Türkiye’nin dünyada en büyük üne sahip yazarı Yaşar Kemal, Alman Der Spiegel dergisine bir yazı yazmış. Kürt sorununun demokratik yöntemlerle çözülmesi gerektiğini söyledi ve devletin “askerî çözüm”ünü sert biçimde eleştirmiş.
Ortalık birden karıştı. Türkiye başbakanı hanımefendi Yaşar Kemal’e “Baldırı çıplak”, kimi gazete yazarları da ‘vatan haini’ dediler. Milliyet’den Hasan Pulur ise “Pazarlamada, tezgahlamada Yaşar Kemal’in üstüne yoktur; yıllardır hayal ettiği Nobel’e doğru pupa yelken gideceğini sanıyor” diye yazdı.
Olay ilginçti, çünkü yarı Türk yarı Kürt kökenden gelen Yaşar Kemal, şimdiye kadar bu konudaki yumuşak tutumuyla tanınmış, hiçbir zaman ayrılıkçılığa iltifat etmemiş, tam tersine, devletin tutumunun ayrılıkçıları güçlendirmekten başka bişeye yaramadığını söyleyip durmuştu. “Kürtlere kültürel haklar verirsek bu sefer de bağımsızlık isterler, deniyor. Peki, vermezsek istemezler mi?” biçimindeki enfes söz onundur.
Belki daha da önemlisi, yarı Kürt kökenli olduğu halde bütün dünyada kendini daima bir “Türk yazarı” olarak tanıtması, PKK’yi desteklemeye hiçbir zaman yanaşmayışı yüzünden, bu örgütten “hain” muamelesi görmüştür.
Ne diyor Yaşar Kemal? Türk basınının böyle önemli yazıları tam metin halinde verme alışkanlığı hiçbir zaman olmadığı için tam bilemiyoruz. Almanya’dan Mehmet Aktan’ın özetlediği kadarıyla şunları söylemiş:
Kürt sorunu barışçı yoldan çözülmeli. Türkiye denizi kurutuyor ama balığı yakalayamıyor… Köy koruculuğu ABD’nin Vietnam metoduna benziyor… T.C., Osmanlı’nın Kuyucu Murat Paşa’sından beter… Halk göçe zorlanıyor… Nevruz’da 80 Kürt’ü, Sivas’ta 36 kişiyi PKK mi yaktı… Kürtlerin dili ve kültürü yok edilmek istendi, üzerlerinde dayanılmaz baskı kuruldu… Devlet böyle böyle bölücülük yapıyor… Bu ihlaller 21. yüzyılda teker teker gün ışığına çıkarılıp vicdanlarda yargılanacak… Türkiye’de Kürtler arasında sadece çok küçük bir grup bağımsız devlet istiyor. Bunu istemek onların en doğal hakkı değil mi?…
İsterseniz, suçlamadan bir bakalım, yanlış mı söylüyor, doğru mu.
Kanlı terörü yok edeceğiz derken Kürtlerle Türkler arasında onulmaz yaralar açıyoruz. PKK gelip yardım almasın diye köyleri devlet tarafından yakılan fukara insanlar sersebil vaziyette yollara dökülüyorlar, yerleşmek istedikleri Batı kentlerinde kendilerine Kürt diye iş verilmiyor. Kışkışlanıyorlar. Cenaze töreni oluyor, Ankara’nın Necatibey Caddesine Doğu ve Güneydoğu doğumlular sokulmuyor. Sakın, ülkeyi böldürmeyeceğiz derken fena halde bölüyor, bağımsızlık isteyen küçük grubu gittikçe haklı çıkarıyor olmayalım? Ama bu arada PKK’nin kanlı eylemleri büyük kentleri bile sarıyor. Doğru mu, yanlış mı?
Hadi, köy koruculuğu Vietnam’a benzemiyor diyelim. En sağcılarımızın bile kınadığı Hamidiye Alaylarına da mı benzemiyor? Onu geçtim. Portekizlilerin Angola ve Mozambik’te “Aldeamentos” adını verdikleri “Protected Villages” (Korunmuş Köyler) yöntemine de mi benzemiyor? Gazete sütunları, zorla korucu yapılanların öyküleriyle dolup taşıyor. Doğru mu, yanlış mı?
Milliyet’ten Taha Akyol, Yaşar Kemal’e “Diyarbakır, Mardin ve Harput Osmanlı döneminde nasıl gelişmişti, tahrir defterlerinden okumalı” diye yol gösteriyor. Taha Akyol sağcıdır, ama okuyan bir sağcıdır. Acaba, 1835-39 arasında Osmanlı ordusunda görev yapan, sonradan Almanya’da genelkurmay başkanı olan H. von Moltke’nin Türkiye Mektuplarını da okudu mu? II. Mahmut’un yolladığı Hafız Paşa’nın, Garzan Dağlarında bir kaleyi almaya giderken “Yolda bir düzene kadar köy tutuştur”duğunu, ayrıca, kendisine getirilen her Kürt kesik başına ve kulaklarına “50-100 kuruşluk bahşiş öde”diğini yazıyor da… (İstanbul, Remzi Kitabevi, 1969, s.191-192).
Cumhuriyet döneminde, kasabaya alışverişe gelen Kürtlerin ağızlarından çıkan her Kürtçe kelime için 5 kş. ceza kesildi. Daha düne kadar Kürtçe kaset satmak, dinlemek suçtu. Bugün hâlâ nelerin suç olduğunu yazmaya kalksam yerim yetmez. Doğru mu, yanlış mı?
PKK’li katillerin her eyleminde suçlu yakalanıyor da, yüzlerce “faili meçhul”ün hangisinde suçlu yakalandı bugüne kadar, hangisinde? Öğretmen Sıddık Bilgin’e işkence edenler “zaman aşımı”ndan beraat ettiler, doğru mu, yanlış mı?
Geçenlerde, polisin Ankara’da gizlice banda aldığı Sosyalist Enternasyonal Kürt Komisyonu’nda İsveçli başkan şöyle dedi: “Bu adamların seçilmiş milletvekilleri hapse atılıyor, Partileri kapatılıyor. Vakıf ve araştırma merkezleri kapatılıyor. Bu durumda, onlara terörden başka çıkış bırakmadığınız yorumları yapılıyor”. Doğru mu söyledi, yanlış mı?
Her görüştüğüm yabancı, hem de büyük Türk dostları, “Çelişkili gibi görünür ama, PKK’nin yol açtığı büyük acılar olmasaydı, Kürtlerin hep çektiği acıları şu anda gene bilmiyor olacaktınız” diyorlar.
Doğru mu, yanlış mı?