Baskın Oran

Adam öldüren iyi çocuk olunca…

Adam öldüren iyi çocuk olunca...
Adam öldüren iyi çocuk olunca...

Umut Kitabevi davasında Tanju Çavuş a (aşağıda) ceza çıkmadı.

“Sanığın, kendisinin ve yanında bulunan eşi ve 3 çocuğunun vücut bütünlüğüne yönelmiş, gerçekleşen haksız bir saldırıyı meşru savunma koşulları içinde (…) maktulü öldürdüğü anlaşıldığı halde, ceza verilmesine yer olmadığına…”. Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin kararı. Sadece Taraf’ın 25.09.11 sayısında, Van muhabiri Selim Kemaloğlu verdi. Van gibi yerde, biri dört dilde olmak üzere iki gazete çıkaran, geçenlerde de ölen Aziz Aykaç’ın bize yadigârı Selim…

Karar, Tanju Çavuş isimli uzman çavuş hakkında. Malatya 2. Ağır Ceza’nın (önce adam öldürmekten müebbet, sonra hafifletici sebeplerden) 8 yıl 4 ay hapis verişini bozma kararı. Meşru müdafaadır. Tabii ki vuracaktır. Hiç ceza vermemek lazımdı demek istiyor.

Konya plakalı araba

Esas olay, unutmak için fazla sivri: 9 Kasım 2005’te Şemdinli’de Umut Kitabevi’ne bomba atılınca halk, beyaz bir Renault’ya sığınan bombacı ile arabada bekleyen iki astsubayı yakalıyor, polise teslim ediyor. (KKK Org. Büyükanıt bunlardan biri için “İyi çocuktur” diyecektir). Savcı Harun Ayık’a ve Yüksekova’dan CHP Hakkari milletvekili Esat Canan’a haber veriliyor. Geçen zamanda karanlık bastığı için lüks lambası ışığında arabada keşif yapılıyor. Bagajdan çıkan el bombaları, kırmızı işaretli krokiler, isim listeleri, EMASYA görev belgesi ve üç kalaşnikof için tutanak tutulduğu sırada, bir araba kalabalığın üzerine sürüyor, ateş ediyor. (Aksiyon, 21.11.05; Radikal, 23.05.08, 21.05.09; Taraf, 06.07.09, 18.05.11). Savcı dahil herkes yere yatıyor.

Vurulanlardan Ali Yılmaz ölüyor, dört kişi yaralı. Araba plakasının 42 olduğunu gören halk hemen, “Bu Tanju Çavuş!” diye bağrışıyor. Uzatmayalım, T. Çavuş’un ifadesine geçelim.

“Van’dan geliyordum. İlçe girişinde kalabalık gördüm. Ellerinde silah, yüzlerinde maske vardı. Devlet aleyhine slogan atıyorlardı. Benim arabayı görünce ‘Vurun, öldürün, bu polis!’ diye taşlarla camı kırdılar, eşimi ve çocuklarımı dışarı çekmeye çalıştılar. Son çare olarak havaya ateş ettim. Yoksa hepimiz ölecektik.” Savcı Ayık, sivil tanıkların yanı sıra polislerin de görgü tanıklığına başvurmak istiyor, fakat ilçe emniyet müdürlüğü olay yerinde polis bulunmadığını bildiriyor (G. Tahincioğlu, Milliyet, 24.05.08). Şimdi sırayla gidelim.

1) T. Çavuş dört yıldır avuç içi kadar Şemdinli’de görevli. Kendisi belli, Konya plakalı arabası belli. Halk astsubay olduğunu yakından bildiği biri için “Öldürün bu polisi” der mi?

2) Hiçbir görgü tanığı hiçbir maskeliden bahsetmediği gibi, köy kadar yerde Emniyet herkesi tanırken ne maskesi takacaksın; zaten olay fevkalade spontane. Lütfen internetteki olay videolarının tümünü izleyiniz; bakınız hiç maskeli var mı.

