Son günlerde, Can Dündar’ın deyişiyle (Milliyet, 5.1.06) “Kontrgerilla kontratakta” yeniden. Susurluk’un ardından şimdi de Şemdinli’nin patlaması üzerine: “Üstüme gelmeyin, ben daha ölmedim haa” diyor sanki.
Seferberlik Tetkik Kurulu, Özel Harp Dairesi (ÖHD), Gayrinizamî Harp, Kontrgerilla, Derin Devlet… Bütün bunlar tek bir kavramın çeşitli adları olarak görülüyor: Kimi askerlerden ve “yurtseverlikleri tescilli” sivillerden oluşan, yasadışı gizli kuruluş.
Kökeni NATO tarafından bütün üye devletlerde kurulan “Gladio”lara kadar giden, Soğuk Savaşın sonunda bu ülkelerde tasfiye edilen ama Türkiye’de devam eden, hatta bazı üyelerinin mafyalaşarak “kendileri için” çalışmaya giriştikleri, bu durumu da duruşmalar sırasında “Ne yaptıksa vatan için yaptık” diye savundukları görülen örgüt.
***
Belalı ada Kıbrıs’ın Türkiye’ye tek iyiliği oldu: Ağustos 74 Harekatı sonucu ABD’nin ambargo koyduğu ortamda, ÖHD, her yıl bütçeye sokmadan Amerikalılardan doğrudan almaya alıştığı 1 milyon doları alamayınca, örtülü ödenekten verilmesi için Başbakan Ecevit’e başvurdu. Ecevit ancak böyle öğrendi. Arkası geldi.
Şöyle ve şu kadar gelebildi tabii: Her ilde, genellikle ırkçı sağ eğilimli sivillerin bu örgüt tarafından eğitildiği ve silahlandırıldığı anlaşıldı. Kimi “faili meçhul” durumların veya yapıldığı zaman “komünistler yaptı” denilen kimi olayların bu gizli örgüt marifeti olduğu “öğrenildi”.
Bu bilgilere araştırmalarla ulaşılmadı. Derin Devlet’in asker sorumlularının ya “ağızdan kaçırarak” ya “övünmek için” veya “gözdağı vermek için” söyledikleriyle ulaşıldı.
Bunların en başında, ÖHD eski başkanlarından E. Org. Sabri Yirmibeşoğlu’nun gazeteci Fatih Güllapoğlu’na övündükleri vardı: “6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı. Sorarım size, bu muhteşem bir örgütlenme değil miydi?” (Tanksız Topsuz Harekat, Tekin Y., 1991, s.104). Yoksa, iş araştırmacılara kalsa birşeyin ortaya çıkacağı yoktu. Nitekim, Ecevit’e Çiğli’de 29.5.1977’de yapılan suikastın, gidip M.İsvan’a saplanan kurşununu bile doktorların elinden almak mümkün olmamıştı (Hürriyet, 4.1.06).
***
Neler oluyor şimdi? Olan şu ki, çamur bazen çukurdan taşıyor, Susurluk ve Şemdinli gibi artık üstü örtülemeyecek boyutlara ulaşıyor. O zaman birileri çıkıp birtakım şeyler söylüyor veya yazıyor. Hatta, bazen “daha erkekçe” olabiliyor. Üçü çok meşhur “Dört Emekli Paşa”nın (Doğan Güreş, Necati Özgen, Hasan Kundakçı, Cumhur Evcil), Susurluk’tan mahkum edilen E.Yarbay Korkut Eken’i açıkça öven toplu demeçleri gibi (Sabah, 13.3.2002). Böyle durumlarda, ilginçtir, “adaleti etkileme” veya “bir cürmü övme” suçu falan oluşmuyor. Aynen, Şemdinli’nin hemen ertesinde, Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Büyükanıt’ın “Ben o astsubayı tanırım, iyi çocuktur” açıklamasındaki gibi.
Şimdi de, yine ÖHD eski başkanlarından E.Org. Kemal Yamak’ın kitabı çıktı ve Hürriyet tarafından dizi yapıldı (2-3.01.06). Bundan yararlanan Yirmibeşoğlu, yıllar önce Güllapoğlu’na söylediklerini kuru temizlemeye verdi: “Yok 6-7 Eylül olaylarını bu daire yapmış. Hepsi iftira; o zaman daire daha kuruluş aşamasında değil ki, bu nasıl olacak?” (Hürriyet, 4.01.2006).
***
Şimdi bu kontratak neden? Şemdinli Raporu TBMM’ye gelmiş (Milliyet, 8.1.06), ondan mı? Yahu, Allah “rapor” eyleye, 16 sayfanın yalnızca ilk ve son sayfaları gelmiş. Ama ne olur ne olmaz, orta sayfalar da arkadan gelebilir endişesinden mi?
Acaba, “CHP milletvekillerinden bazıları Özel Harpçi idi” diye açıkladığına göre, Yamak’ın kitabı, eski “vatanseverlik” oranını sürdürmeyeceğinden kuşkulanılan kimi sivillere ihtar mahiyetinde olmasın?
Acaba, D.Bahçeli’nin MHP’ye çekidüzen vermesi üzerine “eleman” sıkıntısına düşüp PKK itirafçılarına muhtaç olmanın (ve olayı yüzüne-gözüne bulaştırmanın) getirdiği bir rahatsızlık mı?
Türkmenlerle gizli ilişkiler nedeniyle patladığı bilinen Çuval olayını, yine Hürriyet’te (3-4.1.06) “ABD’li albayı nasıl çırılçıplak soydum” dizileriyle telafi etmeye çalışmanın bununla bir ilişkisi var mı?
Dur bakalım. 1945’deki Tan Matbaası rezaletine hangi cumhurbaşkanlarımızın katıldığı bile ortaya çıktıktan sonra, elbette Kültür Sarayının yakılması, Kızıldere Katliamı, 1 Mayıs 1977 Taksim Katliamı, Ecevit’e Çiğli suikastı, M.Ali Ağca’nın askerî cezaevinden kaçırılması vs. de ortaya çıkar.
Aman yarabbi, bilmeden ne dedim ben? M.Ali Ağca? Ağca tahliye ediliyor. Siz bu yazıyı okurken serbest kalabilir.
Ama hayatta kalabilir mi, kuşkular var. Çok şey bilmenin iyi şey olmadığı yazılıyor…