Baskın Oran

Yeni 1402’miz hayırlı olsun!

YÖK, Yükseköğretim Kurumları Disiplin Yönetmeliğini değiştirdi.

12 Eylül’ün, en azgın zamanında yani Ağustos 82’de çıkardığı metni düzeltmek için mi? Hayır. Beterleştirmek için.

Eski metnin ne menem bişey olduğunu biliyorsunuz; 1 Kasım 98 tarihli Aydınlık’ta “Kemal’in YÖK’üne dikkat” başlığıyla yazdım. Şimdi de değişiklikleri görelim:

Hukukun Canına Okuyan Bir Yönetmelik

Değişiklikler iki açıdan muazzam hukuksuzluk getiriyor:

1) Usul açısından:

“Üniversite öğretim mesleği”nden attıklarının bir daha özel veya resmî herhangi bir yerde hocalık yapmasını yasaklıyor.

“Kamu  görevi”nden attıklarının, “kefalet sandıkları” dahil, herhangi bir yerde memur olmasını engelliyor.

Her iki durumda dal, sınavlar sonucu yasayla elde edilmiş Dr., Doç., Prof. gibi ünvanları yönetmelikle geri alıyor. Omuzlardan apolet söküyor!

12 Eylül bile bu kadarını yapmamıştı. O menfur (nefret edilesi) 1402 bile sizi memuriyetten atıyor, ama unvanlarınızı kullanmanızı yasaklamıyordu!

2) Öz açısından:

Bu değişiklikler, hastaya iç çamaşırı üzerinden iğne yapmakla meşhur Van Tıp Fakültesi Dekanı gibi ortaçağ kalıntılarının atılması için. Ama, fena halde bulanık olduklarından, her an herkese uygulanabilirler. Bakın nasıl:

“Cumhuriyetin niteliklerinden herhangi birini değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya yönelik eylem yapmak” diyor.

Bu nitelikler, 12 Eylül’ün 1982 Anayasasının 2. maddesine göre şöyle:

“Türkiye Cumhuriyeti … insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı … demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir”.

“Atatürk milliyetçiliği”ni alın: Bu milliyetçiliğin 3 işlevinden en önemlisi “muasır medeniyet seviyesine ulaşma”. Bunun için de Kemalizmin seçtiği yol, devletçilik.

Şimdi moda, özelleştirme. Yani, devlet kurumlarını önce zorla zarar ettiriş, ondan sonra da özel sektöre haraç mezat devrediş. Bu durumda YÖK özelleştirmeci profları meslekten atıp ünvanlarını yasaklayacak mı?

Tersinden alalım: “Muasır medeniyet, Batı’nın şu anda yaptığıdır. Batı şu anda özelleştirmecidir” diyorsunuz..

Peki, bu durumda YÖK devletin yağmalanmasını protesto eden profları mı meslekten atıp unvanlarını yasaklayacak?

Sakın kalkıp da, “Bu kurallar dincileri atmak için kondu, başkalarıyla ne ilgisi var?” diye saflık yapmayın bana. Ben ne bileyim yarın nasıl kullanılacağını?

Ayrıca, bana karşı kullanılmayacağını bilsem bile hiç bişey fark etmez. Prof. Şenatalar’ın Taha Akyol’a dediği gibi, madem “Cumhuriyetin nitelikleri” arasında “hukuk devleti” de vardır, adamın kanunla kazandıklarını sen nasıl kalkar da yönetmelikle geri alırsın?

Üstelik, bu niteliklerden biri de “demokratik”lik iken!

Cibilliyeti Bozuk Bir Yönetmelik

Bu hukuksuzluklar, cibilliyeti (asıl mayası) temelden bozuk bir yönetmeliğe ekleniyor. Niye temelden bozuk?

Örneğin “Yasaklanmış her türlü yayın”ı üniversitede “teşhir etmek” sizi yalnızca öğretim üyeliğinden değil, kamu görevinden de attırıyor (md. 11-b-2).

Dinleyin şimdi:

Yıllardır Mülkiye uluslararası ilişkiler şubesi 3. sınıfta bütün yıl okuttuğum “Türk Dış Politikası” dersinde, “Türk-Sovyet İlişkileri” bahsinde geçen 16 Mart 1921 Türk-Sovyet Dostluk Antlaşmasını anlatırken de, 1923 Lozan Mübadele Sözleşmesini anlatırken de, en temel kaynak olarak, yasaklanmışın yasaklanmışı bir kitap kullanıyorum:

Dr. Rıza Nur’un dört ciltlik “Hayatım ve Hatıratım”ını!

Kitabı sınıfa getirip, teşhir edip, upuzun pasajlar okuyarak. Resmen ve de alenen! Arkasından da, sınavda sorarak!

YÖK, bu yönetmeliğin 11-b-2 maddesine dayanarak istediği anda beni kamu görevinden atabilir, profluk unvanımı kullanmamı da engelleyebilir!

Anladınız mı? Pardon, anlatabildim mi?

Kendileri Ettiler, Kendileri Buldular

YÖK yasası çıkarken yırtındık: “Taşrada üniversite olmaz; çünkü taşra aydınlanmaz, üniversite köylüleşir” diye.

Dediğimiz fazlasıyla oldu. O zamanlar köylere üniversite açmayı marifet sayanlar, imam-hatipleri solculara karşı en etkin silah olarak görenler, şimdi  taşra üniversitelerindeki ortaçağ kalıntılarını görevden atmakla, imam hatipli kızların başını zorla açtırmakla gericiliği önleyeceklerini sanıyorlar.

Sansınlar bakalım.

Tek bir sonuç yaratıyorlar: Bu ülkede benim gibi solcu demokratları, İslamcılarla zaman zaman aynı cephede birleşmeye zorluyorlar.

Dün sabah beni Akit gazetesinden aradılar, YÖK Yönetmeliğinin 1402’yle benzerliği yolunda demeç almaya çalıştılar.

Vermedim ama, şimdi Aydınlık’ta yazıyorum. Beni bu ortaçağ adamlarıyla işbirliğine zorlamaya bu YÖK denilen arkaik kurumun ne hakkı var? Allah kahretsin!

Allah kahretsin!

Önceki Yazı
Sonraki Yazı