Baskın Oran

Başsavcı Nurettin Ok’un “Onur Günleri”

Siyaset mi yargıya, yargı mı siyasete?  Biraz Shakespearevâri olacak ama, “İşte, soru bu!”. Evet, hangisi hangisine müdahale ediyor? Cevap: Tabii ki, ikisi de birbirine.

Birinci tip müdahale, hele dış politikaya ilişkin konularda, bizde iyice “geleneksel”dir. Yargıtay Başsavcısı N. Ok’un “Yargıtay Başsavcılığı 15. Onur Günü” kutlamalarında yaptığı konuşma  ise ikinci tipin mümtaz örneği oldu. Başsavcı, “Din, siyasete alet edilemez” gibi doğal ve alışılmış ifadelerin dışında şunları söyledi (Radikal, 08.04):

1) “Siyasi İslam’la bağlantılı olan ve teröre destek veren partileri yakından izliyoruz”.

2) “Şemdinli hakkında Meclis Araştırma Komisyonu kurmak yanlıştır”.

3) “Bu Komisyon’da alınan ifadenin (Org. Büyükanıt’ı suçlayan işadamı M.Ali Altındağ’ın ifadesi) bir adli belgede aynen yer alması kaygı vericidir”.

4) “Terörle Mücadele Kanunu yasalaşmalıdır”.

Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in bu sözler hakkındaki hükmü de şöyle: “Bunlarda yadırganacak bir husus yok”.

Bu, Başsavcı Ok’un bu yöndeki ilk konuşması değil. Daha önce de hem bilimsel bir Rapor’a, hem de onun hakkında başlatılmış bir yargı sürecine müdahalede bulunmuştu. Gerçi yargıyı etkilemeyi cezalandıran 288. madde o tarihte henüz yoktu ama, zaten olsaydı da Başsavcı Ok’a 288’in uygulanması büyük olasılıkla Org. Büyükanıt’a uygulanmasına benzerdi. Sayın Ok, bizim Azınlık Raporu soruşturması açıldıktan sonra, Mersin Barosu panelinde şöyle demişti: “Türkiyeli kavramı; Türk ulusunu reddeden, ayrışma ve bölünmeye zemin hazırlayan fevkalade zararlı bir kavramdır” (Cumhuriyet, 05.02.2005). Sayın Ok aynı ithamı Ankara’da da, tam bir yıl önce, yine Yargıtay Başsavcılığı Onur Günü’nde tekrarlamıştı (Milliyet, 30.04.2005). “Onur Günleri”ni seviyor.

***

Diyeceksiniz ki, Türkiye’de kim kendi işiyle sınırlı kalıyor ki. Kim kendi alanı dışına taşmıyor ki. Haklısınız tabii.

İstanbul Emniyet Md. Celalettin Cerrah “Namuslu kişiyi afişe etmeyiz” diyor. Tercümesi: Gözaltına aldığımız kadınlar namussuzdur.

Sevgili sınıf arkadaşım H.C.Güzel,  04.04 tarihli Radikal’de “PKK’lı başkanlar derhal görevden alınmalıdır” dedikten sonra, 06.04 günü ilave ediyor: “Kandil Dağı’na sınır ötesi harekât yapılmalıdır”. Tercümesi: Bu işler, Türk milliyetçiliği daha da şahlanmadan çözülmez. Bir yandan Kürtleri, bir yandan ABD’yi başımıza üşüştürelim ki, şahlansın.

Susurluk itirafçısı Veysel Ateş’in “Kitapevi sahibini öldürmek istesem kafasına iki kurşun sıkardım. Kimse de duymazdı” (Radikal, 08.04) demesini tercümeye gerek yok herhal?

Kamuoyu yoklaması yapılıyor (Radikal, 06.04), halkın yüzde 50’si “AB, TC’yi böler” diyor, yüzde 63’ü “AB’yi destekliyorum” diyor. Tercümesi: Türkiye’deki insanların tamamı mantıken ve matematiksel olarak yüzde 100 değil,  50+63= yüzde 113.

Bu kamuoyu yoklamasında “En milliyetçi lider” seçilen Başbakan Erdoğan DTP’ye hitap ediyor: “PKK’yı lanetle, silahı bırak, masaya öyle gel” (Radikal, 05 ve 07.04).Tercümesi: Ben bu milliyetçilik ortamında, üstelik seçime de giderken, milliyetçiden de milliyetçi olmak zorundayım. (Oysa, Can Dündar Milliyet’te uzun uzun yazdı: B.Britanya’da İRA önce yerel yönetim seçimlerine katıldı, böylece ehlileştikten sonra silah bıraktı. İspanya önce 2005’te Oslo’da ETA ile sessiz diplomasi başlattı, sonra ETA silah bırakmaya mecbur oldu – 11.04).

Tarihçi gazeteci Murat Bardakçı, 46 Avrupalı parlamenterin Erdoğan’a Diyarbakır olaylarıyla ilgili mektubundan söz ederken, “Avrupa 1876’da da mektup yazmış ve iki sene sonra Hersek’i kaybetmiştik” diyor (Hürriyet, 09.04). Tercümesi: Şimdi de iki sene sonra parçalanacağız. Yalnız, Kürt sorunu hakkında Türkiye’ye yıllardır durmadan mektup geldiğine göre Türkiye’nin çoktan parçalanması lazımdı; bir arıza olmuştur herhalde.

Yani, diyeceğim, kafalarımız karışık.

***

Başsavcı Ok’unki nasıl? 2 tez ileri sürülebilir: Birinci tez: Karışık değil. Aksine, Başsavcı Nusret Demiral ile Vural Savaş’ı birleştiren çizgi üzerinde tutarlı davranıyor. Çünkü, yukarıda söylediği 4 sözün tercümeleri sırayla şöyle: 1)  AKP ve DTP’yi kapatacağız. Böylelerini sistem dışına iteceğiz; 2) Bu Şemdinli işini fazla karıştırmayın; 3) Komutanlarımıza laf söyleyemezsiniz; 4) PKK’yla ancak şiddet kullanılarak başedilir.

İkinci tez: Onunki de M.Bardakçı’nınki kadar karışık. Çünkü Türkiye bunlardan başka hiçbir şey yapmadı ki hayatta. Sonuç da ortada…

Önceki Yazı
Sonraki Yazı