Üç gün oldu geleli. Meseleyi en az elli kişiyle konuştum. Ne meselesi demeyin; Belediye Başkanı Kocadon’un “çete, rüşvet ve ihaleye fesat karıştırmak” iddiayarıyla tutuklanmasından başka konu olabilir mi?
Konuştuklarım elliyi buldu. İki tanesi “Bilemeyiz ki. Yapmış olabilir. Bakalım sonunda ne çıkar” dedi. Geri kalanlar özetle ve mealen şöyle diyor: “Kocadon yapmaz. Aileden zengindir. İhtiyacı da yoktur, tenezzül de etmez. Efedir, merttir. Makamında otururken de, masada rakı bölüştürürken de haksızlık yapmaz!”
Delikanlı reis
Seçilmeden önce bir kere görmüşüm. Kadim arkadaşım Affan’ın cenazesine, mezarlığa, Müskebi (Ortakent) belediye başkanı olarak taziyeye geldiğinde. Orada bahsi geçtiydi; Tüm sülalesi, hele de bir “hanımağa” olduğu söylenen annesi müseccel CHP’liymiş. Müskebi’ye (Ortakent) aday oluyor, CHP başkasını tercih edince DP’den koyuyor ve kazanıyor. Aynı şey, Bodrum için de tekrarlanıyor. Malum, küçük yerlerde böyledir. Partiye değil şahsa oy verilir.
Bodrum eniştesi olarak ben şahidim: Buraya son iki yılda adeta sihirli değnek değdi. Direklerde salkımsaçak sallanan elektrik ve telefon telleri yeraltına alındı. Kentin tüm çevresine otoparklar yapıldıktan sonra kaldırımlar genişletildi. Yollar araba park edilmeyecek biçimde daraltıldı. Yaya bölgeleri ihdas edildi. Hastasının-sakatının ulaşabilmesi için mini tren kondu bu bölgelere. Yollara bir örnek traverten döşendi. Azmakbaşı’na ahşap köprüler yaptırıldı. Şehrin eli-yüzü güldü. Tabii, esnaf, alışverişin artmasından çok memnun.
Kendisini, 16 Ekim 2010 tarihli Radikal’e kapak olan röportaj vesilesiyle tanıyorum: “Ben gafaya godum hocam. Ben yıkcem bu çikin [çirkin] binayı! Çocukluğumdaki eski tarihî kiliseyi tekrar yapcem!” 1969 gibi çok yakın bir tarihte, milliyetçiliğimizin zontalık nişanesi olarak dinamitle yıktığımız tarihî Bodrum Rum Kilisesi yerine yapılan gudubet-ötesi Halk Eğitim Merkezinden bahsediyor. Tüm esnaf da arkasında. O esnaf ki, bilumum kaçak çıkıntılarını yıktı bu Başkan. Kendi babasınınkileri yıkmakla başlamak sayesinde. Türkiye’de yapılmış bir yeri yıkmak biraz “ister”. Şehrin ta göbeğindeki Diamond of Bodrum otelinin denizden bakınca sağ tarafına doğru kaç metre çıktığını zamanın kaymakamından bizzat dinlediğim için rahat konuşuyorum. Tanığı olduğum bir olay daha var. Bodrum’daki arkadaşlar geçen 24 Nisan’ı anmak için belediyenin salonunu istediler, ret. Uzatmayayım, Başkan’a ulaştılar, hemen verdirdi.
MHP dedikoduları
Görüştüğüm bazıları şöyle diyor: “AKP dedi ki Kocadon’a, bize geç dedi, Kocadon önce ‘Yerel yönetimlerin gücünü merkezin gücüyle birleştirmeliyiz’ gibilerden konuştu, ama Bodrum’un AKP’ye oy vermeyeceğini anlayınca reddetti. Ondan sonra patladı bu iş”. Fakat bundan çok, yerel birtakım bilek güreşlerinden bahsediliyor. Çok duyulan bir söylenti, Konacık’ın başarısı çok övülen MHP’li belediye başkanının Bodrum’da seçilmeye hazırlandığından kalkıyor ve ilerliyor, adını da verdikleri eski başsavcının Konacık başkanıyla çok samimi olduğuyla devam ediyor, tutuklama kararını veren genç bayan yargıcın Köksal Toptan’ın yeğeni ve Mayıs 2012’ye kadar Rize MHP İlçe Başkan Yardımcısı Mustafa Toptan’ın kızı olduğuna kadar varıyor.
