Baskın Oran

Asıl modern Kerbela, barajlar | Çiğdem Toker – Cumhuriyet

Dersimliler Munzur’a yapılacak HES’leri inanç merkezlerine saldırı olarak görüyor.

– 90’lı yıllarda “terör” gerekçesiyle boşaltılan, hayvanları yakılan, insanları göçe zorlanan 3500 köyün 380’i buradan. 1700 de mezra… Yaklaşık 40 bin kişi göç etmiş. Büyük çoğunluğu Okmeydanı, İkitelli’de… Kâğıt üzerinde geri dönüş mümkün olsa da yol da yok, altyapı da…

– Munzur suyunu şişeleyen Munzur A.Ş’yi saymazsak kentte bir tane bile fabrika yok. Süt ve yem fabrikaları ilk özelleştirme dalgasında gitmiş.

– 80’lerde, sayısı 1 milyon 400 bin olan hayvan sayısı 400 bine gerilemiş.

– Buna karşın, Alevi inancının kutsal saydığı Munzur Çayı üzerinde 26 baraj ve HES projesi, bir meslektaşımın tabiriyle şehri bir yarımadaya dönüştürmüş. Politikacısından akademisyenine, öğrencisinden, köylüsüne bütün şehir halkı barajların enerji ihtiyacı değil, güvenlik, insansızlaştırma ve inanç alanlarını tahrip etme amacına yönelik olduğundan emin.

– Alevi nüfusun oranı yüzde 90. Bir tek cemevi, üçü 80 darbesinden sonra yapılan dört cami. Bundan 76 yıl önce devletin “tunç eli”nin balyoz gibi inerek Dersim’den Tunceli’ye dönüştürdüğü kentte, Başbakan Davutoğlu’nun “açılım” ziyareti, işte bu şartlar altında bekleniyor.

Önce şehrin adından başlayalım.

Açılım” paketinin en güçlü maddesi diye sunulan, Tunceli’nin adının -yasal düzeyde de- Dersim’e dönüşme ihtimali, gerçekleşse bile çok gecikmiş bir adım olarak değerlendiriliyor.

Sevinçten havaya uçacak halimiz yok. 10 yıl önce yapılaydı kıymeti büyük olurdu. Bu saatten sonra yok. Dersim bizim için zaten Dersim’dir” diyor çoğu. Buna karşılık, beklenti yaratılan ikinci önemli madde olan cemevine yasal statü büyük önem taşıyor. Ancak cemevine cümbüş diyen (Cumhurbaşkanı Erdoğan) bir siyasi çizginin asla samimi olmadığını düşünenler ezici çoğunlukta.

Hâkim kanaat, bu “açılım”ın da bir seçim öncesi yatırımı olduğu. “Dedelere maaş bağlanması”dendiğinde ise kaşlar çatılıyor.

Söylem değil somut adım İlk sohbet durağımız Palavra Caddesine bakan Mürteci Sokağı’nda.

Masaya oturur oturmaz konuğumuz olan Veli Turhal 80 yaşında. Gayet dinç, konuşması akıcı. Dersim isminin “bugün” iade edilecek olmasının “riyakarlık” olduğunu, yapılacaksa da bunun oy için olduğunu söylüyor. Dedelere maaş dediğimizde yüzü asılıyor:

Ehli beyt aza kanaat etmiştir. Rızadan gelen nurdur. Dedelere maaş haramdır” diyor.

Hüseyin Kıran ise Dersim Katliamı sırasında beş yaşındaymış. “Rahmetli Atatürk hasta yatağındaydı. Bu karar İnönü başkanlığında TBMM’de alındı. Ağaların hatası yok muydu? Vardı elbet ama çoluk çocuğu katletmek gerekmezdi” diyor.

Başbakan Davutoğlu’nun Hacıbektaş’taki “Dersim katliamı modern Kerbela’ydı” sözü tartışılıyor elbette. Ama işte bu eksende. Sadece Bulut değil, adı bizde saklı Tunceli Üniversitesi’nden akademisyenler de aynı yaklaşımı aynı sözlerle dile getiriyor. Munzur Çayı üzerindeki baraj ve HES’lerin mum yaktıkları kutsal mekanları sular altında bıraktığını bunun da bilinçli yapıldığını düşünüyorlar.

Bir öğretim görevlisi, aile büyüklerinin Dersim Katliamı’ndan şans eseri kurtulduğunu ama hamile annelerin karınlarından bebeklerin alınması gibi olaylara tanıklık ettiğini söylerken, “Bu tanıklıklar nesilden nesile aktarılıyor. Biz zaten travmatizeyiz. Dersim Katliamı’nın siyasi rant sebebiyle her dile getirilişinde yeniden travmatize oluyoruz. Ama artık olmak istemiyoruz. Yüzleşme yapılsın, bitsin ve biz de iyileşelim artık” diyor.