3) Hakkari Ağır Ceza’nın, ifadeler gelmediği halde ilk celsede tahliye ettiği, dosyasını da “güvenlik” gerekçesiyle Malatya’ya gönderdiği T. Çavuş’u alelacele Eğirdir Komando Okulu’na tayin ediyorlar. (T. Çavuş orada da bir müteahhidi “150 altın sikke” olayında öldürüyor ve bundan 22 yıl ceza alıyor ama, konumuzdan uzaklaşmayalım). Mahkemede sanık avukatları Şemdinli’de görev yapan 7 polis ile 10 jandarmayı tanık gösteriyorlar. Hani olay mahallinde polis yoktu? (Bu polislerin ifadelerinin alınması için mahkeme yazı gönderiyor ama her biri bu arada farklı illere tayin edilmişler. Polis polisi çok zor buluyor. İfadelerin tamamlanması iki yıl sürüyor).

Kürt = Vahşi Kızılderili

4) Sanık avukatı Vedat Gülşen şöyle diyor: “Bu olayda yıpratılmak istenen Jandarma İstihbarat Timi’dir.” Yani JİTEM’den bahsediyor. Devam ediyor: “Tutuklama, örgüt hanesine prim olarak geçmiştir. Müvekkillerim lehine bilgi verecek tanık bulamıyoruz. Vatandaş tanıklık etmeye korkuyor.” Çok ilginç bir şey daha ekliyor: “Ayrıca, olayın meydana geldiği gün astsubaylara saldıran, devlete ait araca zarar veren, aracın üzerine çıkıp Kızılderili dansı yapanlar hakkında delil topluyoruz” (N. Kurt, F. Kızılkoyun, Hürriyet, 02.12.05).

Yani kardeşim, suçlu olanın bu kadar güçlü olmaya çalışması da az görülürdür hani; helal olsun. Yıldırım Türker’in 26.09.11 tarihli Radikal’de yazdığı gibi; “aracın” derken, JİTEM’in bomba ve silah yüklü suikast aracından bahsediyor, “Kızılderili” derken de vahşi yerlilerden. Kürtlerden.

Bu kadar cüret nasıl oluyor? Niçin olmasın? Başbakan Erdoğan İspanya’ya giderken uçakta yaptığı açıklamada gazetelerin “İkinci Susurluk” manşetlerini eleştirerek, “Oradaki vatandaştan tanık olarak istifade edemezsiniz. Çünkü her an tehdit altında” demedi mi? (O zamanki) Diyarbakır Barosu Başkanı Sezgin Tanrıkulu söylenecek şeyi bitiriyor: “Peki savcı hangi delillerle bunları aydınlatacak? Şemdinliler tanık olmayacaksa, tanıklar uzaydan mı gelecek?”

Yazının başına dönelim. Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin ilamı (Esas no. 2010/939, Karar no. 2011/4508) şöyle diyor: “… yaşı küçük çocukların ‘baba biz ölmek istemiyoruz’ diye bağırdıkları… sanık ve eşinin çaresiz şekilde birbirlerine ne yapılması gerektiğini sordukları… sanığın herhangi bir hedef gözetmeksizin rastgele ateş etmeye başladığı… maktul ve mağdurların vurulma sırasında bulundukları yerlerin bile saptanamadığı… bu nedenlerle hükmün BOZULMASINA 14.07.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” Üç sayfalık kararda görgü tanığı ifadelerinden tek satır yok. Sanki T. Çavuş’un savunmasından kes-yapıştır.

Başka davalarda ne yapacaksınız?

1. Ceza Dairesi’nin muhterem üyeleri. Siz cinayet davalarına bakıyorsunuz. Suç işleyen devlet memurunu/devleti kayıracağım diye, ceza hukukunun “meşru müdafaa” ve “haksız tahrik” gibi en temel ve en hassas iki meselesini nasıl bu kadar “geniş” tutabildiniz? Bu “ yorum ”unuz, bundan sonra önünüze gelecek cinayet (namus, kıskançlık, komşu kavgası, kan davası…) dosyalarında karşınıza emsal olarak dikilecek. O zaman ne yapacaksınız? “Yorum” mu değiştireceksiniz? Değiştirirseniz, “Devlet memuru Kürtleri vurunca meşru müdafaa olur” demeyecek mi kamu vicdanı?

Önceki Yazı
Sonraki Yazı