Sn. Başbakanım, sana teşekkür borçluyuz. Sen, istemeden de olsa, hatta tam tersini istemiş de olsan, artık bizim doğum doktorumuzsun. Türkiye Sivil Toplumu’nun doğmasına ebelik ettin. Hemen anlatayım.
Birincisi, (ekonomiyi düzeltmenin ve Barış Süreci’ni başlatmanın yanı sıra), vatandaşı tektipleştirmeye soyunan “Kemalist askerî vesayet”i sona erdirdin. Büyük ihtimalle adını duyduğun zaman aptes tazelediğin Sevan Nişanyan’ın 4 Haziran tarihli Taraf’ta kullandığı tabirle, “memleketi yeniçeri işgalinden kurtar”dın; en önemli başlangıçtır.
İkincisi, o askerî vesayet yerine, vatandaşı aksi yönde tektipleştirmeye soyunan “Kemalist İslamcı vesayet”i ikame ettin. Bu terim bir oksimoron yani ‘orijinal kopya’ lafı gibi bir tezat değil. 2011 seçimlerinden sonra, nasıl derler, ya iktidar seni bozdu ya da “fıtrat”ın galebe çaldı ki, bir yanlışlar manzumesine başladın. Ve, sonunda söyleyeceğimi hemen söyleyeyim, hiç istemeden Baba Diyalektik’i harekete geçirdin. Şunları yaparak:
Dış politikada Suriye muhalefetini örgütleyip, eğitip, silahlandırıp, tepemize çıkartıp, 2010 sonuna kadar Ortadoğu’da bin bir zahmetle onarılmış Türkiye prestijini yerle bir etmeyi bir kenara bırakalım. İç politikada, kendi partine oy verenlere bile ne lüzum vardı dedirten işlere girişerek “mâşeri vicdan”ı yaraladın. Önce, askerî dönemdeki gibi bir dizi karartma: Düşen jet olayı, Uludere rezaleti, Hrant cinayeti, Paris’teki üçlü cinayet, Reyhanlı patlaması. Ardından, bir dizi tepeden inme: “Seçilmiş Padişahlık” isteme sosuyla servis edilen heykel yıktırma, Mor Gabriel topraklarının gaspı, Süt Bankası için şeriat kanunu, yargıç ve savcıları hallaç pamuğu etmeler, işten gazeteci attırıp TV’de Hürrem’e namaz kıldırtmalar, Sayıştay denetimini fiilen tasfiye, THY’ye kırmızı ruj ve Taksim’e miting yasağı, “İki Ayyaş” lafı, halkın edep yerine (kürtaj) ve boğazına (içki) karışmalar, metroda ahlak anonsları, Taksim Kışlası’nı ben ne istersem yaparımlar, Ulusalcıları çıldırtmak için T.C. tabelası yasağı, Alevileri çıldırtmak için Y. S. Selim Köprüsü, herkesi çıldırtmak için çevreci çadırlarını sabahın 05’inde yaktırma.
“İki ağaç etkisi”
İşte bu tablonun üstünedir ki, Gezi Parkı’ndaki o çiçek-böcek olayı geldi. Böcek dediğim boşuna değil, buna siyaset biliminde “Butterfly Effect” (Kelebek Etkisi) diyorlar; Google’da var. Milli geliri üç misline çıkartıp kent olayını güçlendirdin ya Sn. Başbakanım, işte o kentliler için iki ağacın kesilmesi bardağı taşırdı. Ben anlatmayayım, tanıdığım iki çocuk anlatsın. Çocuk dediysem, bana göre. Bir arkadaşımın 1970 doğumlu kızı ile bir diğerinin 74 doğumlu oğlu. İkisi de farklı nedenlerle, tamamen “apolitik” insanlar. Bu sefer birincisi Ankara’da, ikincisi İstanbul’da ön saftaydı; çok şaşırdım. 70 doğumlu şöyle anlattı:
“Katıldım, çünkü hiçbir politik grubun eylemi değildi. Halk Tayyip’in bugüne kadar yaptıklarına artık dayanamadı ve ses verdi. Polis gaz bombası atıyor, kaçışıyoruz, ayağıma basan bir delikanlı gelip özür diliyor. Futbol takımı taraftarları birleşiyor. Gözüm yanıyor, hemen 5 kişi koşup gözüme bir şeyler sıkıyor. Polise taş atmayın diye bağırılıyor. Kirlenen etraf temizleniyor, sokak hayvanları düşünülüyor ve insanlar artık bu Tayyip’in, koca bir ülkeyi mahalle ağzıyla yönetmesinden bıkmış, özgürlük, saygı, insanca haklar istiyor. Bu nedenle katıldım.”