Elâlemin ağzı torba değil ki büzesin. Fakat bu söylenenler siyaset biliminde fazlasıyla bilinen bir hususun açık teyidi: “Mâşerî vicdan” (toplumun hissiyatı), hukuki olduğuna inanmadığı durumları siyasete yorar. Anlatılanlardan çıktığı kadarıyla, burada şöyle bir ikili durum var:
Birincisi, halk, “çete, rüşvet, fesat” suçlamalarının nedense hep AKP’li olmayan belediyelere yapıldığına inanmakta. Birkaç AKP’li başkan hakkında soruşturma var, ama tutuklanan yok. Oysa burada Kocadon tutuklandı. Hem de, epey rahatsız edici bir biçimde. Anlatıldığına göre polis savcıya gidiyor, “Avukatı kapıda. Başkanı ifadeye getirmek için sizden haber bekliyor” diyor. Savcı diyor ki, “Ya kaçarsa? Göze alamayız; gidip alın”. Bunun arkası, gazetelerde gördüğümüz derdest fotosu. İkincisi, olay bir ihbardan falan değil, 2,5 yıl önceki bir tapu soruşturmasından kaynaklanmakta. Dinlemeler sırasında bazı şahıslar kimi kuraldışı işlerden bahsederken, “Başkanın haberi var” demişler, kayda geçmiş. Bunlardan en çok ikisi öne çıkıyor. Gümbet pazar yeri yapımı için otellerden haksız bağış toplama, bir de, Marina Vista Oteli’nin kaçak yerlerine menfaat karşılığı göz yumma.
Gümbet ve Marina Vista
Avukatıyla konuştum, aktarıyorum: Gümbet’te mevsime girerken ihale uzun süreceği için işin malzemesini belediye satın almış, civardaki oteller imece biçiminde inşaat şirketine makbuz karşılığı yaptırmışlar. Belediye kasasına giren veya çıkan para yok. Bu iş Türkiye’de bir kanserdir aslında; Tarhan Erdem çok yazdı: “Hantal, verimsiz ve ülkenin gerisinde kalmış merkezî yönetim sistemini, Kürt meselesini çözemediğimiz için değiştirmek istemiyoruz” (Radikal, 03.05.2012). Ayrıca, mevcut arkaik kurallar belediyelerin elini-kolunu öyle bağlıyor ki, bunlara uyan bir belediye poposunun üstüne oturmaktan başka hiçbir şey yapamaz ve yaparsa da ensesi bitten (meşhur ama kaba tabirin gerisini şöyle getireyim,) başkanı cezadan kurtulamaz.
Marina Vista, Almanya’daki ünlü turizmci Vural Öger’in. Bayan hakim duruşmada diyor ki, otelin kaçaklarına göz yummak karşılığında Öger sizi Almanya’da 2 tane TV programına çıkarmış; siyasi rant elde etmişsiniz. Bunun üzerine avukatlar sert tepki gösteriyor, “Bodrum belediye başkanı Almanya’daki seçmenlerinden mi siyasi rant sağlayacak?” diyorlar. Dahası, olayın tamamen farklı olduğu anlatılıyor: Belediye bu otele önce para cezası kesmiş, sonra yıkım kararı almış, ardından savcılığa suç duyurusunda bulunmuş. Yıkma yoluna gitmemiş; delikanlılar için bile biraz “sıkar”.
Meselenin özüne dönüp bitirelim: Şehrin en tanınmış ailesinden seçtiği başkanın, ifade vermeye çağrılmayı beklerken, üstelik turizm mevsiminde iki kolunda dört polisle götürülmesine “mâşerî vicdan”, fena tepkili. Vitrinlerdeki “Başkanımızı Geri İstiyoruz” posterleri bunun belirtisi. Gelişmelerle yine birlikte olacağız; bizden ayrılmayın efendim.