Baskın Oran

Ermenistan’daki ErmeniHaber sitesine verilen mülakat

Ermenihaber’ sitesi Türk yazar, siyasetçi Baskın Oranla Ermeni Soykırımı, geçmişi ve geleceği hakkında konuştu.

Ermenihaber- 2008 yılında başlattığınız Ermenilerden Özür diliyoruz kampanyasından bu yana Türk toplumunda Ermeni meselesi konusunda fikir değişikliği yaşandı mı?

Baskın Oran:
Muazzam. Artık Ermeni meselesi büyük bir rahatlıkla incelenip yayınlar yapılıyor, suçlar ve ayıplar ortaya konuyor, çözümler öneriliyor. Mesela ben açıkça yazıyorum: 1915 için devlet derin üzüntü duyduğunu ilan etmeli ve bu rezaleti kendilerinden bunca yıl sakladığı için de TC vatandaşlarındanözür dilemelidir. Ayrıca, sembolik biçimde dahi olsa, kurbanların yakınlarına tazminat ödemelidir.

Tabular böyledir. Yıkılıncaya kadar herkes aman yıkılırsa ne oluruz, altında kalır gebeririz diye düşünür, yıkılınca ve hiçbir şey olmayınca da sanki bir tarihte hiç böyle düşünmemiş gibi hayatına devam eder gider.

Burada iki şey daha söylemek lazım:

1) Bu tabu yıkılışının kitleler açısından başlangıcı,kavram olarak Hrant’ın/Agos’un ortaya çıkışı ve somut olarak da 2005’te Osmanlı Ermenileri konferansının yapılışıdır. Tabii ki bu konudaki öncü kitap olan Türk Ulusal Kimliği ve Ermeni Sorunu (Taner Akçam) ta 1992’de çıkmıştı ve bu muazzam gelişmeyi entelektüel olarak başlatmıştı ama, kitleleri rahatsız eden ve dolayısıyla etkileyen olay, AB’ye üyelik perspektifinin belirdiği ortamda 2005 yılıdır. En azından oradan başlatmak lazım;

2) Tabu yıkılışı 2000’lerden bu yana her konuda yaşanıyor. Türkiye artık AB’nin büyük etkisinin iç dinamikleri tetik lemesiyle normalleşiyor. Bu hepimiz için bir müjde. Kürt meselesi gibi çok daha korkutucu bir konuda da. Mesela 1 Ocak 2009’da TRT’den 24 saat Kürtçe yayın başladı. Benim üniversite yıllarımda biz “Kürt” kelimesini asla telaffuz etmezdik; hem tehlikeden kaçınmak için, hem de, daha kötüsü, ülke parçalanacağı için, anlıyor musun.

Ermenihaber Türkiyede 24 Nisan arifesinde etkinlikler bekleniyor mu? 

Baskın Oran:
Türkiye’de gerçek sivil toplum sadece İstanbul’da olduğu için, esas olarak orada etkinlikler düzenlenecektir. Başka kentlerde de daha mütevazı anma törenleri yapılacaktır.

Ama şunu da söyleyeyim: Ankara’dakinden biliyorum, bunlar kendini tekrar etmeye başladı bile. Bundan sonra yapılması gereken, yurt dışındaki Ermenilerin gelmesi ve ortak birliktelikler sergilenmesidir. Ortak resim sergileri, konserler, seyahatler, tiyatro ve sinema projeleri, ve saire. Özellikle de, Osmanlı Ermenilerinin yaşadığı mekanlara ortak ziyaret ve geziler.

Bu ziyaret ve geziler sadeceharabe halindeki okullara, manastırlara, kiliselere, evlere, yetimhanelere yapılmayacaktır. Aynı zamanda Mimar Sinan’ın ve Balyanların eserlerine yapılacaktır; Süleymaniye Camii’ne, Beylerbeyi Sarayı’na, Selimiye Camii’ne, Darphane-i Amire’ye, Mihrimah Sultan Camii’ne, Çırağan Sarayı’na, Davutpaşa Kışlası’na, Beyazıt Kulesi’ne, Harbiye Nezareti’ne, Kağıthane Camii’ne, Akaretler’e, Çırağan Sarayı’na, Valide Camii’ne,Dolmabahçe Sarayı’na…

Şu anda 24 Nisan’da yapılan anma törenlerine tepki duyan Türkler de dahil  76 milyon Türkiyeli ancak böyle anlayacaktır Osmanlı Ermenilerinin etno-dinsel temizliğe uğratılmasının yalnız Ermenileri değil, asıl Anadolu’yu mahvettiğini. Bugün Kürtler için yapmaya çalıştığımız Yerinden Yönetim reformuna o zaman gitmek Babıali’ye zor geldiği için, Anadolu’nun en büyük uygarlığının yok edilerek Anadolu insanının ve toprağının nasıl çoraklaştırdığını… Bunları Türkiyelilere (ve dünyaya) anlatmanın en güçlü yolu budur.

