Şu sıralarda Türkiye’nin tek ilgilendiği konu: Bağımsızlık. 92 yaşındayken İslam’a hakaret etti diye mahkeme kapılarına götürülen Prof. M. İ. Çığ bile demeç veriyor: “Mahkum olsaydım, Strasbourg mahkemesine başvurmazdım”. Neden, çünkü o zaman yabancılar Türkiye’ye müdahale etmiş oluyor.
***
Atatürk milliyetçiliğinin 3 amacı vardı. Sırayla: 1) Bağımsızlık; 2) “Muasır Medeniyet”e ulaşma ve onu aşma; 3) Olumlu bir kimlik inşası.
Üçüncüsünü hemen konuşalım da, ilk ikisi üzerine yoğunlaşabilelim: Buna duyulan gereksinme iki rahatsızlık noktasından kaynaklandı: 1) Birinci ve ikinci amaçların görünüşte çatışmasının verdiği huzursuzluktan (çünkü bağımsızlık Batı’yı kapıdan atmak demekti, Muasır Medeniyet ise pencereden almak); 2) Gerek Avrupalının (“hasta adam”) gerekse Osmanlı’nın (“Etrak-ı bî idrak”) “Türk”ü aşağılamasının yarattığı sosyal psikolojiden. Şimdi devam edebiliriz.
***
Atatürk için 1919’dan sonraki hayat 3’e ayrıldı: 1) Ülkenin bağımsızlığını sağlamak (1919-22). Çünkü bunsuz diğer ikisine geçilemezdi; 2) Kendisinin kesin söz geçirirliğini kurmak (1922-27). Çünkü bunu sağlamadan üçüncüsüne geçilemezdi. 1927’de Nutuk’u okuması, rakiplerini temizlemiş olmanın simgesiydi; 3) Muasır Medeniyet’e erişme. Asıl amacı buydu. İlk iki aşama üçüncüsü için önemliydi.
Peki, “Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen bir Atatürk için Muasır Medeniyet’i almak, yani adlı adınca Batılılaşmak bağımsızlıkla çelişmiyor muydu?
Bir çelişki varsa, o da sadece 2006 yılındaki Kemalistlerin kafasında var; M. Kemal’in kafasında değil. Onun kafasında, tekrar ediyorum, bağımsızlık “medenileşmek” için gerekli olan bir ön aşamaydı, ön koşuldu. Çünkü bağımsızlık olmadan “yukarıdan devrim” olamıyordu. Ama Atatürk, üstyapı- altyapı ayrımını bilmemekle birlikte, bir şeyin kül’ünü (kapitalizm) alırsan cüz’ünü (Batı yasaları, vs.) de yanında hediye verdiklerini bilmekteydi. Üstelik realist ama çok radikal bir insandı. Bu nedenle Z.Gökalp’in hars (üstyapı) ve medeniyet (altyapı) ayrımını reddetti. Yaptığı “yukarıdan devrim”in silahları olan Batı yasalarını (Medeni Kanun, Ceza Kanunu, vs. vs.) adapte bile etmeden düpedüz tercüme ederek aldı, uyguladı.
Böyle yapan bir Atatürk ya doğru yapmıştı, ya da yanlış; ikisinden biri. Karar vermek 2006 Kemalistlerinin sorunudur. Eğer birinci şık doğruysa, bağımsızlığı Batılılaşma için feda etmişti. Ne dersiniz?
***
Peki, Atatürk Bağımsızlık/özgün kimlik ile Batılaşmayı nasıl bağdaştıracaktı? Yukarıda sözünü ettiğim huzursuz sosyal psikolojiyi nasıl halledecekti?
Çok basit bir formülle: “Hem Özgünüz (bütün medeniyetler bizden kaynaklanıyor, vs.) Hem Batılı”. Bu ikiliyi aynı anda (simültane) ileri sürdü. DTCF’nin duvarında da yazan “En Hakiki Mürşit İlimdir”le yalnızca Batı’da olan şeye sürekli vurgu yapması nedendi dersiniz?
Tabii, Allahtan hem Türkiye işgal görmemişti, hem de daha önemlisi Türkler beyaz idi; Üçüncü Dünya’nın sarı ve siyah ülkeleri renk duvarı yüzünden “Batılıyız” diyemediler. Birincisinde kaldılar.
***
Sonuca gelelim: 1920 ve 30’larda Batı yasalarının aynen olduğu gibi alınmasına itirazınız yok, şimdi alınmasına var. Çünkü efendim, şimdi Batı emperyalist. Ya hû, o zaman daha da emperyalist değil miydi? Emperyalistlerin Türkiye genel distribütörü müydü Atatürk yoksa paralı adamı mı? Hadi, çıkınız bu işin içinden.
Üstelik, mademki bağımsızlıkçısınız, böyle bir coğrafyada yaşayan bir devletin güç dengesiz bağımsız olamayacağını da bileceksiniz. O zaman emperyalist ABD’yi AB’yle dengelemeye neden itiraz ediyorsunuz? Yoksa AB’nin böyle bir denge kurucu olduğunu şimdiye kadar düşünmediniz mi. Yoksa siz bu dengeyi Rusya Federasyonu veya Çin’le mi kurmayı düşünüyorsunuz. Siz Marslı mısınız?
***
Çok üzerinize gittim ama, siz de Türkiye’nin üzerine çok fazla gidiyorsunuz: “insan”a geçişi geciktiriyorsunuz.
Özetleyelim: Madem yukarıdan devrimle yapılan Atatürk devrimlerine candan bağlısınız, o zaman bunun resmen demokrasi ithali olduğunun da farkındasınızdır. 1920’ler için en ileri demokrasi 1920’lerin Batı Avrupasındaydı ve Atatürk onu ithal etti. Buna itirazınız yok da, 2006’da 2006’nın Batı Avrupasından demokrasi ithaline itirazınız niçin? Çünkü AB’yi İslamcılar ve Kürtler de destekliyor, ondan, öyle mi? Yani, yalnızca sizin desteklediğiniz bir demokrasi istiyorsunuz?
Kusura bakmayınız, böyle bir demokrasi henüz icat edilmedi.
Siz şuna, ben kendi istediğimden başka bir şey istemiyorum desenize? Veya, daha basiti, insan yastığını değiştirse bile iki gün uyuyamaz, sen de çok acele ediyorsun, alışmamız için biraz zaman ver yahu, deyin de bitsin.