AKP Gn. Bşk. ve CB Erdoğan, “Ekonomi, hukuk ve demokraside yepyeni bir seferberlik başlatıyoruz” dedi. Çifte demeç verip 11 ve 14 Kasım’da üst üste söyledi.
İkisinin arasında (13 Kasım) Adalet Bakanı Gül de, “Bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun” gibi görülmemiş-duyulmamış olağanüstülükte bir yönerge verdi savcı ve yargıçlara.
***
Reform, malum, Orta Çağ’da Kilise’nin din’i kullanarak topluma yaptığı kötülüğü düzeltmek, topluma yeniden şekil vermek (re-form) anlamında ortaya çıkmıştır. Bu açıdan, kurduğu Tek Adam Rejimi’nin kötü olduğunu ve yeniden biçimlendirilmesi gerektiğini teslim ettiği için cumhurbaşkanını samimiyetle kutlayarak başlamalıyız.
Başlamalıyız da, bu işte bi tuhaflık var. Çünkü şimdi bu mutlaka düzeltilmesi gerektiğini söylediği kötülüğü, demokrasinin Montesquieu’den beri bilinen en temel kuralı olan kuvvetler ayrılığını yıkarak oluşturmuş olan bizzat kendisi. Başka bir deyişle, kurduğu Tek Adam Rejimi yerine parlamenter demokrasiyi getirerek kendi temelinin kolonlarını şimdi bizzat kendisi kesecek, öyle mi? İnanması zor bi durum.
Demokrasi ve hukuk çökünce çöküveren ekonominin AKP’nin oyunu %25’e indirdiğini ve ayrıca baş dostumuz Trump’ın gittiğini dikkate alsak bile çok zor.
***
Zorluğun somut nedenlerinden bikaç örnek:
Daha çifte demeçlerin mürekkebi kurumadan, “Ya Kanal, Ya İstanbul” diye afiş astıran İmamoğlu hakkında soruşturma açıldı . Veli Saçılık’ın banka hesaplarına el kondu. Soylu, valilerden başkasının deprem demeci vermesini yasakladı . AKP insanları habersiz üye kaydediyor; CHP Konya İl Başkanı Mevlüt Karpuz, 1.455 üyelerinin AKP’ye kaydedildiği için savcılığa suç duyurusunda bulunduklarını açıkladı .
Ve daha bu hafta başında, 23 yaşındaki keman öğrencisi Kemal Kurkut’un Nevroz’da kameralar önünde ve yarı çıplak vaziyette sırtından vurulup öldürülmesi davasında ilgili polis “delil yetersizliğinden” beraat etti .
Bi de şunu nasıl becerdiğimize şaşırıyorum:
9 yıl aradan sonra yalvar yakar geri getirttiğimiz meşhur Formula-1’in ödül töreninde geleneksel şampanya patlatılırken şişeden şekerli gazoz döküldü. Ve bu zavallı alkol yasağı Cumhurbaşkanı Danışmanı İsmail Cesur tarafından, “Malezya, BAE, Bahreyn’de de böyle oldu/oluyor” diye izah edildi anayasasında “laik” yazan Türkiye’de .
***
Reform çifte müjdesinden sonra da böyle oluyorsa, şimdilik en az üç olasılık akla geliyor: 1) Reis artık adamlarına sözünü geçiremiyor; 2) Reis’in adamları reforma tabi tutulacak kötü düzene o kadar uyum sağladılar ki, otomatik devam ediyorlar; 3) Her şey o kadar berbat ki, Reis’in adamları reform diye bişeyin yapılabileceğine inanmıyorlar.
Bu sonuncu durumu öne çıkaran örnekler fazlasıyla mebzul.
İç politikadan ve yaşam biçiminden bikaç örnekle başlarsak:
Muhalefet etmek fiilen yasak oldu. Sokakta mikrofona konuşan emmi tutuklanıyor. AYM’nin serbest ilan ettiği şehirlerarası yollarda yürüyüş yapan maden işçileri ve ayrıca avukatlar götürülüyor. Konya Karatay Üniversitesi tarih bölümüne asistan olabilmek için artık ilahiyat diploması lazım .HDP’nin seçilmiş 65 belediye başkanından kayyımlanmayan sadece 6 tane kaldı. 600 kişilik TBMM’de, şu anda artmıştır ama, Mart 2020 itibariyle 970 fezleke bulunuyordu ve bunların 695’i HDP’liler hakkındaydı .
Bırakın Kürtleri, 20.05.2016’daki anayasa değişikliğiyle milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasını desteklemiş olan Kılıçdaroğlu’nun dokunulmazlığının kaldırılması için TBMM’ye fezleke geldi. 2014-2019 arası verdiği demeçler nedeniyle.