24 Nisan’ı artık bir matem gününden çıkartıp, geleceğe ilişkin ortak bir umuda, iki sivil toplum arasındaki bir ortaklık umuduna dönüştürmek lazım. Çünkü mezar başındaki törenler insanları bir noktadan sonra dondurur, rutinleştirir, resmileştirir, hatta bıktırır, sıkar. Bizdeki 10 Kasımlar gibi…

–  t24tcom.tr sitesinde yayımladığınız  “1915 katliamında öldürülen Ermenilerin kemikleri ihraç mı edildi?” yazısında kemiklerin İhracatçıların ya da alıp satanın  Kemalistlerin olduğundan kuşku duyuyorsunuz.  Eğer kemalistler değildi, o zaman 1924-25’ te kim bunu yapabilirdi?

Kim yapmıştır bilemem. Muhtemelen, Marsilya’daki ithalatçının Türkiye’deki aracı adamları, her kimse bunlar. Bu iş para işi olduğu için bunların bulunmaları çok zor olmasa gerek.

Kemalistler dediğin anda, işin başındaki yetkili kişiler demek. Kemalistlerin yapmış olduğunu sanmanın bir mantığı yok; tam tersine. Bunu, t24.com.tr tarafından alıntılanan,14.03.2014 tarihli Agos ve 16.03.2014 tarihli Radikal İki yazılarda da söyledim, oradan kopyala-yapıştır yapayım:

“Bunu yapanlar, Kemalistler (İttihatçılar) olmasa gerek. Gerçi, alınıp götürülmesine “gözümüzün önünden gitsin” diye karşı çıkmamaları mümkün çünkü bu vicdanlarını rahatlatır ama, Rum kemiklerini ihraç demek 1913-16 katliamlarını Batı’ya daha beter duyurmak demek. Üstelik, 1924’te Müslüman ihracatçı ne gezer.” Öldürdüklerinin kemiklerini ihraç ediyorsun en nihayet, keçiboynuzu değil.

Diğer yandan, sevgili Anahit, bu soru senin düşünce/duygu dünyanın bir yansıması mıdır yoksa gazetecilik icabı mıdır bilmiyorum ama, bir noktaya işaret ediyor: Ermenilerin yüreğini cayır cayıryakan şeyin sürekli inkarını bir biçimde cezalandırmak gibi dayanılmaz bir ihtiyaca.

(Zaten, Soykırım terimine yapılan büyük vurgu da aynı büyük ihtiyaçtan kaynaklanmakta değil mi. Mesela Kürtler de aynı türden ihtiyaç nedeniyle, en baskıcı dönemde bile hapse girmeyi göze alarak mesela “Sayın Öcalan” diye yazdılar ve söylediler.)

Bu ihtiyacı anlamak için, biraz vicdanı olan kişinin fazla uğraşması gerekmez. Ama çok sayıda Ermeni’nin öfkesine hedef olmayı göze alarak şunu da söylemeliyim:Her insan kendini ya kim olduğuyla, yahut da kime karşı olduğuyla tanımlar.Daha yaygın ve kolay olan ikincisi,kendini böyle tanımlayanı bir noktadan sonra ve her şeyden önce kendi gözünde yıpratır. Ermeniler, Türk devletinin rezil inkarcılığına dayanan ve en azından 1965’te başlamış bu ikinci tür tanımlamayı ilelebet devam ettiremezler. Hrant’ın çok doğru olan birçok sözü arasında en önemlisi belki de şudur:

“Ermeni kimliğinin sağlığını Fransız’ın, Alman’ın, Amerikalı’nın ve ille de Türk’ün soykırımı kabul edip etmemesine endeksli bir durumda bırakmak, Ermeni dünyasının artık terk etmesi gereken bir hatadır. Gayrı bu hatadan uzaklaşmanın ve ‘Türk’ü Ermeni kimliğindeki bu etkin rolünden ötelemenin zamanı gelip de geçmiştir… Kimliksel dinginliğini ‘Türk’ün olumsuz ve kayıtsız varlığına kilitleyen Ermeni dünyasının, tüm ortak performansını dünya üzerinden ‘Türk’e baskı uygulamaya ve soykırımı kabul ettirmeye ayırması, ne yazık ki kimliğin uyanışını erteleyen koca bir zaman kaybından başka bir şey değildir… Ermeni kimliğinin ‘Türk’ten kurtuluşunun yolu gayet basittir: ‘Türk’le uğraşmamak… Gayrı Ermenistan’la uğraşmak. Türk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarında mevcuttur”.

(Tabii, bu sözler Türk yargısı tarafından Hrant’ımızı mahkum etmek için kullanıldı, artık bir şey diyemiyorum buna, sadece bir Türk ve bir insan olarak çok çok utandığımı söylüyorum, o yeter.)

Hariçten gazel okuyor diyeceklerdir bazı Ermenilerbenim bunları söylememe. Demesinler. En azından iki sebepten demesinler.

