Baskın Oran

Amerika’nın “tank” salvoları

Bodrum’a yerleşmişlerden Ankaralı Fikret var. Geçen gece sofrada anlattı, yattık gülmekten:

“Bir gün bizim Ayı Aycan tutturdu operaya gidelim de operaya gidelim. Ulan biz kim opera kim, oraya kibarlar gider. Cevap: Ben de orman kibarıyım. Meğer birilerinden duymuş oyuncular her kelimeyi şarkı gibi söylüyorlarmış diye, inanmamış, gözüyle görecek.

“Kalktık, bizde ceket kravat ne gezer, babamınkileri giydik. Kiminin ceketi burasına (eliyle dizini gösteriyor), kiminin kolu burasına geliyor (eliyle dirseğini gösteriyor). Bilet falan, girdik.

“Bir zil çaldı. Perdeler kapalıyken ışıklar yavaşça karardı, ne oluyoruz diyemeden önce bir alkış, arkasından da bir müzik. Alkış kime, müziği çalan kim, belli değil. O sırada perde şışşşt diye açıldı. Bir adamla bir kadın çıktı, başladılar konuşmaya. Ama, aynen Ayı’nın dediği gibi müzikli konuşuyorlar. Lafları uzata uzata.

“Tabii, biraz sonra fena bunaldık. Ayı’ya bakıp duruyoruz, dışarıda gösteririz kabilinden. O sırada da adam kadına durmadan: “Çizmemiiii getiiiiir!” deyip duruyor. Beşinci söyleyişte, senin Ayı ayakkabının tekini çıkarttığı gibi bi fırlat sahnenin ortasına, al ulan çizme, diye! Ortalık nasıl birbirine girdi, nasıl kaçtığımızı bilemedik”.

***

İktidara yeni geldiği günlerde K.Irak’a askeri reddeden AKP şimdi Lübnan’a göndermeye mahkum. Biraz açalım:

K.Irak’a göndermemişti, çünkü Müslüman bir ülkeyi işgale adam yollayamazdı. Daha önemlisi, içeride çok ihtiyaç duyduğu meşruiyeti (ABD henüz dünyayı haraca kesmeye tam başlamadığı için) AB’den sağlayacaktı. Nitekim 1 Mart tezkeresi geçmeyip de asker gitmeyince, Blair dışında ne kadar AB yetkilisi varsa, başta Verheugen hepsi  “Türkiye’yi stratejik nedenle mutlaka almalıyız” diye bir haller olmuşlardı. Bunları yazmıştım o tarihlerde. Arkasından da AB reformlarını sıralamıştı AKP. Meşruiyet ithali tek neden değildi ama, çok önemliydi.

Şimdi ise ABD dünyanın kabadayısı. Uluslararası ilişkiler terimiyle, “Hegemon Güç” (HG). Türkiye ise bir “Stratejik Orta Boy Devlet” (OBD). Geçen hafta da yazdım: ekonomisini İMF’ye, siyasetini de Kürt, Ermeni, Kıbrıs sorunlarına endekslemiş bir Türkiye asker göndermezse HG’nin gündeminden düşmekten korkar.

***

1 Mart’ta niye korkmadı? Bir sebebini söyledim: ABD’nin kabadayılığı o zaman bu kadar tescilli değildi. Hatta, Irak’a Türkiye desteği olmadan saldırmayacağı sanılıyordu. Kabadayılığı tescillemek için mutlaka saldıracağı henüz bilinmiyordu.

İkincisi, 1 Mart henüz olmamıştı ve ABD tepkisi yaşanmamıştı. Tersine, T.Erdoğan daha başbakan olmadan Bush’la görüşebilmişti. Felluce’de yaşananlara kimi AKP’liler soykırım dememişlerdi. Suriye ve İran’la ilişkiler henüz geliştirilmemişti. Zapsu durumu kurtarmak için “Başbakan’ı harcamayın, ondan istifade etmeye çalışın” dememişti, vs.

Ve, ABD think-tank’ları AKP’ye salvo başlatmamışlardı.

***

Bu son noktaya balmumu yapıştırınız, çünkü zurnanın zırt dediği deliktir. Saldırılar bu “tank”lardan başlar veya kemale erdirilir. Ayağını denk al’lar. ABD seni gözden çıkardı’lar. Fena olursun’lar. Son olarak, Washington Institute Türkiye Araştırmaları Direktörü Soner Çağaptay Lübnan’daki Daily Star gazetesine yazdı: “Türkiye’nin Lübnan’da Tehlikeli Niyetleri”. Özetle diyor ki:

“AKP gelene kadar Türkiye Arap-İsrail çatışmasında dengeliydi. Dört yıldır ABD Ortadoğu politikasına zalimce yükleniyor. O gelene kadar Türklerin yarısı ABD’ye olumluydu, şimdi %12’ye indi. İsrail’i yabancılaştırıyor, Filistinlilere arka çıkıyor. Hamas ve Meşal’le görüşüyor. Ülkede İsrail karşıtı gösteriler yapılıyor. Türkiye giderse Hizbullah, Suriye ve İran’la partner olmaya gidecek. 22 Ağustos’ta A.Gül Suriye’ye gidip yeşil ışık almadı mı?”

Soner Çağaptay altın vuruş’u da yapıyor: “Güvenilir analistler AKP’yi Müslüman Biraderlerle ilintili (linked with) buluyor” diyor. Ne desindi? Neo-con emperyalizmi yüzünden ABD dünya gibi Türkiye’de de dibe vurdu, mu desindi?

***

Peki, ABD istemiyor mu Türk askerini?

Pek çok nedenle AKP’nin kendini göndermeye mahkum hissettiği bir ortamda, istemez mi? Hele de İsrail istemişken?

Ama AKP tank salvolarıyla iyice hamurlaşsın, iyice “Lütfen bırak geleyim” olsun istiyor. Bir daha Suriye-İran’ın adını ağzına alırsa ağzı yansın istiyor. Ülkede 1 Mart’la kazandığı iç meşruiyeti hazır Rumelihisarlarına mescitler diye harcıyorken, Kıbrıs-liman icatlarıyla AB desteğini de yitirmişken, İsrail’in kaleminden çıkmış 1701 sayılı kararın sadık bekçisi olsun istiyor.

Bunca muhalefete ve belirsizliğe rağmen, Erdoğan fena bunalsın ve askeri tuttuğu gibi Lübnan sahnesine yollasın istiyor.

Ve işin acısı, Çağaptay çeşitlemeleri ortalıkta dolaşıyor. Asker gitmesin diyenlerin bir kısmı, AKP bir de ABD’yle kapışsın da zayıflasın diye “Gitmeyelim!” diyor…

 

Önceki Yazı
Sonraki Yazı