Baskın Oran: “Zihniyetin değişmesi lazım”
Azınlık sorunlarının çözümü için hukuk mücadelesin yılmadan sürdürülmesini söyleyen yazar Baskın Oran, “Türk-Müslüman çoğunluğun 1454’ten beri süregelen, bugünkü dünyada bir rezalet olan millet sistemi zihniyetinin değişmesi lazım” dedi. Türkiye’de yüz yıllardır çözülmeyen “sorunlardan” biri olan azınlıklar, tarih boyunca soykırımlara, katliamlara, saldırılara ve sürgünlere maruz bırakıldı. Soykırım politikalarını hala yaşayan azınlıklar, birçok sorun ve ihlalle de karşı karşıya kalıyor. Ne azınlıkların soykırımla yüzleşme çağrısı ne de sorunların çözümü için hala herhangi bir adım atılmamakta. Yazar Baskın Oran, azınlık sorunları ve “çözümlerine” ilişkin platformumuzun sorularını yanıtladı.
Gayrimüslim toplumları yıllardır pek çok sorunla boğuşuyor. Seçim yapamıyorlar, tüzel kişilikleri yok, ibadethaneler, ruhban okulu, mülkiyet gibi çokça sorun var. Sizce en önemlisi hangisi? Hangi meseleyi çözdüğümüzde kilit açılacak.
Bunlar her biri devedişi gibi sorun. İçlerinden şu daha önemli demek imkansız. Seçim yapamıyorlar demek ifade ve örgütlenme özgülükleri yok, demek. Ruhban okulları yok demek, Hıristiyanlıkta ruhban esas olduğu için dinsel özgürlükleri yok demek. Mülkiyete gelince, söylenecek hiç söz kalmıyor.
Bu meseleleri çözmek için Gayrimüslimlerin hukuk mücadelesine yılmadan devamı ve bu mücadelenin de büyük katkısıyla, Türk-Müslüman çoğunluğun 1454’ten beri süregelen, bugünkü dünyada bir rezalet olan millet sistemi zihniyetinin değişmesi lazım.
Türkiye bir dönem Avrupa Birliği yolunda adımlar atarken gayrimüslimler için de çeşitli adımlar atılır. Mülkiyet iadeleri, basa mevzuat düzenlemeleri yapıldı. Ama tahmin edildiği gibi bu süreç de yarıda kaldı. İlerleme kaydedilemedi. Bu tür iyileştirici adımlar nasıl devam edebilir?
Bunların devamı, bu iyileştirmeleri 2003-2005 arasında getiren ve ardından bütün Türkiye’yi tam bir karanlığa gömen bugünkü iktidarın değişmesine bağlıdır.
Aslında bu iktidarın yaptığı kötülükler iyi olmuştur. Çünkü Türkiye’ye aşı olmuştur, Siyasal İslam’ın bir daha iktidarın yanından bile geçmesini önleyici bir aşı olmuştur. Bütün vatandaşlar için demokrasi olursa ancak bu aşıdan sonra olabilecektir. Özellikle 2017’den bu yana yaşananlar herkes için bir demokrasi özlemi doğurmuş bulunmaktadır.
AKP öncesi döneme göre şimdilerde biraz daha devletin yaklaşımı olumlu gibi. Vakıf temsilcileri, dini liderler Erdoğan’la yemekler yiyebiliyor, görüşmeler yapabiliyor. AKP dönemi ve öncesi arasındaki temel farklar neler?
Her iki dönemde de hâkim zihniyet millet sistemi zihniyeti. Fakat AKP öncesi “laik” döneme oranla hem Gayrimüslim nüfus sembolik hale geldi, binde 1’in altına indi, hem de AKP dinci politika izlediği için bu sembolik sayıdaki Gayrimüslimlere “laik”lerden daha iyi davranıyor.
Ama dikkat: “Erdoğanla görüşmeler yapabiliyorlar, yemek yiyebiliyorlar”. Bu görüşmelerden, psikolojik tatmin dışında, eşit vatandaşlığa terfi açısından ne fayda çıkıyor acaba?
Hukuki düzenlemeler bütün bu temel sorunların çözülmesi için yeterli olabilir mi?
Tabii ki çok yararlı olur. Hiç olmazsa mahkemelere ve sonunda AİHM’ye giderek haklarını arayabilirler. Ayrıca bu hukuk mücadelesi, o rezil zihniyetin değişme sürecine de önemli katkı yapacaktır.
Süryaniler özelinde, Yakın Doğu’nun bu en barışçı ve mazlum halkı şimdiye kadar kırsal bölgede (özellikle Turabdin) yaşamak yüzünden haklarını arayamamıştır. Hatta, Lozan Antlaşması sadece “Gayrimüslimler” terimini kullandığı halde Türk devleti (ve durmadan TV’lere çıkan profesör unvanlı birtakım şahıslar) bu terimi sadece Rum, Ermeni ve Musevi diye okumakta ısrarcı olmuştur. Süryanilerin artık İstanbul ve hatta yurt dışında da yaşamakta oluşları, haklarını korumak açısından çok yararlı olmuştur.
Süryani okullarının 1928’de “Tevhid-i Tedrisat” gibi rezil bir gerekçeyle ve en azından Lozan’ın 40. Maddesinin açık ihlali olarak kapatılmış okulları meyanında, şimdi Ankara 13. İdare Mahkemesi’nin 2013 tarihli kararına dayanarak Yeşilköy’de bir anaokulu açabilmeleri bu kentleşme (ve onun getirdiği mücadele olanakları) sayesinde mümkün olmuştur. Bunun arkası da gelecektir.
Otoriterleşmenin bu kadar arttığı, insan hakları sözleşmelerinin AİHM kararlarının tanınmadığı bir dönemde gayrimüslimlerin sorunlarının çözümü zorlaştı mı? Bu günlerin geçmesi mi beklenmeli?
Şu anki iktidarın gitmesi ve onun yaptığı kötülüklerin aşı yerine geçerek Türkiye’nin artık demokratikleşmesini sağlaması gerekiyor. Yani biraz daha sabır ve mücadele lazım.
Gayrimüslimlerin sorunlarının çözümü konusunda iktidar ve bürokrasi dışında, siyaset ve sivil toplum alanı nasıl bir hat izlemeli?
Gayrimüslimler Türkiye sivil toplumuyla birlikte hareket ediyor artık. Bu özellikle Hrant’tan bu yana böyle ve tek doğru yöntem. Bu sivil toplumun desteği olmadan hiçbir kötülük düzelmez. Türkiye düzelmez. Devam.
Böylesi karmaşık meselelerin çözümünde bir yol bir model öneriniz olabilir mi?
Türkiye sivil toplumuyla birlikte yürümek.