Sonuncusuyla başlayalım; hiçbirinin imlâsına dokunmuyorum: “Ömrünü Ermenilere yalakalık yaparak şerefsizce bir hayat süren Baskın Oran hala Türk topraklarında Türk kelimesine tahammül edemiyorsun. (…) Türk ün vatanında kim Türke meydan okumuş sizmi okuyacaksınız. İtlerinide alıp Ermenistana gidin ya değilse ölüm senin için kaçınılmaz bir son olacaktır. Senin gibi Ermeni kanı taşıyanların layık olduğu yer musalla taşıdır. (…) artık ölüm vaktin gelmiştir (…) Buradan duyurulur ki Türk İntikam Tugayları olarak kabaran bu hesabı kapatacağız. 17 Haziranda Baskın Oran adlı bu piçi ortadan kaldırarak Türk ün gücünü gösterceğiz”.
Bunun ardından, “Ölüm listemizi açıklıyoruz” diyerek, benim adım başta olmak üzere şu numaralanmış isimler, yanlarında parantez içinde “vatan haini” yazılarak veriliyor: Etyen Mahçupyan, Osman Baydemir, Sebahat Tuncel, Akın Birdal. Sonunda da: “Not: Çok zıplayan vatan hainlerine öncelik yapılmıştır”.
2.784 km yapan dosya
Ergenekon’un tetikçilerinden TİT’e torpil için çok teşekkür ederim; ne zahmetler. Yalnız, bunlar ucuz kahramanlık. Çünkü “ Türkiye Cumhuriyeti Devleti” adlı kuruluş, yürütmesi ve yargısıyla, bu tehditlerin üstünü bir biçimde örtecek. Neden derseniz, bu bana gelen dördüncü TİT tehdidi, ama devletimiz şikayet dosyalarını Türkiye sathında nasıl fırıldak gibi döndürüp ne hale getirdi, özetleyeyim.
1) İlk TİT tehdidi 30.05.2008’de geldi. Şöyle diyordu: “O…pu çocukları size bir haber vereceğim bilginiz olsun dedim. Hrantdan sonra yeni hedef Baskın Oran olacaktır. O pislikde ortadan kaldırılacaktır. Ermeni piçleri biz olduğumuz sürece rahat uyuyamıyacaklar. Siz merak etmişsinizdir. Biz kimiz diye. Biz Türk İntikam Tugayı. Zaman yaklaşıyor. Ölüme az kaldı. Bekleyin geliyoruz”. İkincisi 28.09.2008 tarihli ve daha ilginç: “S..tirin gidin ülkemizden. Bizi devlete şikayet ederek elinize hiçbir şey geçmez. Bakın ben hala dışarıdayız. Baskın piçinide ortadan kaldıracağız”.
İkisinde de gönderici adı aynı: “Sanane Banane”. Suç duyurusu yaptık. Özel yetkili Ankara savcısı, gönderildiği internet kafenin İstanbul’da olduğu ve Agos aracılığıyla yollandığı gerekçesiyle yetkisizlik kararı verdi, dosyayı İstanbul’a postaladı.
2) İstanbul özel yetkili savcısı iki dosyayı birleştirdi, internet kafe sahibi hakkında takipsizlik verdi, tespit edilen gönderici Bilal Şekerlisoy’un Mersin’de yaşadığı gerekçesiyle yetkisizlik kararı verdi, Adana özel yetkili savcılığına postaladı.
3) Adana sanığın ifadesini aldı ve İçişleri Bakanlığı’na TİT’i sordu. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün gönderdiği 16.12.2009 tarihli “gizli” rapor, İHD Genel Başkanı Akın Birdal’a yaptığı 12.05.1998 tarihli korkunç silahlı saldırı dahil, TİT’in tam 40 adet marifetini sıralıyordu. Ama, fevkalade ilginçtir, şöyle bir değerlendirme yapmaktaydı: “Marksist kanat (…) yapılanmalarını illegal örgütler olarak kurmuş, sağ kanat ise (…) legal dernekler çevresinde oluşturulan illegal gruplar halinde faaliyet sürdürmüştür”. Yani solcu isen “illegal örgüt”, sağcı isen “illegal grup”. Ey Süleyman Demirel, senin iki cihanda yatacak yerin yok! Buna rağmen Adana özel yetkili savcısı, davayı özel yetkili ağır cezada açtı. Ama mahkeme ilk celsede, tehdit mailinin ulaştığı yerin İstanbul olduğu gerekçesiyle yetkisizlik vererek dosyayı İstanbul’a postaladı.
