Baskın Oran

Yargıtay-Çakıcı-MİT üçgeninden ders

Şimdiye kadar birçok olaya “İkinci Susurluk” demeye kalkıştık ama, Hakiki/Öz İkinci Susurluk’umuz hayırlı olsun.

Hem de bu seferki, devlet açısından dublelemiş türünden.

Çünkü, orijinal Susurluk rezaletinde 1 devlet temsilcisine (Emniyet Md. Yd. Hüseyin Kocadağ) karşılık 2 mafya temsilcisi vardı (Türk ulusal mafyasından Abdullah Çatlı ve Kürt yerel mafyasından Sedat Bucak). Burada 1 mafya temsilcisine karşılık 2 devlet temsilcisi var. Devlette “tekâmül” (kemale erme, gelişme) görülüyor yani.

***

Bu olay niye birdenbire patlak verdi, kim sızdırdı, kim kimi yemek istiyor?

Bu bir klasik Emniyet-MİT çekişmesi mi, Yargıtay-içi rekabet mi, yoksa daha öte mi?

Ayrıca yargıca rüşvet var mı, yoksa sadece MİT yargıyı yönlendirmek mi istedi?

MİT temsilcisi MİT’i mi yoksa kendini mi temsil ediyordu? Yani Çakıcı bütün MİT’i mi esir aldı yoksa yalnızca MİT yöneticilerinden Kaşif Kozinoğlu’nu mu?

Geçenlerde Yargıtay’da “yasal olarak toplanmamış kanıtlar kullanılamaz” diye çağdaş bir hukuksal gerekçe kullanılarak hasıraltı edilen rüşvet olayı bir istisna mıydı, yoksa Türkiye yargısı korktuğumuzdan daha mı kokuşmuş?

Başka aklınıza gelen?

***

Bunların hepsi hoş ve boş sorular. Yanıtları, merak gidermek dışında fazla işe yaramaz. Olan olmuş. Nasıl olsa kazık girmiş vaziyette; biz ilerisi için alacağımız derse bakalım.

Almamız gereken dersi not ettiriyorum; lütfen yazınız:

“Geçmiş suçların cezalandırılmaması (impunity) ve sorunların örtbas edilmesi, daha büyük suçların ve sorunların ebesidir”.

Tarihe bir gözatarak formülleri sıralayalım. Aşağıda, lafı uzatmamak için formül biçiminde yazacağım süreçlerdeki oklar (→), “yol açar”, “doğurur”, “sebebiyet verir” anlamındadır.

***

Bu ülkenin yakın tarihindeki cezalandırılmamış en büyük suç, 1915’tir. Oradan başlayalım:

  1. Yüzyılda Kürt ve Çerkez Çetelerinin Doğu Ermenilerini Sürekli Yağmalamasına ve Katletmesine Devletin Seyirci Kalması ve Hatta Kürt “Hamidiye Alayları”nı Kurarak Bunu Teşviki → Batılı Büyük Devletlerin Bu Sorunu Bahane Edip Osmanlı’nın İçişlerine Müdahalesi → 1915 Ermeni Tehciri ve Katliamı → Üç Önemsiz Memur Dışında 1915 Sorumlularının Cezalandırılmamaları, Hatta Kemikleri Memlekete Getirilmek ve En Büyük Bulvarlara Adları Verilmek Suretiyle Ödüllendirilmeleri → Ermeni Sorunu Diye Bir Sorun Olduğunun Türkiye Cumhuriyetine Unutturulması → Bugünkü Ermeni Sorunu (Asala terörü, Ermeni tasarıları, son olarak sigorta meselesi, vb., vb.) → Devletin Çaresiz Kalması → Çatlı Adı Altında Mafyaya Muhtaç Olması → Susurluk Rezilliği.

Bu ülkenin iki büyük sorunundan biri Ermeni Sorunuysa, bir diğeri de Kürt Sorunu. Bir de ona bakalım arzu ederseniz:

1925’ten Beri Kürt Sorununun Sistematik Savsaklanması ve Türkiye’ye Unutturulması → 12 Eylül Mezaliminin de Büyük Katkılarıyla PKK Terörü → Devletin Çaresiz Kalması → Korucular Adı Altında Kürt Aşiretlerine ve Çakıcı Adı Altında Mafyaya Muhtaç Olması → İkinci Susurluk Rezilliği.

***

Hadi, şimdi; MİT’çi Kozinoğlu’nu Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya’ya tanıştıran müteahhit Süha Hakkı Şen neyin nesidir, Şırnak’a atanınca istifa eden Bodrum Jandarma Bölük Komutanı Jitemci Yüzbaşı Mehmet Özbulut, emekli polis memuru Nizamettin Özoğlu, Aydın Göker adlı şahıslar kimin fesidir, nefes alışı dinlenirken Çakıcı nasıl kaçabilmiştir…

Bunlara sarın bakalım. Küçük adamlara. Küçük sorulara. Buna alıştırıldınız çünkü.

İçinden çıkamazsanız, yukarıdaki formüllere dönün ve “Ne demek yani, Ermeni katliamı mı oldu? Asıl, Ermeniler Türkleri katlettiler!” deyin veya “PKK terör örgütünü mazur mu gösteriyorsun?” diye üzerime gelin. Çünkü buna da alıştırıldınız hep.

Ha, gerçeğin nerede yattığını sonunda mecburen-mecburen-mecburiyetten öğreneceksiniz ama, ikna olmak için daha kaç desimetre kazık lazım, yer kaldı mı, onu hesaplayın.

Ermeni ve Kürt sorunlarını kedinin pisliğini örtmesi gibi örtmek yüzünden daha ne sorunlara gebeyiz de ültrason henüz göstermiyor, yani MİT-içi hizip kavgası henüz ortaya sermedi; düz mantığınız işliyorsa eğer, onu bir tahmin etmeye çalışın…

Önceki Yazı
Sonraki Yazı