Yargıtay Ceza Genel Kurulu, bilirkişi heyetinin raporuna ve Yargıtay Başsavcılığının mütalaasına rağmen, Hrant Dink’in TCK 301 nedeniyle “Türklüğe hakaret” ettiğine karar verdi.
Şimdi, hep birlikte, bu kesin kararın sonuçları üzerine düşünelim. 2’si iyi, 4’ü kötü altı haberim var. Önce kötülerini yazalım:
1) Hükümet yandı. Çünkü seçmenler, muhalefet, askeriye, bürokrasi, ABD sıkıştırıyordu, şimdi de AB fena sıkıştıracak. Şahtı, şahbaz olacak.
Ama, ellemeyin, meheldir. Çünkü 2004 sonundan itibaren, yükselen Türk etnik milliyetçiliğinden ödü kopunca AB reformlarını durdurdu. Türkiye aydınlarının başbelası TCK 301 için bile Sayın Adalet Bakanı buyurdu: “Uygulamayı görelim. Hele Yargıtay içtihatları çıksın”. Radikal şimdi başlık atıyor: “Al Sana Uygulama” (12.07.06). Eh, 301 gibi madde çıkartırsan ve değiştirmezsen, böyle alırsın.
Şimdi, bir de, bütün gerçek aydınların “Ben de H.Dink’in suçuna aynen iştirak ediyorum”ları başlayınca, bak artık…
2) Düşünen/yazan/çizen herkes yandı. Bu karar, meydanı artık Kerinçsiz türünden şahıslara bıraktı. Durum ancak bir Bektaşi fıkrasıyla anlatılabilir:
Yeni Cami’nin önünden geçerken Bekri Mustafa’yı tutup götürmüşler, cenaze namazını kıldır demişler. Bekri, mevtanın kulağına eğilip bişeyler fısıldamış. Cemaat sorunca Bekri’den cevap: “Öteki dünyada sorarlarsa İstanbul nicedir diye, Bekri Mustafa Yeni Cami’ye imam oldu de, hemen anlarlar”.
3) Türkiye yandı. Bırakınız “fikir suçu” kavramının dünyada artık magandalık sayılmasını. Biz artık, bugüne bugün, Ermeni diasporasını şiddetle eleştirmek için yazılmış bir cümleyi kalkıp da “Türklüğe hakaret” olarak anlamayı ve cezalandırmayı başarmış bir ülkeyiz. Yukarıdaki Bekri fıkrasını acaba asıl burada mı kullansaydım?
4) Yargıtay yandı. Çünkü gayrimüslimler konusundaki sicili zaten fevkalade üzücüydü, bu tuz-biber ekti. Bakın, bu karar karşısında birbirinden vahim hangi sorular akla geliyor şimdi:
- a) 301 resmen ırkçı bir madde. Çünkü gerekçesinde “Türklük”ü “Dünyanın neresinde yaşarsa yaşasınlar” diye anlıyor. Yargıtay bunu Anayasa Mahkemesine götüreceğine oturup uygulayınca, ne yorum yapacağız?
- b) Yargıtay, dincilik dendi mi fevkalade titiz bir kurum. Bizzat kendisi Türklerin yalnızca Müslümanlardan oluştuğunu söyleyince ne yorum yapacağız?
- c) Yargıtay bölücülük dendi mi fevkalade titiz bir kurum. Bizzat kendisi Türkiye’yi Türk olan/olmayan, Müslüman olan/olmayan diye ayırınca ne yorum yapacağız?
- d) Yargıtay, gayrimüslim vatandaşları (Etyen Mahçupyan’ın deyişiyle) gayrivatandaş yapınca, onları vatandaşlıktan atmıştır yorumunu mu yapacağız?
***
Bu yaptıklarım, ciddi suçlamalar. Hemen belgeleyelim:
Belge 1: Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 4449 E. ve 4399 K. sayılı ilamının gerekçesinde şöyle dedi: “Görülüyor ki, Türk olmayanların meydana getirdikleri tüzel kişiliklerin gayrimenkul iktisapları men edilmiştir…”.
“Türk olmayanlar” dediği: Balıklı Rum Hastanesi Vakfının tümü de (yasal olarak başka türlü olamaz zaten) TC vatandaşı olan yöneticileri. Tarih: 06.07.1971.
Belge 2: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 1971/2-820 E. ve 1974/505 K. sayılı ilamında aynı şeyi bu sefer Öztürkçe söylüyor: “Görülüyor ki, Türk olmayanların meydana getirdikleri tüzel kişiliklerin taşınmaz mal edinmeleri yasaklanmıştır”. Tarih: 08.05.1974.
Belge 3: 24.06.1975’te, yine Yargıtay 1. Hukuk Dairesi aynı kararı tekrar ediyor: “…yabancıların Türkiye’de mal edinmeleri yasaklanmış olup…”. (3648-6594 sayılı karar). Bu sefer de “yabancı” diyor. Yargıtay, “vatandaş” ile “yabancı”nın birbirinin tersi hukuki kavramlar olduğunu bilmiyor mu?
Belge 4: Bunlar eskidir diyorsanız, yenisini sunalım: Tarih: 29.09.2004. Ağustos 2002’de çıkartılan AB Uyum Paketinden sonra bu komedi bitti diye düşünülürken, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, 8622 E. ve 9589 K. sayısıyla, Yedikule Surp Pırgiç Ermeni Hasta Vakfı adına tapuda kayıtlı bir taşınmazın tapuya tekrar kaydedilmesini istiyor. Yani, Müslüman bir “Türk” değilsen, tapuya “duble tescil” yaptırmak zorundasın (yerim kalmadı; ayrıntı için İletişim’den çıkan Türkiye’de Azınlıklar kitabımın 103. sayfasına bkz).
***
Şimdi de, iyi haberler. Baba Diyalektik!
1) Kesin karar iyi ki çıktı. Çünkü yukarıda yazdıklarımı bugün değil dün yazsaydım, TCK 288’e göre yargıyı etkilemekten 3 yıl yerdim. Türkiye’de bekleyeceksin ki adam tam anlamıyla mahkum olsun, ancak ondan sonra yazabilesin “Bu adama haksızlık yapılıyor” diye.
2) Şimdi Hrant, Strasbourg’a başvuracak. Ülkemiz 301 ayıbından kesin olarak o suretle kurtulacak.
Ve, Türkiye’de hukuk bulamamış bir Hrant’ın kesinlikle çıkartacağı bu karar, “Ulusal egemenliğimiz elden gidiyor” diye feryadı basan eldengitmişler’in kulağına avize boyunda bir küpe olacak…