4) İstanbul özel yetkili 11. Ağır Ceza, ilk celsede, B. Oran’ın Ankara’da yaşadığı gerekçesiyle yetkisizlik kararı verdi ve dosyayı Ankara’ya postaladı. Böylece bizim dosya 453+939+939+453 = 2.784 km. gezmiş oldu.
Ölüm tehdidi = “Basit tehdit”
5) Ankara özel yetkili 12. Ağır Ceza, (artık gönderecek il kalmadığından olacak,) ilk celsede dosyanın tamamlandığına karar verdi ve söz konusu tehdidin, “Her ne kadar TİT rumuzu kullanılmış” olsa da, “basit tehdit olabileceği kanaati”ne ulaşarak dosyayı ağır cezadan sulh cezaya indirdi. Buradan verilecek ceza, eğer verilirse tabii, maksimum 6 ay olacak ve o da, “açıklanması geri bırakılacak”.
İşin en korkunç yanını söyleyeyim: Bu bilgilerin tümünü geçen hafta 31 Mayıs’ta sulh cezada yapılan duruşma sonucu edindik! Çünkü avukatım Oya Aydın ayda bir gidip dosyanın akıbetini özel olarak sorduğu halde, Adana’dan gelen duruşma günü hariç, gerek bana gerekse kendisine hiçbir tebligat gelmedi! Duruşmalar hep gıyabımızda yapılmış. Hiçbir haberimiz yok!
“B. Oran’ı öldüreceğim” diyen bir başkası, mailini Bolu’dan gönderdi. Ama nereye biliyor musunuz, Ankara Emniyetine! Zira vaziyetten emin. Nitekim sadece polise ifade verdi, orada da “Böyle yazmaya devam ederse yine aynı şeyi yaparım” dedi, bütün bunlar tutanakta var, mahkemeye de hiç gitmedi. Ama Bolu Sulh Ceza ne yaptı biliyor musunuz? “Sanığın mahkemedeki iyi hali ve saygılı tutumu dikkate alınarak” 5 ay verdi, “kişilik özellikleri ve bir daha suç işlemeyeceği kanaati” nedeniyle de hükmün açıklanmasını “geri bıraktı”.
Bunların dışında gelen iki tehdit, Ankara 4. Asliye Ceza ve Ankara 9. Sulh Ceza’da beraat etti. Gönderen belli, saati belli, gönderilen bilgisayar belli, ama Yüce Yargı dosyayı bilirkişiye yolladı. Oradan rapor: “Herkes bir başkasının hattına girerek mail gönderebilir”. Dosyalar şimdi Yargıtay’da.
Bizzat polis bile yaptı
Burası Türkiye: Başka bir TİT tehdidi İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar’da görevli bir polisten. Adını Emniyet’in ilgili teknik bürosu tespit edip mahkemeye bildirdi. Ama ne çare, haydi dosya bilirkişiye; tahmin edin şimdi rapor nasıl gelecek? Duruşması 27 Temmuz’da.
Yahu, durumlar buyken, sizin başınız kel mi; siz de yazın bi ölüm tehdidi, şânınız olur. Ama çok dikkat: Ayşe Paşalı’ya falan bulaşın, yargıç veya savcıya bulaşmayın. Bodrum’da polisler ağlaşıyordu, biz yakalıyoruz onlar bırakıyor, diye. Geçenlerde bir savcı lojmanının balkon kapısı zorlanmış, o gün bu gün hırsızlar…
Ben şimdi bekliyorum, bu yazı yüzünden TCK md. 288’den, yani “adil yargıyı etkilemeye teşebbüs”ten, hakkımda 6 aydan 3 yıla kadar hapis istemiyle dava açılmasını. Açılmazsa şaşacağım, çünkü Hrant, TSK 301/1’den (Türklüğü aşağılamak) hüküm giyince, bunun kendi gözünde bir ırkçılık isnadı olduğunu 14.10.2005 tarihli Agos’ta yazmıştı da, açılan 288 davası ancak Samast sayesinde düşmüştü…