Belgeler niye kapalı Bir akademisyen, gerçekten somut adımlar atılmak isteniyorsa, ANKA isimli kütüphane ağındaki Dersim Katliamı belgelerine erişimin sağlanması gerektiğini vurguluyor. “Alevi açılımında samimiyseniz kapalı olan bu belgeleri açarsınız” diyor.

Tunceli Üniversitesi kampusu girişinde Hz. Ali’nin “Bana bir harf öğretinin kırk yıl kulu kölesi olurum” sözünün asılı olması ise bizzat şehir halkı tarafından tuhaf bulunuyor. “Bir bilim alanında Hz Ali’nin sözünün ne işi var” diyen akademisyenler, iktidarın, devletin Tunceli halkıyla barışmak istiyorsa, önce “potansiyel tehlike” olarak görmekten vazgeçmesi gerektiğini dile getiriyor.

Bu vesileyle üniversite bahçesinde herbirinde beşer ses de kaydeden kamera bulunan sekiz direk bulunduğunu anlatıyorlar. Kentin üzerinde sıklıkla uçan helikopterlerin de görüntü aldığını…

Davutoğlu’nun elini tutan mı var

HDP Tunceli İl Başkanı Ergin Doğru, Davutoğlu’nun gelişinin sürecin zaten dayattığı noktaları söylemek olarak değerlendirerek “Artık sözün hükmü kalmadı” diyor. Dersim Katliamı konusunda, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun “devletin özür dilemesi” yaklaşımını sorduğumda “Evet devlet özür dileyecek tabii. Ama CHP de kendi adına özür dilese nesi eksilir. Keşke böyle yaptığında daha büyüyeceğini bilse. Ama bu cesareti gösteremiyorlar” diyerek düşüncelerini şöyle paylaşıyor:

Cemevi’ne cümbüş diyen bir siyasi anlayışı temsil eden Başbakan’ın samimi olduğunu düşünmüyoruz. Dersim’e gerçek anlamla değer verilmesi eşit yurttaşlıktan geçiyor. Önce boşaltılan o köyler tekrar dolsun. Dersimli yaşamını tekrar kursun. Üretime dahil olsun. Davutoğlu’nun elini tutan mı var? Meclis’te sayısal çoğunlukları var. Alevilerin sorunları belli. İstese bir saatte bunları çözebilir.

Tek bir fabrika olmayan Tunceli’de, halkın ekonomik yaşama dahil edilmesinin arıcılık, besicilik, meyve üretimini teşvik etmenin mümkün olduğunu fakat bunun bile “kandırmacayla” yapılmadığını şöyle anlatıyor:

“Son teşvik paketinde Dersim, Diyarbakır’dan zengin gösterildi. Milli Gelir’i ölçü alıyorlar. İyi de devletin buraya gönderdiği paranın Diyarbakır’a göre yüksek olması binlerce asker polisin maaşından kaynaklanıyor. Güvenlik bürokrasisi için ayrılan bu bütçeden Dersimli pay almıyor ki.”

Cemevi ziyareti utanç verici

CHP İl Başkanı Hüseyin Zeytin, Davutoğlu’nun “Alevi açılımı” başlığıyla ziyaretini “riyakârca”olarak niteleyerek, siyasi propaganda amaçlı olması nedeniyle çok rahatsız edici bulduklarını söylüyor. Davutoğlu’nun “Cemevi ibadethane midir?” sorusunda topu Diyanet’e attığını belirten Zeytin, “Buna Diyanet mi karar verecek? Böyle bir şey olabilir mi?” diyor. CHP’nin Dersim Katliamı dolayısıyla özür dilemesi talebini “tuzak” olarak değerlendiren Zeytin, “CHP’nin bu konuda yaptıkları belli. Meclis’teki bütün girişimleri AKP hükümetince cevapsız bırakıldı, engellendi. Yani bir adım atılacak da buna CHP mi engel oluyor. Önce devlet özür dilesin. Sonra CHP üzerine düşeni yapacaktır” diye konuşuyor.

Zeytin, Davutoğlu’nun Cemevi ziyaretini utanç verici bulduğunu ifade ederek, “1334 yıl önceki baş kesme yeniden başlamışken ve bunu yapanlara her türlü desteği AKP hükümetinin verdiğini bütün dünya bilirken, bu neyin açılımı olabilir” diye soruyor.

Zeytin, boşaltılan köylere dönüş projesinin işlemediğini çünkü o köylere yol olmadığını İl Özel İdaresi ile “asker”in topu birbirine attığı söylüyor.