74 doğumlu olan, çalıştığı organizasyon firması festival ve konserlerde içki yasaklamaları vs. sonucu kapanınca işsiz kalıyor, gece çalışmaya mecbur oluyor: “Polislerin Gezi Parkı’nda piknik yaparak, müzik çalarak hiçbir şeye zarar vermeden oturan insanlara şiddetle saldırışı, Başbakan’ın ayyaşlar, çapulcular, ayran için ve daha aklıma gelmeyen birçok açıklaması. Ardından her geçen gün yaptığı tahrik edici açıklamalar, hayat tarzlarına bundan sonra artarak müdahale edileceğinin en büyük kanıtları olarak beni sonunda patlattı. Artık yatağıma yattığım zaman mutlu ve huzurlu olarak uyuyabiliyorum. Bunun sonucu ne olursa olsun, ileride en azından elimden geleni yaptım diyebileceğim”.
Sn. Başbakanım, bilmem anlatabildim mi. “Her içki içen alkoliktir” komikliği, “İçeceksen git evinde iç” ayıbı, “Suyu olan bir İstanbul olduğu için mi bunlar oluyor?” aymazlığı (bence, su yanında yemi unutmuşsun), hepsini özetleyen “Benim bakanım, benim müsteşarım, benim bilmem neyim” yukarıdan bakışı, bu insanları çıldırttı ve ülke tarihinde görülmemiş, spontane bir halk patlaması doğurdu: 75 ilde 400 protesto, 640.000 katılım. Sen hemen koşup bir “balkon konuşması” yapacağına, kalktın, bu muazzam patlamayı “Kafa kıyak birkaç çapulcu”ya bağladın. Daha da acayibi, CHP’yi suçladın. Yahu, Sn. Başbakanım, fukara CHP bunun milyonda birini becerebilse evliyaya horoz keser.
Toparlama zamanı
Şimdi artık bırakalım bunları. Ülkeyi toparlama zamanı. İyi ki yurt dışındasın. Sen yokken, ülkenin tek sakin limanı Cumhurbaşkanı Gül ortalığı toparlamaya başladı. Ama kolay olmayabilir. Çünkü Sn. Başbakanım, sen millete “Üç tane yapın” derken, bu çocuğu düşürtmek istedin. Ama doğdu, Türkiye Sivil Toplumu. Daha önce 12 Eylül sayesinde Sivil Toplum Kuruluşları (STK’lar) vardı, gerçek sivil toplum yoktu. İşte şimdi senin sayende o doğdu, Taksim Gezi Parkı’nda. İlk kanıtı: Suspus NTV’nin sahibi Garanti Bankası genel müdürü, hesaplar kapatılmaya başlanınca, “Ben de çapulcuyum” deyiverdi.
Doğdu da, süpürge çöpüyle dürtme sonucu doğduğu için şimdi sokaklarda liseli gençler durulmak istemiyor. Yine o 70 doğumlu anlatsın: “Akay kavşağındayız. Ben polisle 2 dakika sohbet ettim. Amiri engelledi. Bizim delikanlılar da, yaşları 19-22 arası, bana ‘Abla şunlarla konuşma’ dedi. Gençler polisten nefret ediyor. Gaz atmasını istiyor. Durmaları onlar için hiçbir şey ifade etmiyor. Güvenmiyorlar. Öfkeliler. Başbakanı devirmek istiyorlar. Ben de onlara; zaten kazandığımızı, şimdi buna sahip çıkmamız gerektiğini, amacın başbakanı devirmek olmadığını, şu an olanların başbakanı devirmekten bile kıymetli olduğunu, artık saldırmamak gerektiğini, adamların geri adım attığını anlattım. 3 tanesi beni anladı, 1 tanesi kendi fikrinde kaldı. Polise taş atacağını söyledi. Bunu cesaret sanıyor sanırım.”
Yaraları ancak STK’lar tedavi edebilir
Bu gençler ne vandal ne maceracı. Bunlar, fazla geç kalmış zor bir doğumun kaçınılmaz yaraları. Bu yaraları sakın devlet ellemesin; ancak azdırır. Bunları ancak DurDe’ciler ve İHD gibi STK’lar ikna ile tedavi edebilir. Hani, askerî vesayetin ardından sivil vesayet tarafından da her fırsatta horlanan, coplanan, mahkum edilen STK’lar var ya…
(Not: Yazının görseline bak Sn. Başbakanım. Büyük cesaret ve ferasetle başlattığın ve şimdi çok fena yaraladığın Kürt Barışı’nın, bu Baba Diyalektik ortamında, “Twitter denilen bela” sayesinde Türkiye Sivil Toplumu tarafından nasıl sahiplenildiğini izle).