Birincisi, hariçten okumuyorum. Ermenilik etno-dinsel bir kavram değildir. Ben bir Müslüman-Türk’üm ama benim gibi insanlar için gerçek şudur: “Hepimiz Ermeniyiz.”Onun için,bunları söylemeyi “Ermenilik hakkım” olarak görüyorum.

İkincisi, hayatta her şey bir aşamalar dizisinden oluşur; bir tutturdun mu sonuna kadar yağ gibi giden tek bir parçadan değil. Suçsuz insanları (Türk diplomatlarını) öldürmek insanlığa karşı bir durum olduğu halde, aynen Kürtlerin silahlı PKK aşaması gibi, ASALA aşaması da, 1915’teki rezaleti insanlara artık duyurmak için 1973-85 arasındakaçınılmaz bir aşama idi. Ermeniler açısından başarıyla yürüdü, sonra işlevini tamamladığı ve hatta zarar vermeye başladığı için sona erdirildi.

Dünya parlamentolarından ve kuruluşlarından kararlar çıkartma aşaması da öyle. Henüz rutinleşmediyse bile çok yakında rutinleşecek; hatta siyasal ve hukuksal fireler vermeye başladı bile.

Ne kadar zor gelirse gelsin, Ermenilerin artık yeni bir aşamaya geçmesi doğru olur. Yani, ikinci soruya cevapta sözünü ettiğim ortak birliktelik projeleri aşamasına. Türkiye’deki tüm inkarcılara vurulabilecek en büyük darbe ve aynı zamanda insan vicdanına en ciddi uyarıyı/katkıyı yapabilecek aşama budur. Yaklaşan 2015 yılını atlatmak için yürütülen utanç verici projeye, TC-Azerbaycan işbirliğine verilebilecek en muazzam cevap da budur.

Ama, tekrar ediyorum, Türkiye’de erken öten horozu keserler, bu toprağın insanları oldukları için herhalde Ermenilerde de böyledir, birçok Ermeni benim henüz zaman varken söylediğim bu şeylerden hoşlanmayacaktır, Türk devletinin inkarcılığını devam ettirmek istiyor diyecektir, o da başka. Sağlık olsun; benim gibiler böyle şeylere şerbetlidir.

– Türk toplumunda Ermeniler konusunda fikir değişikliği için bir Ermeni ne yapabilir?

Nerenin Ermenisi olduğuna bakar. Türkiye Ermenileri için hiç konuşmaya gerek yok; onlar yapılması gereken şeyleri en doğru biçimde yapmakla meşguller. Yurt dışındaki Ermeniler için de yukarıda söylediklerim okunup üzerinde düşünülebilir.

Diğer yandan, bu konuda Türkiyeli Ermenilerden çok Türkiyeli Türklere görev düşüyor. Çünkü Ermeniler atalarının öldürüldüğünden bahsettikleri zaman kendilerini savunuyorlar ama, Türkler bahsettikleri zaman başkasının ıstıraplarından bahsediyorlar; bu daha etkileyici. Biz Müslüman Türklerin yapması gereken en önemli şey, 1915’teki rezaletin katiyen bir “mukatele” (karşılıklı öldürme) olmadığını iyi anlatmak. Çünkü inkarcılar en çok bu argümanı kullanır hale geldiler sonunda.

Mesela, iyi anlatmak lazım ki, 1915 rezaletinde Ermeni çetelerini susturmak amacı yoktur. “Biz onları öldürmeseydik onlar bizi öldüreceklerdi” yalandır veya en azından yanlıştır. Birinci Dünya Savaşı’na İttihat ve Terakki sırf 8 Şubat 1914 Rus-Osmanlı Yeniköy Antlaşması’nın uygulanmasını imkansızlaştırmak için girmiştir ve Ermenileribu antlaşmanın objesi oldukları içinetno-dinsel temizliğe uğratmıştır.

Anlatmak gerekir ki, Anadolu’nun üçte birini Avrupalı iki Genel Vali’nin kesin yönetimine veren, ve daha önemlisi, Osmanlı’yı Ermeni meselesi konusunda artık (13 Temmuz 1878 Berlin Antlaşması Md. 61’deki gibi Avrupalılara değil) 3 Mart 1878 Ayastefanos Antlaşması Md. 16’daki gibi tekrar Rusya’ya karşı sorumlu kılan bu 1914 antlaşması, sadece ve sadece, Ermeni konusunda Yerel Yönetim reformu yapmamakta direnmek yüzünden imza edilmek zorunda kalınmıştır. Türkiye’de bunları iyi anlatmak lazım.

Ama bunlar uzun meseleler, uzun soluklu meseleler; bu kadar dar bir alanda Ermenilere de anlatmak zor.

Senin bu mülakatın vesilesiyle Ermeni toplumundan Osmanlı Türkleri adına bir kere daha özür dilemek isterim, izin verirlerse yüce acılarına katıldığımı söylemek isterim, yakında iki halk olarak daha yakın ve güzel günler göreceğimizin kesin olduğuna ilişkin inancımı tekrarlamak isterim.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı