Devlet’in tanımı pek ünlü ve herkesçe malûm: “Meşru şiddet tekelini elinde bulunduran kuruma Devlet denir”.
Konumuzun anahtarı, bu tanımdaki iki sözcükte saklı: meşru ve tekel.
Çünkü şiddet: 1) halk tarafından meşru kabul edilmezse sonunda isyan patlar ve kaos çıkar; 2) tekelde toplanmazsa yine kaos çıkar.
Oysa, “meşru şiddet tekeli”nin biricik gerekçesi, ülke toprakları içinde bu kaosu önlemektir. Bu biricik gerekçe, iktidar’ın kaynağının Tanrı olduğu en eski belgelerden başlayarak (Gılgamış Destanı, Tevrat vs.), iktidar’ın kaynağının bizzat Kral (Hobbes’un artık iktidarını Tanrı’dan almayan Leviathan’ı) ve sonra da Ulus olduğu toplumlarda da aynen böyledir.
Devletin ne olduğunu ve niçin böyle olduğunu gördükten sonra, şimdi geçelim Derin Devlet’in (DD) ne olduğuna.
* * *
DD, devletin olağanüstü bir durumda başvurduğu hukuk dışı yöntemin sürüklediği bir sonuçtur.
Devletin böyle bir durumda, meşru şiddet tekelinin kendisine tanıdığı olanakların (ordu, polis, vs.) dışına çıktığı görülebilir. Devlet olarak yapmaması gereken gayri meşru şeyleri, bazen kendi memurlarından seçerek bazen de devlet dışından devşirerek hukuk dışı olağanüstü yetkilerle donattığı “taşeron”lara “ulusal çıkarı koruma” gerekçesi altında yaptırır. Bu, çok vahim biseydir.
Asıl vahamet bundan sonra başlıyor. Çünkü mantıken o olağanüstü durum sona erince, bu gayrı meşru yöntemin ve örgütlenmenin de sona ermesi gerekir. Oysa, son on yılda fazlasıyla örneğini gördüğümüz gibi, ermez.
Çünkü bu işe “normal devlet”in bulaştırdığı memur ve/veya devşirmeler, bu kârlı işten çok memnundurlar ve bundan vazgeçmemek için “çete”leşmişlerdir. Bunu da, devlet makamlarıyla kurdukları ilişkilerden bir kısmını devam ettirerek ve gayri meşru gelirden onlara da pay aktararak yaparlar. Yani, bulaştırılma sırası normal devlete gelmiştir. Bulaştırma bulaşıcıdır.
Sanal örnek isterseniz: A devleti, memurlarını öldüren B terör örgütü karşısında çaresiz kalmıştır. Taşeron tutar. Ama olay bittikten sonra bu taşeronlar dağılmamış; çek, senet, ihale vs. mafyası olarak ve devletin değil ama kimi devlet görevlilerinin kanatları altında “göreve” devam ederek palazlanmış ve tamamen denetimden çıkmıştır.
Veya, C devleti olağanüstü bir durumda silah vs. almak için uyuşturucu kaçakçılığına belli bir süreyle göz yummuş ve hatta bu işi memurları aracılığıyla bizzat teşvik etmiştir. Olağanüstü hal geçtikten sonra bu memurlardan bazıları “işe” kendi hesaplarına devam ederler.
Adlı adınca somut bir örnek vermemi istiyorsanız, bizde böyle şeyler olmadığı için, İtalya’dan örnek vereceğim: Soğuk Savaş sırasında İtalya’nın “komünizmle mücadele” için NATO esprisi içinde kurduğu Gladio adlı DD, sonradan Vatikan bankasının kasasından bile çıkmıştı…
* * *
Bu durumda “normal devlet”in normalde yapması gereken şey, DD’nin bu kalıntısını derhal ve kesinlikle ortadan kazımaktır, yoksa DD ortadan kazınmazsa devlet kazınacaktır. Çünkü, yazının başında konuştuğumuz biricik gerekçe (kaosu önlemek) ortadan kalkmış olacaktır…
Ama o kadar kolay değildir bu iş. Çünkü DD’nin devlet içinde koruyanları vardır. Ama çok daha önemlisi, devlet bunu açıkça ortadan kaldırdığı takdirde başına geleceklerden korkar: Ya bu işleri kendisinin başlattığının ortaya çıkmasından korkar, yada o güne kadar taşıdığı itibarın zedelenmesinden korkar. Bazen bu korku, bu memur ve taşeronlara “vefa” gösterilmemesi halinde, bir daha gerektiğinde böyle memur ve taşeronlar bulunamayacağı gerekçesiyle de süslenir. Sonuçta DD, olağan durumda da devam eder.
* * *
Ben aslında bugün bambaşka bişeyi konu edecektim; ama e-mektup listemdeki öğrencilerimden biri dikkatimi dağıttı. Bir öğrenci dergisinde DD’yle ilgili bir yazı görmüş, hayrete düşmüş, yazıyı size de göndereyim mi, diye soruyor. Ondan esinlenerek yazdım.
Öğrencim dikkatimi dağıtmasaydı, şu ünlü “Andıç” meselesini yazacaktım. Çünkü bugün, İstanbul Üniversitesi kaynaklı bir basın açıklaması elime ulaştı.
Org. Çevik Bir imzalı bir askerî belgede, “Türkiye’de terörü önlemek” gibi ulusal bir gerekçeyle kimi gazetecilerin, siyasal partilerin, belediye başkanlarının, milletvekillerinin vs. yıpratılmasını planlanıyor ve işin kötüsü, bu da itirafçı Şemdin Sakık’ın ifadesine bölümler ekleyerek yapılıyor. İşte bu askerî belgeyi Genelkurmay’ın örtbas edici tutumu nedeniyle, “ilgili bütün kurum ve kişileri” uyarıyor basın açıklaması. Tereddütsüz imzaladım.
Tereddütsüz imzaladım, çünkü TBMM çoğunluğunun engellemeye uğraştığı pek önemli bir çözümü, Türkiye’de İslamcı “karşı-elit”in kaynağı olan İmam-Hatip orta okullarını kapatan 8 Yıllık Eğitimi gerçekleştiren TSK’nın meşruluğunu yitirmesini istemiyorum.