Türkiye’de Tekel çoktan satıldı, bizim gibiler içinse Paşatarlası plajında tekel durumu berdevam. Biz buraya evden güneşlenmeye ve yüzmeye inmişiz, tek seçenek bu. Son iki gündür de yanmış çam dalcıkları ve iğnecikleriyle yüzüyoruz.
Kıyıdakilerin yüzmeye niyeti yok. Onların derdi başka. Hepsi tekelci ama, Bodrum’un “antik doğası” gereği rekabet piyasası hakim. Üç unsur birbiriyle “tam rekabet” halinde:
1) Para için uğraşanlar. Bunlar yarı zamanlı ve tam zamanlı olarak ikiye ayrılabilir. Ama benim görebildiğim kadarıyla hepsi yabancı turist hanım. Tatile gelmişler, arada bir bi iş çıkarsa tatilin yarısını, tamamını veya tamamının ötesini finanse edecekler. Zevki caba.
Bugün iki tane yağız gencimiz hemen önümüzde iki turist hanımla sohbete girişti. Kadınlardan hakim gözükeni, hökümat gibi yani, oğlanlardan konuşkan olanını azarladı: “Veri maç mani! Vat du yu min veri maç mani!”. Herkes çeşitli aksan ve biçimlerde İngilizce konuşuyor; siz very’yi too biçiminde anlayınız; Oxford vardı da mı gitmediler. Ben ancak 17.30’da iniyorum; kimbilir daha önceleri neler oluyor.
2) Haz için uğraşanlar. Bunlar da yabancı turist, ama erkek. Büyük çoğunluğu iyice besili. Bunları da ikiye ayırmak mümkün: Yüzüstü yatarken güneşten iyice yararlanabilmek için mayolarını yarıya kadar sıyıranlar; g-string biçiminde merkeze kıvıranlar. Etraflarında genellikle bir hâle halinde yağız delikanlılarımız oluyor. Seyrediyorlar.
Finansman konusunu bilmiyorum, çünkü Feyhan şezlongunu alıp herkesten iyice uzağa gitmek gibi bir huya sahip, duyamıyorum. Sanırım yok.
3) Göstermek için uğraşanlar. Bunlar da yabancı hanım turist. Bunlar da ikiye ayrılıyorlar: güneşe göstermek için uğraşanlar ve etrafa göstermek için uğraşanlar. Kimin hangi kategoriye mensup olduğu her zaman anlaşılamıyor; günahlarını almaktan çekinirim.
Ama günah deyince aklıma geldi, günahları boynuna: G-string giydikten başka üstünü de atıp ferahlayan kimi otel müşterisi hanımların (bizim Paşatarlası plajı/Amele Beach’te şimdi beş yıldızlı bir otel açıldı) “hotel”in önüne değil de biz proleterlerin girdiği biraz öteye gelip uzanmaları bana öyle telkin ediyor ki, bunlar ikinci kategoriye mensupturlar.
Yalnız, bugünkü kareyi tam algılayamadım: Tam altı tane yağız delikanlının yakın himayesi altında yatan g-stringli ince hatun, bir an geldi, yerinden doğruldu. Ben dedim bu artık otelin havzasına ve belki de havuzuna iltica edecek. Ama aynı yerde havlusunun istikametini batmakta olan güneşe göre değiştirdi, bu operasyonu yaparken de isyankar göğüslerini bir avucuyla kapattı. Daha genciz; öğreneceğimiz neler var.
Hatta, bir ders aldım bile: Ben de bir konferansta böyle beni hayran hayran seyreden (pardon, dinleyen) insanlar bulsam, artık döne döne sergilemez miyim bilumum marifetimi? Herkesin bir marifeti var (öyle deniyordu galiba). Siz?
***
Başka numaralar, farklı biçimlerde, daha geniş bir coğrafyada dönüyor. İsrail, aynen destekçisi ABD gibi, kendisinin terör tekelini sarstığı için Hizbullah’ı ortadan kaldırmaya savaşıyor: Bütün tekelciler gibi onun da rekabet piyasasına tahammülü yok. Ne yazık ki Ortadoğu’nun “antik doğası” şimdiye kadar Bodrum’unkinden farklı oldu…
***
Bodrum’daki piyasanın canını yiyeyim. Rekabet var, kavga yok. Herkesin müşterisi ayrı. Bizim gibi ununu elemiş eleğini asmışlar dışında tekele izin vermiyor. Alan memnun satan memnun. Terör yok, zorlama yok. Havlunu dürdün mü, olay bitiyor.
Türkiye havlusunu düremiyor. Çünkü Stratejik OBD bir yandan Hegemon Güç’ün gündeminden düşmekten korkuyor, diğer yandan da bu kadar açık belaya dalmaya cesarete edemiyor. Gündemden düşmemek için asker göndermek, belaya girmemek için de göndermemek zorunda hissediyor kendini.
Gündemden düşmekten korkuyor; çünkü hem gündelik ekmeği ABD’nin iki dudağına bakan İMF’nin iki dudağı arasında, hem de başta Kürt ve Ermeni olmak üzere sorunlarının ipi ABD’nin elinde.
Ama, meheldir. Çünkü bu ekonomi hortumlanmak yüzünden bu vaziyette. O ipler de milliyetçilik yapacağım diye bu sorunları seksen yıldır halletmemeyi marifet saymak yüzünden başkasının elinde.
***
Ama yağız delikanlılar örgütsüzmüş, ama acemilermiş. Ne önemi var ki? Onlar bekleyebiliyorlar. Ne gündelik ekmek rekabetçilerin iki dudağında, ne de acil sorunların ipi başkasının elinde.
Çok acil sorunları var ama, fazla sıkıştırdığı zaman kendi elcaazlarıyla çözümlüyorlar. Zaten, karşı taraf da ciddi ihtiyaç içinde olduğundan, buna bile gerek yok genellikle…