hak. Üstelik, Anayasa md. 42 “Türkçe’den başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına anadilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez” diyor.

Peki, “anadil” olarak okutmak şart mı? Niye Kürtçe veya Arnavutça vs. “seçimlik dil” olarak okutulmasın? Üstelik, aynen gayrimüslimlere Lausanne’ın getirdiği koşulu uygulayarak, yani  “giderlerini kendileri ödemek üzere” olduktan sonra? Tabii, yukarıdaki “çok dikkat” dediğim çok önemli noktayı akıldan çıkarmadan: Devletin böyle bir zorunluluğu asla yok. Özel kurslarda okutulur veya özel okullarda seçimlik ders olur. Ve yine tabii, mevcut yasaların sınırlarına uyarak.

Eğer, “Bunun arkasından Kürtçe tedrisat isteği de gelir” diyor iseniz, o zaman çok safsınız demektir. Çünkü, bugün Türk ana-babalar çocuklarını İngilizce okullara gönderirken, Kürt ana-babaların Kürtçe okullara gönderecek kadar saf olduklarını düşünmek düpedüz saflık. Nasıl iş bulacak bu çocuklar? Ayrıca, bırakın göndersinler! En fazla iki yıl içinde bu okullar öğrencisizlikten kapanır (aynen, şimdi kimseciklerin Kürtçe kaset almadığı gibi). Siz de Türkiye’de herkese demokrasiyi yaygınlaştırmış olursunuz. Unutmayın: Osmanlı gayrımüslimlere eşit muamele yapmadığı için azınlık hakları (pozitif haklar) vermek zorunda kaldı ve üstelik Avrupa müdahalesini meşrulaştırdı. Şunu da anımsayın: PKK’nın Kürtler arasında en çok ses getiren argümanı, “Sana kendi dilini haram ettiler!” oldu.

* * *

Hukuksal yön fazla ciddi mi oldu? Peki. Meselenin siyasal yönüyle bitirelim, çünkü burada insanı heyecanlandıran birtakım mizahi terslikler var.

Bir defa, herkes sizi Kürtçülüğe karşı sanıyordu. Onları fena hayal kırıklığına uğrattınız, çünkü dilekçeleri reddederek ve sahiplerini tutuklatarak Kürt milliyetçiliğine çok ihtiyacı olan bir hayat öpücüğü verdiniz. İkincisi, eskiden herkes devleti dilekçeleri ciddiye almamakla suçlardı; siz bilakis tersini kanıtladınız: 5103 dilekçe sahibi arasında 12 kişinin yaşının küçük olduğu, 18 kişinin de okuma-yazma bilmediğini hemen saptadığınızdan belli. Üçüncüsü, PKK askerî olarak yenildikten sonra herkes sizi Kürt milliyetçiliğinin yeniden silaha sarılmasını önlemek için hiçbir şey yapmamakla, gevşeyivermekle suçluyordu; oysa çok şey yaptığınızı herkes bu vesileyle birdenbire hatırladı:

Güneydoğulu çocukları İstanbul Tatilya’ya ve Ankara Atakule’ye götürdünüz; Galatasaray’ın maçlarını Diyarbakır’da oynattınız; Vanspor ve Diyarbakırspor’a ciddi yardımlar yaptırdınız; ses ve film sanatçılarına doğu ve güneydoğuda konserler verdirip bale sanatçılarına başlarında poşuyla gösteri yaptırdınız. Siz bu ülke için ne çok şeyler yaptınız…

Önceki Yazı
Sonraki Yazı