Az daha geriye gidelim. Reform olunca, ayakkabı kutuları içinde milyonları saklayıp imam-hatip içindi diyenler ne olacak? 17-25 Aralık meselesi ne olacak? Kaymakamlar artık Kürtçe tiyatro yasaklayıp soruşturma açmayacaklar mı? Valiler kayyım yapılmayacaklar mı yoksa?
Mesela, “Ekmeğimi geri istiyorum” sloganıyla her hafta tek kişilik barışçı protesto sergileyen KHK’lik sağlıkçı Mahmut Konuk gibiler artık yerlerde sürüklenerek götürülmeyecekler mi? Mesela, “Sandıkta hiç bişey olmadı ise yine bişeyler oldu” diyen siyasiler nasıl ekmek yiyecek reform yapılırsa?
Ne yani, yazılı sorulara artık cevap mı verilecek yani TBMM’de?
***
Zurnanın zırt dediği deliğe, yani hukuk’a geçelim.
Yoksa, idamı geri getirmekten vaz mı geçiyoruz? S. Demirtaş, O. Kavala, A. Altan, M. Baransu, daha nicelerini serbest mi bırakacağız? Bırakırsak, bunlar yıllarca yatırıldıklarına göre birer cani idiler, aramıza nasıl geri bırakırsınız demez mi insanlar?
Reform geçirince şimdiye kadar verdiği kararların tam tersini vermeye başlayacak bir yargı, bağımlı olduğunu kabul etmiş olmayacak mı? Ne yani, bağımsız Türk mahkemeleri AYM ve AİHM kararlarına artık direnemeyecekler mi? Direnmezlerse, bağımsızlıkları nerede kalacak? Dış mihraklara boyun eğmiş olmayacaklar mı?
Cumhurbaşkanımız barış bildirisi imzalayanlara toptan hakaret edip de mahkemede “ifade özgürlüğüdür” diye beraat edemeyecek mi artık? Ya İçişleri Bakanımız Soylu? Nasıl yani, insanlar ifade vermek için sabahın 05’inde yataklarından kaldırılıp götürülmeyecekler mi artık? Götürülmeyeceklerse, milletin ve vatanın bölünmez bütünlüğü nasıl korunacak?
***
Ekonomiye geçelim.
Yoksa, artık “Faiz sebeptir, enflasyon sonuçtur” denmeyecek mi? Denmeyecekse, İslam’ın emirleri ne olacak? Reform yapılınca besleme şirketler ne olacak, yem kesilince birbirini ihbar etmeler başlamayacak mı?
Cumhurbaşkanlığı filosundaki 16 uçak ne olacak? Külliye’deki tümü lüks 268 otomobil Bunların kaçar tane olduğu hakkında TBMM’de yazılı soru gelirse, yine “Bilgimiz yoktur” mu denecek? Külliye artık günde 10 milyon TL harcayamayacak mı?
***
Dış politikada merak ettiklerimden bir-iki şeyle bitirelim.
Şimdi Trump kardeş gidince Halkbank davası ne olacak? Trump ile Putin arasında Ali-Veli külahı oynamak ne olacak şimdi? Suriye’den, Irak’tan, Libya’dan ve Kafkaslardan Mehmetçiği geri mi çekeceğiz yoksa? Çekersek milliyetçiler (bu arada ne hazindir ki, CHP) çığlıklara başlamaz mı?
6 uçakla Kıbrıs’a pikniğe gidip, “5 dönüm arazi bulun, Cumhurbaşkanlığı köşkünüzü oraya taşıyalım zira bu tür makamlar bildiğiniz gibi farklı ülkelerin bakışını değiştirir” gibi, itibardan tasarrufu önleyen direktifler vermeyecek miyiz artık Kakatece’ye?
***
Netice-i kelam:
Tablo böyleyken, pul pul dökülmekte olan bir Rejim’de nasıl “reform” yapılacak ben anlamadım. Bikaç sembolik tahliye yapıp kötülüğün orasını burasını biraz tamir etmek ancak daha fazla talep ve hatta öfke doğurur. “Kandırıldım” deyip kaçmak da artık mümkün değil; o çamlar da bardak oldu, camlar da. FETÖ ve PKK deyip sıyırma yöntemi de fazla uzun sürdü, artık yalama olmak üzere.
Reform ancak, CB Erdoğan’ın AKP’den istifasıyla bismillahı çeker, “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi”nin (2018) kaldırılmasıyla devam eder, getirdiği bu anti-demokratik ortam son kertede sıfırlanıncaya kadar sürer.
Bu da, bu Rejim için intihar demektir. Kimse öldürülmemek için intihar etmez.