İsrail kötü’den berbat’a doğru kararlı biçimde ilerliyor. Filistinlilerin tapulu toprakları dahil her yere Yahudi yerleşimleri yaymak kafi gelmedi. Şimdi de vatandaşlık yasasını değiştirdi (Radikal, 11.10.10). “Yahudi ve Demokratik İsrail Devletine Sadakat” yemini etme kuralı getirdi. Yahudilere uygulanmayacak. Vatandaş olmak isteyecek Yahudi olmayanlara uygulanacak.
Yahudilik hem din demek, hem ırk demek. Bu yüzden, vatandaşlığı böyle ırk ve dine dayandırmak bir yandan ırkçılık, bir yandan bir tür teokrasi (din devleti) sonucuna varıyor. “Demokrasinin beşiği” saydığımız Eski Yunan site devletlerinde demokrasi ve haklar sadece bir avuç “vatandaş” için geçerliydi; yabancılar ile kölelere uygulanmazdı (mesela, Atina’nın beşte ikisi, bazı yazarlara göre beşte dördü köle idi). Buna benzer biçimde, İsrail de demokrasi ve hakları sadece Yahudi vatandaşlarına uyguluyor. İşin özü ve özeti bu.
İsrail bu rezilliğe mecburdu
Mecburdu, çünkü gerçekleri inkar onu götürüp bu çukura itti sonunda. Nazilerin perişan ettiği Yahudiler, devlet kurup çoğunluk olunca acısını Filistinlileri perişan ederek çıkardılar; mazlumun zalimliği dünyanın en rezil şeyidir. Tâ 1947’de BM, burada iki ayrı devlet kurulmasına karar vermişti. Ama İsrail, barış karşılığında Filistinlilerin de bir devlete sahip olmasını (“Toprak Karşılığı Barış”ı) hep reddetti. Reddedince de, parya durumundaki İsrailli Araplar İsrail’in başına dert oldu. O gün bugün devam eden direniş açısından değil sadece. Bakınız: Hayfa Üniversitesi’nden Prof. Arnon Sofer, Knesset (parlamento) Dış İlişkiler ve Savunma Komitesi’ne bir brifing verdi. Geçen yıl (2009) İsrailli Yahudiler 4,8 milyon idi, Araplar da 3,3 milyon. 2020 yılında Yahudiler 6,4, Araplar 5,8 milyon olacak. Bu duruma bir de İsrail’deki 1,8 milyon Yahudi ve Arap olmayanların 3 milyona çıkacağını ekleyin, Yahudiler azınlığa düşüyor (8,8 milyona karşı 6,4 milyon) (bkz.). Tabii, bir de İsrail dışında (özellikle Ürdün’de) yaşayan milyonlarca Filistinli mülteci korkusu var. Zaten bu ırkçı ve dinci yasa esas onların dönmesini önlemek için düşünülmüş olmalı.
Tabii, İsrail makamları nüfusu böyle hesaplamıyor. B. Şeria (2,5 m.) ve Gazze’deki (1,5 m.) Arapları, bağımsızlık vermediği halde, İsrail nüfusu dışında sayıyor. Böylece, İsrail’in yüzde 75’i Yahudi, yüzde 20’si Arap ve yüzde 5’i diğer oluvermiş oluyor (bkz.). Tabii, elegüne karşı vitrin olarak imal edilen, “düşmana göster-çek” türünden böyle saçmalıkları bir kalemde geçip Prof. Sofer’e geri geliyoruz. Hâsıl-ı kelâm, İsrail’i böyle rezil bir kanun çıkarmaya götüren durum ile onu sonunda Filistin Devleti’ne razı olmaya götürecek durum aynı durum. Baba Diyalektik!
İsrail neler yapıyor?
Gerçeği inkâr etmek yüzünden, kendisini dünyanın kokarcası ilan ettirmek için çok şey yaptı, yapıyor. Aklıma gelenleri özetleyeyim. Bu inkârlar silsilesi yüzünden:
* Çoğunluktan soy, din, dil açısından tamamen farklı olan temel azınlık, çoğunluktan daha hızlı artıyor. Bu, çoğunluk arasında paniğe yol açıyor, yapılmayacak işler yapılmasına yol açıyor.
* Bir parçalanma psikozu ülkeyi pençesine alıyor. Bu, halk açısından bakarsak, çoğunluk ile azınlığı birbirine düşman ediyor; ikisini de mutsuzluğa gark ediyor.
* Parçalanma psikozuna devlet açısından bakarsak, ondaki parçalanma psikozu, sarkacı sürekli olarak “Milli Güvenlik Devleti” tarafına ittirmesi, her şeyi “güvenlik” açısından görmesi sonucunu doğuruyor. Neticede, bu hem “İnsan Hakları Devleti”ni hem de bizzat güvenliği mahvediyor. Dahası, azınlık durmadan yabancılaştırılıyor ve hatta isyana sevk ediliyor.
* Ülkede terör bulunuyor ama, Devlet Terörü de bulunuyor. Devlet, kendi halkını resmen sürüyor veya evini resmen başına yıkarak sürgün gitmek zorunda bırakıyor. Ülkenin “Yasak Bölge” ilan ettiği kimi yerlerine insanların girişçıkışını yasaklıyor.
* Güçlü bir ordusu var, fakat bu ordu, kendisine saldıramayacak kadar zayıf olan komşulardan çok, ülke içinde kullanılmak üzere programlanıyor.
* Bu ordu, zaman zaman, komşu ülkelerin egemenliğini hiçe sayarak, onların topraklarına da uluslararası hukuka aykırı sınırötesi operasyonlar yapabiliyor ve bunu da “devletin yaşama hakkı” gibi çok bulanık bir siyasal kavrama dayandırıyor.
* Duruma çare olmak üzere Batı’dan yapılan bütün reform önerileri “Milli Egemenliğe Müdahale” ve hatta “Parçalama Planları” olarak algılanıyor
* Bu reform önerileri geldikçe, bir yandan yabancı düşmanlığı temelinde milliyetçilik yükseliyor, bir yandan da kendi içine kapanarak maziye sarılma hastalığı ürkütücü boyutlara varıyor. “Yahudinin Yahudiden başka dostu yoktur” gibilerden bir atmosfer ülkeyi avucuna alıyor.
* Rejim genellikle demokrat olduğu halde, içte reform yapmak isteyenler “vatan haini” sayılıyor.
* Bunların sonucu, ülkenin itibarı uluslararası kamuoyu gözünde gittikçe düşüyor, düştükçe de paranoya artıyor.
Azıcık daha düşünürsek
Kısacası İsrail, Yahudi vatandaşlar dışındakilere böyle davrandığı için kendini ve halkını fevkalade zor durumlara sokuyor, sokacak. Fevkalade diyorsam, her şeyi düşünebilirsiniz. Tabii, bu arada, Ortadoğu ’da kendini bu hale sokanın sadece İsrail olmadığını, adı şu anda aklıma gelmeyen bir başka devletin daha, tabii ki birebir olması şart değil, kendini aynı durumlara soktuğunu da düşünebilirsiniz; bir itirazım olmaz.