Yol isteyenlerden de 10 bin lira para istendiğini söylüyor. Akşam olup sokaklar önemli konuğunu ağırlamak üzere belirgin bir biçimde hareketlenirken, dinlediklerimle ağırlaşmış zihnimde, cevabını bulamadığım bir soru asılı kalıyor:

Nasıl oluyor da on yıllardır, onca büyük dertle yaşayıp gönlü bunca zengin kalabilen bir halkı tanımadan, şehirlerine bir kez olsun uğramadan iri laflar etme hakkını kendinde buluyor bazı insanlar?

50 kilometre ötemizde ka fa kesen IŞİD var

Dün Tunceli sadece Başbakan geleceği için değil, Barış Çalıştayı sebebiyle de hareketliydi.

Genç dedelerden Alevilik Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Kadir Bulut’u çalıştay çıkışında yakaladık. Sorunlarının çok olduğunu ama en önemli sorunlarının “hayat güvenliği” olduğunu söylüyor: “50 kilometre ötemizde kafa kesen bir IŞID varken tedirginiz. Herkes kaygılı. Yeni Türkiye ne anlama geliyor. Alevilik inancında doğa kutsaldır. Munzur’da 26 baraj ve HES inanç merkezlerini sular altında bırakıyor. Hepsinin iptal edilmesini istiyoruz. Cemevi bizim için ibadethanedir. Biz ibadethane diyorsak öyledir. Vakıf olsa, kamuya yararlı dernek statüsü olsa ne anlamı var ki? Bizim kimseden maddi, mali bir beklentimiz yok. Böyle sunulmasın.

Baskın Oran’a göre AKP iktidarı Kürtlere yaptığı gibi Alevileri de oyalıyor: ‘AKP hiçbir insani sorunu çözemez’

Önce, makro açıdan iki şey:

Bir: AKP iktidarı böyle devam ettiği sürece hiçbir insani sorunu çözemez. Çünkü her şeyi ama her şeyi, bir kendi kendine tapınma içinde olan lideri Erdoğan’ın ellerinde merkezileştirmekle meşguldür; oysa 21. yüzyılda Türkiye’nin tek kurtuluşu yerel yönetimlerdedir.

İki: “Kül” (bütün) antidemokratikse, “cüz” (parça) demokratik olamaz.

Gelelim mikro açıya: AKP nasıl Kürtleri oyalamaktan başka bir şey yapmıyorsa, Alevilere de tamamen aynı politikayı izliyor.

Tabii, Alevi meselesinde tek günah AKP’de değil. Bu insanları önce programlı olarak katleden, sonra kullanan ve sömüren bir CHP var. Bu kullanılma ve sömürülmeye Aleviler gönüllü razı oldular çünkü CHP hilafeti kaldırarak baştan büyük umut yaratmıştı ve Alevilerin de başka tutunacak dalı yoktu. O kadar razı oldular ki, adeta Stockholm Sendromu’nu hatırlatır biçimde, CHP’ye karşı tek taraflı bir aşk beslediler ve Dersim Katliamı’nı Atatürk ve İnönü’ye değil C. Bayar’a yüklediler. Oysa, Atatürk’ün bizzat hazırladığı harekât planları Trabzon Atatürk Köşkü’nde duvarda asılı duruyor; Google’a“Trabzon Atatürk Köşkü, Dersim” yazarsanız fotoğraflarıyla çıkar. Bir de tarihlere bakalım:

1) İnönü 3 Mart 1925 ile 1 Kasım 1937 arası başbakandı ve Dersim Katliamı’nın eli silah tutanları ortadan kaldıran ve Seyit Rıza’yı idam eden esas bölümü Kasım 1937’de tamamlandı.

Bayar başbakan olunca kendisine, savunmasız kalmış Dersimlileri temizleme görevi kaldı. 1913-14’te savunmasız Rum köylülerini Ege ve Marmara’dan “temizleme”yi Galip Hoca takma adıyla ifa eden İttihatçı kendisi olduğu için, idmanlıydı.

2) Asıl önemlisi: Dersim Harekâtı katiyen 1937 tarihli falan değildir. Harekât, 1925 ayaklanmasının hemen ardından, 4 aşamalı olarak hazırlanmaya başlanmıştır:

1) Demiryolu politikası; 2) 1927 ve 34 iskân yasaları; 3) 1935 Tunceli Kanunu; 4) 1937 Sadabad Paktı. 1937-38 sadece “finale”dir.

