Baskın Oran

Bir tuğla çekildi mi?

Bir tuğla çekildi mi
Bir tuğla çekildi mi

Eski Emniyet müdürü ve eski bakan Mehmet Ağar, beş yıla mahkum edildi.

Mehmet Ağar, sonunda beş yıla mahkum oldu. Kendisine yöneltilen suçlamaların tümü, sadece örgüt kurmak ve yönetmek suçu kapsamında değerlendirildi. Bu suça dayanak yapılan eylemler ayrı cezalandırma konusu yapılmadı. Bunlardan bazıları şöyle: Susurluk’ta ele geçen kaçak silahlar, Abdullah Çatlı’ya kendi talimatıyla silah taşıma izni ve yeşil pasaport verdirmesi (Abdullah Çatlı’nın üzerinden çıkan Mehmet Özbay sahte kimliği, Ağar’ın mühür ve imzasını taşıyordu), Tarık Ümit ve Ömer Lütfi Topal’ın öldürülmesi.

“Sonunda” deyişimin sebebi var: Kasım 1996 Susurluk olayından suçlanıp da yargılanamayan sadece o kalmıştı. Çünkü milletvekili iken 12 yıl boyunca dokunulmazlıktan yararlanmış, yeniden seçilemeyince de, Susurluk sırasında memur olduğu için, “lüzumu muhakeme” izni alınması gerekmişti.

Gezmeyi seven dosya

Şubat 2008’de Danıştay 1. Dairesi, “cürüm işlemek için silahlı teşekkül oluşturmak”tan izin verdi ve “ suç işlemek için örgüt kurmak”tan (TCK 220) yargılanmasını istedi. Ağar buna itiraz edince, dosya “olay sırasında vali statüsündeydi” gerekçesiyle Yargıtay’a gitti. Yargıtay 8. Ceza Dairesi, “suç tarihinde vali statüsündeydi, ama emniyet genel müdürüydü” diye görevsizlik kararı verdi. Dosya Ankara 3. Ağır Ceza’ya gitti. Orası da “bu işe özel yetkili ağır ceza bakar” diyerek görevsizlik verdi. Dosya çeşitli yerlerde dolaştıktan sonra Ankara 11. Ağır Ceza’ya gitti ve orası Ağar’ı “Cürüm işlemek amacıyla silahlı teşekkül oluşturmak, gıyabi tutuklu sanığın gizlenmesine yardım etmek ve görevi suistimal”den yargıladı.

Ağar duruşmalara bir kere katıldı. Mahkeme, silahlı teşekkülün yöneticisi olmak nedeniyle (TCK’nın 313/4) 6 yıl verdikten sonra, “duruşmalarda gözlemlenen hal ve tavırları” sebebiyle beş yıla indirdi. (Yine de iyi. Çünkü bana Bolu’dan ölüm tehdidi yollayan şahsa, duruşmalara hiç katılmadığı halde, mahkeme iyi hal indirimi vermişti. Bkz. 03.07.2011 tarihli R-2 yazım.)

Diğer yandan, “sonunda” demek pek doğru değil. Davayı başından beri izleyen deneyimli gazeteci Belma Akçura şöyle diyor: “15 yıldır ele alınmayan, git-gel yaptırılan dosyanın, Ayhan Çarkın’ın itirafları üzerine birdenbire karara bağlanması ilginç. Bağlandı, çünkü olay bu kadar şüyu bulduktan ve Çarkın konuşmaya başladıktan sonra artık beraat mümkün değildi ve işi uzatmak çok tehlikeli hale gelmişti. Çarkın’ı mahkemeye çağırmadan Ağar dosyası kapatıldı. Bu karar tam Ağar’ın istediği karar. Şimdi Yargıtay’da epey bekler, sonra mahkemesine geri döner, sonra tekrar Yargıtay’a gider, gerisi Allah kerim.” Aynen, bu davada 2006’da acele 1 yıl 15 gün verilip dosyası kapatılan Sedat Bucak gibi.

Ağar karar konusunda şunları söyledi; yorumsuz veriyorum: “Mahkeme kararlarında hüküm cümlesi şu sözle başlar: ‘Türk Milleti adına’… Bizim aşık olduğumuz, bir ömrü adadığımız o kelimedir… Ben kendimden eminim ve vicdanen rahatım. Deliller ve dosya müktesebatı ile paralellik arz etmeyen bu kararın Yargıtay’da düzeleceğine emin olduğumu belirtir, herkesin devam eden yargı sürecine saygı göstermesini rica ederim” (Milliyet, 16.09.11).

Ağar hakkında, Serdar Turgut 17.09.11 tarihli Habertürk gazetesinde şunları söyledi; yine yorumsuz veriyorum: “Devletlerde bazen bazı görevliler devlet kararı gereği olarak çizgi dışı işler yapmak zorunda kalırlar… Çünkü aslında bu dünyada hiçbir devlet, derin yanı olmadan ayakta kalamaz… O daima devletin işlerini yapmakta olduğunu söyledi. Ona inanmamamız için ben ortada bir neden göremiyorum. Eğer Ağar hapse girerse devlet bundan böyle ihtiyaç duyduğu zaman bazı çizgi dışı işlerini yaptırmak için adam bulamama riskiyle karşı karşıya kalacak. Devletin işini yapanlar sonra hapse düşeceklerini düşünürlerse bu bazı durumlarda çok da tehlikeli olabilir.”

Kafadan silmek isterseniz…

Serdar Turgut’un bu sözlerini hazmetmek zor. Acaba kafamızdan nasıl silebiliriz? Çivi çiviyi söker ilkesini uygulayıp şu sözleri hatırlayarak: “Devlet, devlet politikası olarak adam öldürür; diğeri cinayettir.” Tarih: 23 Temmuz 2009. Yer: Mısır’ın Ankara Büyükelçisi Alaa El Hadidi’nin, Mısır’ın milli günü dolayısıyla büyükelçilikte verdiği resepsiyon. Söyleyen: 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel (Radikal, 24.07.09).

Peki, eski Cumhurbaşkanımızın bu vahim laflarını kafamızdan nasıl silebiliriz?

Yine çivi yöntemiyle. Şimdi müze olan Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nün, 1857 doğumlu Ankaralı tiftik tüccarı Ohannes Kasapyan’ın evi olduğunu hatırlayarak. Yalnız, Kasapyan bunu satmış falan değil. Bu köşk, kendisi Ağustos 1915’te tehcire yollanırken kent eşrafından Bulgurzadeler’in el koyduğu bir bağ evi…

Peki, Kasapyan Köşkü tatsızlığını kafamızdan nasıl silebiliriz? Yine çiviyle. Eşinin katli olayının aydınlatılmasını isteyen Güldal Mumcu’ya Ağar’ın söylediğini hatırlayarak: “Hanımefendi, bir tuğla çekilirse bütün duvar yıkılır. Benden bunu beklemeyin!”

Önceki Yazı
Sonraki Yazı