Her yıl sonunda gazetelerde muhasebe yapılır. 2021, özellikle sonu itibariyle, epeydir yaşadığımız en önemli zaman dilimi oldu. En az üç açıdan:
1) AKP+MHP iktidarının yaklaşık dokuz yıldır gittikçe yükselen üfürükleri bi yandan ekonomiyi, bi yandan da dış politikayı tamamen çökertti. O kadar ki, iktidar artık daha fazla dayanamadı, bu iki alandaki üfürüklerini panik içinde yalayarak hayatını uzatma çabasına girişti.
2) Bunu yaparken, iç politikadaki baskıları vahim biçimde artırdı ki sivil toplumun ve muhalefetin sesi durumu açığa vermesin.
3) Emniyet supabı tanınmadan sıkıştırılan gazın basıncının artmasına benzer biçimde, muhalefet partileri ve sivil toplum artık iktidarın en ürktüğü şeyi yapmaya, sokağa çıkmaya başladı.
(Yalamak terimi kalsın, ama üfürmek kavramının yerine ünlü deyiştekini koyabilirsiniz, ben karışmam.)
***
Ekonominin çökmesi, malum, şundan geliyordu: Üniversite ekonomi diplomasını henüz kimselerin görememiş olmasına rağmen “Ekonominin evelallah kitabını yazdık, yazmaya devam ediyoruz” diyecek kadar özgüven sahibi CB Erdoğan, “Şemsiye sebep, yağmur sonuçtur”dan mülhem olduğu anlaşılan bir sloganla hareket etmekteydi: “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur.” Faizi dışladığını düşündüğü nas’ın (yani Kur’an ve Sünnet’in lafızlarının) uygulamasını da 2 yıl içinde 3 kere başkanını değiştirdiği “yasal olarak bağımsız” Merkez Bankası’na yaptırarak faizi her seferinde 100 baz puan düşürtüyordu. Ayrıca, her ağzını açtığında döviz daha da fırlıyordu.
Neticede, pul olmuş TL’den kaçmaya başladı vatandaş. 20 Ocak 2021’de 7,43 TL olan Dolar 20 Aralık 2021’de 18,38’e çıkmıştı. Ve, enerji dahil ara malı ve yatırım malı ithalatına %70 oranında bağımlı olan yerli ve milli üretimde fiyatlar arş-ı âlâya fırladı.
Öyle acayip sebepli bir çöküştü ki, dünya iktisatçıları tarafından maytaba alındı: “Türkiye tüm Batılı ekonomistlerin salak olduğunu şimdi fark etti. Hepimiz ekonomi öğrenerek zamanımızı boşa harcamışız. Erdoğan bütün teorileri yeniden yazdı.”
Tabii, besleme medya ya bu gırgırı anlamadı yahut nasıl olsa halkımız sadece beni okur diye anlamazlıktan geldi (bence ikincisi). Bu dalga geçmeyi Erdoğan’a övgü olarak ilan etti. Bunun üzerine ünlü iktisatçı Timothy Ash resmen alay etti: “Ayy, birileri söylediklerimi tamamen yanlış anlamış gibi görünüyor.”
Bu kur fırlayışı, Erdoğan’ın faiz artırıyoruz demeden faiz artırmayı ilan ettiği 21 Aralık’ta dondu: Daha önce köprülere/yollara vs. uygulanan dolarizasyon (yani TL yerine Dolar’ı birim sayma) vatandaşın mevduatına da uygulanarak “Kur korumalı TL mevduatı” (KKTL) diye bişey yaratıldı. Vatandaş dövizde tuttuğu parasını TL’ye çevirecek ama Dolar kuru daha yüksekse aradaki farkı devlet ödeyecekti. Bu arada vergileri azaltılması ve ücretleri artırılması yoluyla vatandaşın tepkileri önlenecekti.
Önlenecekti de, bu tabii ki karşılıksız para basarak yapılacaktı. Ayrıca, Prof. Eser Karakaş yine uyarıyordu: Bu KKTL Anayasa Md. 73’e kesinlikle aykırı çünkü kamu hizmeti niteliği taşımayan bir gideri vergi gelirleriyle finanse edemezsiniz.
Bu hile-i şer’iyeyi destekleyen oldu mu, evet oldu. 13.01.2019’da yayınladığı ‘İktidara zarar verecek ve muhalefete yarayacak ise, yönetenlerin yanlışlarını dile getirmek dinen sakıncalıdır‘‘ biçimindeki unutulmaz “fetva”sıyla hatırlanan değerli bilim insanımız Prof. Dr. Hayrettin Karaman, “Bu örtülü faiz değildir, hibedir!” dedi.
Dedi de, İsmailağa Cemaati’nden “Asla bir Müslümana uygun olmayan bir ameldir. Kat’i surette faizdir, Allaha harp ilan etmektir. Rabbim muhafaza buyursun” yorumu geldi.
Daha ilginci, artık nasıl olduysa, daha önce “Müslümanlar faizli mevduata bilerek ve isteyerek para yatırmamalı. Mevduat hesaplarına tahakkuk ettirilen fazlalıklar faiz olup dinen haramdır” diye fetva vermiş olan Diyanet ateş püskürdü: “Fetvamız geçerlidir. Vadeli mevduatta da faiz geçerlidir kur korumalıda da. Sonuçta banka fazlalık veriyor yani faiz tahakkuk ediyor. Bu yüzden sakıncalıdır, haramdır.”
Yani CB Erdoğan sakal ile bıyık arasında bulunuyor şimdi. Yine de, Hülya Avşar ve Ahmet Özhan gibi entelektüel değerlerin desteğini arkasına aldığından olacak, kararlı: “Benim Türk liram varken ne işin var senin halen, yok dolardı yok avroydu!”
The Economist dergisi, iktidarın şimdi bol miktarda karşılıksız para basma mecburiyetini dikkate alarak, enflasyonun %50’ye fırlayabileceği konusunda uyardı: “Erdoğan kendi çıkardığı yangına [söndürmek için] battaniye atmış olabilir fakat battaniye de yakında alev alabilir.”
***
Geçelim dış politikadaki üfürüklere ve şimdi bunların yalanmasına.
Petrodolarlarını nereye koyacağını bilemeyen Katar hariç kavga etmedik komşu ve hatta ülke kalmamıştı: Mısır, BAE, Fransa, Azerbaycan’ı desteklemek uğruna Ermenistan, Biden gelince ABD, tabii ki İsrail, AİHM kararlarını uygulamamak yüzünden AB, tabii ki Suriye, sürekli hava saldırılarına uğratılan Irak, denizaşırı müdahale edilen Libya, “Mavi Vatan”ın yanı sıra Girit’in batısında bile hükümranlık iddia etmek nedeniyle Yunanistan, tabii Kıbrıs Cumhuriyeti…
Haa, unutmadan: 10 Batılı ülkenin büyükelçisini “istenmeyen adam” ilan etmeye kalkışmalar , o olmayınca (semerini dövme misali) 9 ülkenin fahri konsoloslarının görevine son vermeler. Ve tabii, bu Batı karşıtı saldırgan “dış politika”yı destekleyen silahlı İHA (SİHA) satışlarıyla uluslararası silah tüccarı Türkiye’ye dönüşüm. Bunun sonucu olarak başta Rusya dahil (Ukrayna!) bir dizi düşman imali.
Bütün bunlar ne için? İçeride yandaş kamuoyunu arkasına almak isteyen iktidar, Anayasaya rağmen durmadan empoze ettiği İslamî düzenin yanı sıra, seçmenlerinin erkekliğine hitap eden saldırgan milliyetçiliği de kullanmak istiyor da onun için. (Kullanmak yerine siz “istismar ediyordu” diyebilirsiniz, ben karışmam).
Şu andaki durum: AKP+MHP iktidarı nasıl TL’yi pul ettiyse ve geri dönebilmek için İslamcıları kızdırmayı bile göze alıyorsa, daha önce durup dururken düşmanlaştırdığı hatta düpedüz Türk askeri soktuğu tüm ülkelere ilişkin “normalleşme” girişimleri başlattı şimdi.