Gelelim AKP’ye. Şimdi kullanma ve sömürme sırası AKP’de. Yapılması düşünülen “reform”lara bir bakınız: Seyit Rıza’nın mezarı önce Türkiye’de, bulunamazsa yurtdışında aranacak. Tunceli, Dersim olacak. Madımak müzesine özel eşyalar konacak. Dersim olaylarının araştırılması için Meclis’te komisyon kurulacak. Alevilerle toplantılar düzenlenecek (cumhuriyet.com.tr; 15.11.2014).

Peki, Alevilerin başlıca talebi, ki atla deve değil, ne olacak? Söyleyeyim: Cemevleri “kültür merkezi olarak” Kültür Bakanlığı’na bağlanacak. CHP hiç olmazsa alay etmemişti.

‘Nefret diliyle açılım olmaz’

Alevilerle ilgili doktora tezi hazırlayan ve TBMM’de “Alevi Yurttaşların İnsan Hakları Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik İçin Hareketlenmesi Projesi” kapsamında çalışmalar yapan CHP Bursa Milletvekili, Doç. Dr. Aykan Erdemir “Nefret diliyle ne açılım olur, ne çözüm. Eğer samimi adım atmakta kararlılarsa önce Alevilerden özür dilesinler” diyor.

Erdemir, iktidarın Alevilere yaklaşımı ve “açılım” tartışmalarıyla ilgili olarak şu görüşleri dile getirdi:

“Aleviler lütuf değil hak istiyor. Taleplerine eşit yurttaşlık, temel hak ve özgürlükler çerçevesinde bütünlükçü bir çözüm bekliyor. Yalnızca kendilerini değil, Türkiye’deki tüm inanç topluluklarını daha eşit ve daha özgür kılacak bir yasal çerçeve için mücadele ediyor. AKP’nin ayrımcı, ötekileştirici ve topluma tepeden bakan zihniyeti bu basit gerçeği ne yazık ki kavrayamıyor. Dünyaya mezhepçi bir gözle bakan AKP seçkinleri, peşin hüküm ve önyargılarının esiri olmuş bir şekilde debeleniyor, sürekli yeni hamleler deniyor. Ama sonuç olarak hiçbir ilerleme sağlanamadığı gibi Alevilerin maruz kaldığı ayrımcılık ve ötekileştirme her geçen gün derinleşiyor. Davutoğlu da Erdoğan’dan devraldığı bu başarısız mirası bütünüyle sahiplendi. Korkarım da o da gönülleri yapmak yerine, gönül yıkmaya devam edecek; gerek Alevileri gerek Türkiye toplumunu gererek, bölerek ve kutuplaştırarak yol almakta ısrar edecek.

AKP eğer samimi bir adım atmakta kararlıysa bunun yolu özeleştiriden geçer. AKP ve üzerine inşa edildiği siyasi gelenek Alevilere yönelik geçmiş tutum, söylem ve davranışlarını nasıl değerlendiriyor, bilmek isterim. Hangi yanlışları yaptılar, nasıl telafi edecekler, sebep oldukları hangi mağduriyetler için sorumluluk alıp özür dileyecekler görmek isterim. Hepsinden önemlisi bugüne kadar kullandıkları mezhepçi nefret dilini bırakıp bundan sonra nefret söylemi kullanan partililerine yaptırım uygulayacaklar mı merak ediyorum. Nefret diliyle ne açılım olur, ne de çözüm.

AKP hükümeti, zorunlu din dersleri uygulaması nedeniyle 2007’nin ardından Eylül 2014’te ikinci kez mahkûm edildi. Bu mahkûmiyetin ardından evlere şenlik açıklamalar yapan Davutoğlu, konunun ayrıntılarına hiç de vâkıf olmadığını bir kez daha kanıtladı. Eğer bu zihniyetle Alevilerin hak ihlallerini giderebileceğini düşünüyorsa çok yanılıyor.

AKP’liler beğense de beğenmese de Aleviler Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit yurttaşlarıdır. AKP’nin tabanı Alevileri bu haklara layık görmüyor diye bu hakların ihlalinde ısrarcı olunması tam bir utanç vesikasıdır. Davutoğlu eğer kendine yakıştırıyorsa bu utanç vesikasını boynuna assın, gezsin. Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde yeni mahkûmiyetler almasından teeddüb ediyorsa, o zaman eşit yurttaşlığı kurumsallaştıracak bir anlayışla harekete geçsin. Mesele bu kadar basit. Ama kavrayabilmek için siyasetçilerin akıllarının yanı sıra vicdan gözünün de açık olması gerekiyor. 72 millete bir nazarla bakamayanların vicdan gözleri bunca yılın ardından açılacak mı, merakla ve sabırsızlıkla bekliyoruz.”

SÜRECEK

Önceki Yazı
Sonraki Yazı