Artık İstanbul-Erivan uçuşları kısa sürede başlayacak. Türk Yahudi Toplumu marifetiyle sıfırdan icat edilen “İslam Ülkeleri Hahamlar İttifakı” diye bişeyin 22 Aralık Ak Saray toplantısında Erdoğan İsrail’e gül attı.
Putin’in Suriye Özel Temsilcisi Lavrentiev, Kazakistan’ın başkentindeki 22 Aralık buluşması hakkında şu bilgiyi verdi: “Toplantıdaki Türk temsilciler ilk fırsat oluştuğunda Türk askerinin Suriye’den ayrılacağını söyledi.”
Tüm dünyanın püskürtmesi sonucu artık adı bile ağza alınmayan “Mavi Vatan” da ihale edildi Katar’a. Bu Şeyhlik, Rum yönetimiyle (Kıbrıs Cumhuriyeti) yaptığı anlaşma gereğince, söz konusu 10. parselde sondaj çalışmalarına başladı.
ABD’ye şirinlikler berdevam. “Spekülatif hareketlerde bulunduğu” gerekçesiyle Mart 2019’da BDDK ve SPK tarafından hakkında soruşturma açılmış olan “dış mihrak” JPMorgan bankası 23 Aralık’tan beri artık BDDK’ın resmî danışmanı.
***
Ve gelelim bu yalamalar ortamında iç politika baskılarının artmasına. Son haftadan bikaç gelişme:
Eline ayda 65.849 TL geçen çift maaşlı yeni bakan N. Nebati işe “sopa”dan bahsetmekle başladı.
1984’te idam edilen son gencin fotoğrafını yayınlayana “terör örgütü propagandası”ndan soruşturma açıldı.
5 ekonomist hakkında suç duyurusunda bulunan BDDK, “Merkez Bankası’nın itibarını kıracak asılsız haber yaymak”tan 21 yazar ve gazeteci hakkında daha suç duyurusu yaptı.
Anketlerde İmamoğlu Erdoğan’ın epey önünde gözükmeye başlayınca, S. Soylu İBB’nin 455 personeline özel teftiş başlattı. Fakat bugünlerde “terörist”in yanına bi de “casus”u eklemeye girişen Soylu’nun işleri bu kadar ileri götürmesine karşı bu sefer bizzat AKP içinden çok ciddi sesler yükseldi. Mesela Numan Kurtulmuş’tan. Mesela Şamil Tayyar’dan.
Kavala ve Demirtaş AİHM kararlarına rağmen içerideyken ve maşallah taş gibi bir A. Çakıcı “infaz yasası değişikliği”yle tahliye edilirken, annesinin mezarı ırkçı kardeşlerimiz tarafından deşilen Aysel Tuğluk tıbbi raporlara rağmen içeride tutuluyor.
S. Soylu ve N. Nebati’nin imzalarıyla 770 kişinin mülküne el kondu. Tabii ki buna resmî gasp dememek lazım çünkü Resmî Gazete’ye bakarsanız malları dondurulan bu insanlara bağımsız ve tarafsız Türk yargısına başvurabilme imkanı veriliyor.
Cezaevindekilere para karşılığı tanınan görüntülü görüşme olanağı siyasi mahkumlara tanınmıyor.
HDP MYK’nin “Ermeni soykırımı” terimini kullanan açıklamasına “milleti ve devleti aşağılamak”tan (TCK Md. 301) fezleke düzenlendi. HDP gençlik kongresinden sonra 16 kişi “örgütsel marşlar söylemek”ten gözaltına alındı.
Hükümetin bu sopa siyaseti “bireysel” alanı da etkilemiş olabilir. Öğrenci pataklayan ve çorap koklatan ilkokul öğretmeninden bahsetmiyorum: HDP Bahçelievler ilçe binasına silahlı ve bıçaklı saldırı düzenlendi. Ama bu sefer yeni bir Deniz Poyraz cinayeti yaşanmadı çünkü binada üç erkek bulunuyordu ve olay sadece iki yaralamayla atlatıldı.
Gerçekten yoruldum. Göğsüm sıkışıyor. Bırakıyorum.